Dans pistini sallayan, kocaman bir hayran topluluğunu peşinden sürükleyen DJ Gadi Mitrani ile tanışın.
Hiç yüzlerce insanla aynı anda -adeta bir ayindeymiş gibi- tırmanan ritimde zıplayıp çığlık attığınız, hatta gözünüzden yaş geldiği bir ortamda bulundunuz mu? İşte bu muazzam duyguları ortaya çıkaran, dans pistini sallayan, kocaman bir hayran topluluğunu peşinden sürükleyen bir DJ ile tanışın. Tabii bugüne kadar tanışmamışsanız. DJ Gadi MİTRANİ. O kabininde yalnızca başkalarının müziğini sıralamıyor; aletleriyle o anda yarattığı elektronik dans müziğiyle sanat yapıyor.
DJ’lik hevesi ilk nasıl başladı? Ve bu heves nasıl koca bir kariyere dönüştü? Bize hikayeni anlatabilir misin?
Kendimi bildim bileli müzik aşığıydım, ilk DJ’lik sevdam da abim Metin sayesinde başladı. O zamanlar Dostluk’ta DJ olan abim eve plaklarla gelirdi. Plakları benden saklamasına rağmen arkasından gizli gizli karıştırırdım. Hatta bir keresinde pikabının iğnesini kırmıştım. 15 yaşında Yıldırım’da DJ ihtiyacı var diye bir arkadaşım aradı. Orada pişmeye başladım. O dönemlerde fazla pop hit parça yoktu, Türkçe pop ise hiç yoktu, house müzik vardı. Benim için duayen olan Niso Behar, Vidal İtkin ve abim acid ve house çalardı. Bu müziğin içinde DJ’liği öğrendim. Üniversite çağına gelince ABD’ye gittim ve çok değişik müzikler dinleme fırsatım oldu, farklı janrlara girebildim. Ülkeme döndüğümde abim bana bir sürpriz yaptı ve ilk sintizayzırımı aldı. Böylece prodüksiyon işine başladım. Arkasından abimle bana Şamdan’dan ilk ‘canlı DJ’lik önerisi geldi. GaMe adını verdiğimiz bir ikili olmuştuk ve kendi bestelerimizi çalıyorduk. Ardından radyo Dinamo’dan teklif geldi ve aynı zamanlarda Nu Pera’daki Nu Club’da DJ Barış Türker ile birlikte çalmaya başladım. Sonrasında İstanbul’un neredeyse her yerinde çaldım.
Elektronik müzikte karar kılmanın sebebi ne?
Bu türde daha yaratıcı olabiliyorum. Hiphop ya da 80’ler çalmak bir yerden sonra kendini tekrar etmeye giriyor, elektronik müzikte ise örneğin yeni bir sound ekleyerek sınırsızca yaratıcılığını konuşturtabilirsin. Sürekli öğrenmeye de açık olmalısın.
Twilo New York gece kulübünün hayatında önemli bir yeri var, öyle değil mi?
Tabi ki! Washington’da iletişim, sanat, radyo ve televizyonculuk okurken Twilo benim için bambaşka bir okuldu. Vizyonumu açtı, bir sette giriş gelişme sonuç nasıl yapılır, topluluk nasıl okunur öğrendim.
Twilo’nun dünyaca ünlü DJ Sasha’sının DJ Digweed’i varsa senin ikili ortağın kim mesela?
Barış Türker! Onunla çalarken kendi stilimin dışına da çıkıyorum. Adeta birbirimize meydan okuyoruz ve böylece birbirimizi yukarı çekiyoruz. Çok iyi bir DJ. Onunla çalacağım zaman kesinlikle hazırlanırım. Beni tek başıma çaldığımdan bambaşka bir seviyeye taşıyor.
Radio FG’nin müzik kariyerindeki payını anlatabilir misin?
FG’ye yedi sene önce girdim. Saturday resident oldum, yani cumartesi günleri saat 21.00’de fiks programım var. Üstelik radyonun sahibi Birol Giray’dan hemen önce çıkıyorum. İlk başladığımda pazar günü ile başlamıştım. Birol her zaman bana destek olmuştur. Onun sayesinde bu yaz Çeşme’deki Electronica Festival’de çalan üç Türk’ten biri bendim. Ana sahneyi açtım. Benim için FG Radyo Türkiye’de çok kapı açtı.
Elektronik dans müziğinin de çeşitleri var. Sen hangisinde en çok kendini ifade edebiliyorsun?
Genelde DJ’ler tek bir türe bağlı kalmıyor ben de Progressive house (daha melodik ve gelişim gösteren), Deep house (Progressive’e göre daha az enerjili melodik house müziğin bir türü) ve Tech House (daha kendini tekrar eden melodik tempolar ve soundlar) çalıyorum. Zaten bu türler birbirlerinin içine girdi. Ben en çok melodik çalıyorum çünkü duygu yaratmayı seviyorum. Ayrıca çalarken üç - dört parçada bir mutlaka vokalli bir müzik çalarım.
Peki insanlar neden ‘Despacito’da eğlenecekleri yerde elektronik dans müziğiyle eğlensinler?
Öncelikle ben de pop müzik dinliyorum; Justin Timberlake ya da Pharrell Williams’a bayılırım. Ancak tercihim elektronik müzik çünkü enerjisi karşılaştırılamaz. Ayrıca daha sofistike buluyorum. Birkaç kez Despacito ile dans edersin ama sonra monoton gelir, sıkılırsın.
Bir DJ en basitinden başkalarının müziklerini sırayla çalar ya da daha ilerisi başkalarının parçalarını değişik bir şekilde yorumlayarak remiksler. Bunun son noktası ise kendi parçasını yapması diyebiliriz. Ve sen o noktadasın. DJ olmanın yanı sıra bir prodüktörsün. İlhamın nerden geliyor?
İlham kaynağım film müzikleri diyebilirim. Hanz Zimmer (Interstellar, Dunkirk), Johann Johannsson (Arrival, The Theory of Everything) ve Alexandre Desplat (Tree of Life, The Imitation Game) dinliyorum. Devamlı elektronik müzik ‘cıstak cıstak’ dinlememelisin, bir ara kulağını dinlendirmelisin, ilham kaynağını farklı yerlerden almalısın. Elektronik müzik yapmak öte yandan bir şarkı bestelemekten daha kolay. Ben bir müzisyen değilim sonuçta. Bir harmoni ile sesleri birleştiriyorum. Kulak çok önemli. Mikslerimi Hande Yener’in prodüktörü ve çok iyi arkadaşım olan Ümit Kuzer’in stüdyosu Virus Stüdyolarında yapıyorum. Umut her defasında bir müzisyen olarak parçalarıma hayret ediyor çünkü onun beklediği kurallara uymuyorum, zorunda değilim. Elektronik müziğin güzelliği bu; kural yok yaratıcılığın da böylece sınırı yok.
Parçayı nasıl oluşturuyorsun?
Örneğin bir filmde bir diyalogdan etkileniyorum, o kısmı kesip parçaya yediriyorum. Almanya’da Kompakt şirketinden ‘Key of Stilness’ adında bir parça çıkardım. Meditasyonla ilgili bir şeyler vermek istiyordum. Youtube’da bulduğum bir konuşmayı kullandım. ‘Ocean Breeze’ adındaki şarkım bir arkadaşımın düğünü için Maldivler’deyken çıktı. Melodilerim daha sinematik oluyor. Benim amacım belli bir sound’da kalabilmek çünkü bir parça duyulduğunda bu Gadi’nin parçası denmesini istiyorum. 40 yaşında ancak bu seviyeye gelebildim. 30 yaşındayken ne yapmak istediğim bir kenara, ne yaptığımı da bilmiyordum. Şu anda her şey oturdu. Kendi tarzımı yarattım.
İsmin büyük DJ’lerle beraber anılmaya başlandı. İsmini duyurmayı nasıl başardın?
Almanya’da çıkan parçam ünlü İsrailli DJ Guy Mantzur’un parçasıyla aynı toplama albümünde yer alıyordu. Nevada’da yapılan ünlü Burning Man Festivalinin açılış parçası olan ‘Pachanga boys-Time’a bir remiks yapmıştım. Facebook’tan onu Guy’a yolladım. Yılbaşında Hırvatistan’da çaldı. Bir arkadaşımın plak şirketi yoluyla dünya çapında meşhur olan DJ Nick Warren’a ‘Drifter’ adlı bir parçam gitti ve Nick de onu İbiza’da çaldı. Sacha ‘Amadeus’ ve ‘Change Your Life’ımı çalmıştı, Digweed de ‘Seven’ adlı parçamı...
‘Senden Daha Güzel’ miks’in var, Türk müziğiyle yaptığın başka miks var mı?
Aylin Aslım’ın bir parçasını remiksledim, ‘Dalgalar’ adında. Henüz piyasaya çıkmadı.
Nelerde çalıyorsun? Seni dinlemek isteyenler için…
La Boom, Back Bar, Klein, İstiklal Terrace, Çeşme’de Maia, Bodrum’da Nikki Beach’te ve Eva Klein’da çalıyorum.
Kendini en çok hangi kulübün DJ kabininde görmeyi seviyorsun?
Maia muhteşemdi çünkü sabaha kadardı ve kulübü ben kapatıyordum, kışın da Back Bar’ı seviyorum çünkü evim gibi. Ayrıca şu sıralar İstiklal Terrace çok keyifli.
Hayalin ne?
Hayalim iyi plak şirketlerinden parçalar çıkarıp, iyi isimlere remiks yapmak ve yurtdışında bir isim olabilmek. Şu anda en çok çalmak istediğim ülke İsrail. Oradaki progressive sound bana çok uyuyor. İsrail’de birçok şirketle menajerim Şefik Dolman ile birlikte temas halindeyiz. Tel Aviv’de iyi bir festivalin afişinde ismimin en kalın ve büyük harflerle yazılması en büyük hayalim. Ayrıca Burning Man’de Robot Heart’da da çalmak isterim.