İsrailoğulları ‘seçilmiş halk’ mıdır?

‘Seçilmiş’likle ilişkili açıklamaların hangisi doğru olursa olsun, bu sıfatın ifade ettiği, üstünlük ve ayrıcalık değildir. Bilakis İsrailoğulları’nın özel bir sorumluluk yüklendiklerini ve örnek bir yaşantı sürmeleri gerektiğini ifade eder.

Yusuf BESALEL Perspektif
6 Eylül 2017 Çarşamba

‘Servetlendirilmiş’ halk, İbranice’de ‘am segula’, Tanrı’nın İsrailoğulları’nı yeryüzündeki diğer halklar arasından ‘seçmesi’, Tora’da Tesniye (7:6)’da yer alır.

Erets Yisrael’de 1. yüzyılda yaşamış olan Rabi Yohanan, aslında bu seçimin Tanrı tarafından değil, İsrailoğulları tarafından yapıldığını savunur. Tanrı Tora’yı bütün milletlere teklif etmiş fakat onlar reddetmiştir. Ancak İsrailoğulları Tora’yı kabul etmiştir. 4. yüzyılda Erets Yisrael’de yaşamış olan Rabi Dimi ise, Tanrı’nın arzusu ile İsrailoğulları’nın seçildiğini Çıkış 19:17’ye istinaden savunur. ‘Seçilmiş’likle ilişkili yukarıdaki açıklamaların hangisi doğru olursa olsun, bu sıfatın ifade ettiği, üstünlük ve ayrıcalık değildir. Bilakis İsrailoğulları’nın özel bir sorumluluk yüklendiklerini ve örnek bir yaşantı sürmeleri gerektiğini ifade eder. Yahudi olmayanların bu deyimi ‘üstünlük’ kisvesi altında incelemelerine karşın, Yahudi din alimleri konuyu sorumluluk olgusu ile bağdaştırır. Nitekim Peygamber Amos (3:2), “Tanrı’nın İsrailoğulları’nı birçok milletlerin arasından tanıdığını, dolayısıyla onları günahları için cezalandıracağını” yazar.

Bu arada unutulmaması gereken önemli bir konu, Tora’nın alındığı dönemde Tanrı’ya inanan ve tek Tanrı kavramını tanıyanların sadece İsrailoğulları olduğudur. Bu olgu, Avraam Avinu’nun (Hz.İbrahim) Tanrı ile irtibat kurduğu dönemde filizlenmişti (Yaratılış 12:2-3). Sina Dağında Moşe Rabenu’nun (Hz.Musa) Tanrı ile olan akti, İsrailoğulları’nın tümüne tasdik ettirilmiş (Çıkış 19:5-6); Moşe Rabenu da İsrailoğulları’nın “Tanrı’ya mukaddes bir kavim olarak seçildiğini” (Tesniye 14:2), halkına kendi ölümünden kısa bir süre evvel hatırlatmak istemişti.

Rabiler, Tanrı’nın tüm milletlerin hakimi, bu alemin ve gelecek alemin Tanrısı olduğu bilincini de vurgulamış, fakat ‘Alenu Leşabeah’ duasında olduğu gibi “başka uluslardan İsrailoğulları’nı değişik bir yazgı ile ayırdığı için” şükranlarını belirtmişlerdi.

Sonraki dönemlerde seçilmiş halk ilkesi üzerindeki yorumlar arasında Maimonides’in görüşü ağır basar: “Kutsallık ve üstünlük İsrailoğulları’na hibe edilmemiştir; bunlar Tanrı’ya olan akitlerine uyduklarında Onlara vaat edilmiştir. Aktin ihlali, beraberinde alçalmayı ve çöküntüyü getirir.” Buna karşılık Yehuda Alevi ekolü, İsrailoğulları’nın ruhlarına özel meziyetler atfeder. Bu görüş, Hasidizm ve Kabala’da yankılanır.

Ancak Emansipasyon hareketleri ile ‘seçilmiş halk’ ilkesine karşı duyulan hisler de değişmeye başladı. Bununla ilgili öğelerin çoğu Reform Yahudilerinin dua kitabından çıkartıldı. ‘Reconstructionist’ akımı, seçilmişliği dua kitabından tamamen soyutladı. Ancak günümüzde geleneksel Yahudi çevreleri söz konusu ilkeyi benimsemekte ve dualarında bunun için Tanrı’ya minnetlerini belirtmekte. Bazı Siyonist düşünürler ise, Tanah’taki “Seni milletlere ışık olarak vereceğim” (İşaya, 49:6) deyimini, İsrail Devleti’nin bu doğrultuda yararlı olacağının umudunu taşımak için bir işaret olarak algıladı2.

TORA’YA GÖRE

‘Seçilmiş halk’ tabiri, daha ziyade Tanrı ile bir halk arasındaki biricik bir ilişkiyi betimlemek için kullanılır. Tora’daki ‘bhr’ kökü, seçmek demektir ve İsrailoğulları’nın Tanrı’nın çocukları olduğunu ima eder. “Zira Efendi, Tanrı’nız, bu halkı ve soyunu tüm kabilelerinizden gelecek tarzda seçmiştir ve bu halk Tanrı’nın Adı’nın ebediyen hizmetinde olacaktır.” (Devarim 18:5, 1. Samuel, 2:28) Veya bir kralın dediği gibi, David’in Şaul’un kızı Mihal’e dediği gibi: “Rabbin önünde, ki O beni babandan sonra seçmiştir, ve onun tüm evi adına beni Rab’bin halkı olan İsrailoğulları’nın prensi olarak tayin etmiştir.” (2. Samuel, 6:21; Birinci Krallar: 8:16) “Fakat sadece Rab’bin, sizin Tanrı’nızın tüm kabileleri arasından Kendi iskân yeri olarak o yere bakınız… İşte oraya gitmelisiniz.” (Devarim, 12:5; 14, 18, 21, 26) Bu uygulamalarda ‘bhr’ fiilinin, kullanılması, Tanrı tarafından seçilmiş insanlara veya yere atfedildiği gibi, Devarim’de İsrailoğulları’na ait özel anlam taşır: “Çünkü siz Tanrı’nız Rab’be adanmış bir halksınız: dünyadaki tüm halklar arasından Tanrı’nız Rab sizi O’nun nimetlendirilmiş halkı olarak seçti.” (Devarim 7:6, 14:2)

Tanrı ile İsrailoğulları arasındaki temel ilişkiyi tanımlayan Ahit’in özü budur ve İbranî Kutsal Kitabı boyunca yer alır. Lâkin Tanrı ile İsrailoğulları arasındaki münasebet, seçmek teriminin ifade etiğinden daha teferruatlıdır. Örneğin Amos 3:2’de ‘yada’ fiilinin geçtiği, (yakından bilme) “Sizleri dünyadaki tüm halklar arasından bildim; dolayısıyla sizi tüm sapmalarınızda ziyaret edeceğim” cümlesi özel bir ilişkiye işaret eder. Bu ayetin ikinci yarısı, seçme ilkesinin özel ayrıcalıkların verilmesinin ima edilmediğini vurgular; bilakis fazladan yükümlülükler ve sorumluluk empoze eder. Tora’nın Devarim Kitabında Ahit’in değişik bir teolojik açıklaması sunulur: İsrailoğulları’nın, Tanrı’nın halkı olarak statüsü, sevgi ile güdümlenmiş bir ilahi eylem üzerine kurulmuştur. “Sen halkların en kalabalığı olduğundan ötürü Rab kalbini sana yöneltmiş ve sizi seçmiş değildir-Bilakis sen halkların en küçüğüsün; fakat bu Rab seni sevdiğinden ötürü olmuştur…” (Devarim 7: 7-8). Devarim ve İşaya İsrailoğulları’nın Tanrısı’nın evrensel yönetimini vurgularken, aynı anda onların seçimine de ikinci derece önem verirler.

Bu tarzda tanımlanan Ahit ilişkisi beraberinde sorumluluklar getirir. Aynı şekilde seçilmiş bireyler de, bazı görevler için sorumluluklar taşır ve belirli roller üstlenmek mecburiyetindedirler. Dolayısı ile ilahi seçim karşılıklı bir beşerî yanıt bekler; “Siz kendi kendinizin şahidisiniz ki, Rab’bi O’na hizmet etmek için seçtiniz…” (Yeoşua, 24:22). İsrailoğulları, bu seçimiyle O’nun “kurallarını uygulamak ve O’nun Yasaları’nı uygulamak mecburiyetindedir.” (Mezmurlar 105: 45)

RABINIK METİNLER

Din bilimcisi rabiler, seçilmişlik ilkesini hararetle kabul etseler de İsrailoğulları’nın seçilmişliğinin, Sina’da Tora’yı kabul etmeye gönüllü olmalarına dayandığını belirtirler. Şemot 19: 5’te de ifade edildiği gibi: “Şayet Benim Sesi’me kulak verirseniz haliyle ve Benim Ahiti’me uyarsanız, o zaman diğer tüm halklar arasından Benim servetim olacaksınız.” Tora, ilk önce serbest bir şekilde dünyanın diğer uluslarına sunulmuştu. Fakat hepsi reddetti. Çünkü Tora’nın katı kuralları kötü hayat felsefelerine ters düşüyordu (Avoda Zara 2b-3a, Sifre Devarim, 343). Rabiler, daha da ileri gitti; Tanrı, İsrailoğulları’na “Tora’yı kabul ederseniz Tora sizinle beraber olacak… Yoksa burası sizin mezarınız olacak” demişti (Avoda Zara, mahallî tabir). Fakat rabilerin yaygın görüşü, İsrailoğulları’nın Tora’nın kabulü hususunda istekli oldukları yönündedir.

Öte yandan Tanrı ve İsrailoğulları arasında özel bir sevgi ilişkisi mevcuttur; Neşideler Neşidesi’ndeki mecazi rabinik yorumlar için bu tür bir ilişki esas teşkil eder. Örneğin, “Kutsal Olan’ın önünde İsrailoğulları ne kadar sevilirler. Zira onlar nereye sürgün edilirlerse edilsinler, Şehina (İlahi Varlık, Nur) onlarla beraberdir.” (Megila, 29a)

Peygamber Nehemya’ya göre ise (Nehemya, 9:7): “Sen Rab, Tanrı’sın ki Avraam’ı seçtin (‘baharta’)…” der. Ancak ayetin daha önceki bölümünde Tanrı’nın İsrailoğulları’nı O’nun yolunu izlemek, doğru ve adil olanı yapması için seçtiğini de vurgular. İsrailoğulları, Tanrı’nın lütfu ile Babil sürgününden tekrar anayurtlarına dönmüşlerdi. İsrailoğulları da onları dünyadaki ulusları onlara faydalı olabilecek sadece bir Tanrı olduğu hususunda ikna edecek ve böylece gerçek dine kök saldırmak için aracı olacaklardır (İşaya, 42: 3a-4). İşaya 49’daki bütün tartışma ise, İsrailoğulları’nın Tanrı’nın hizmetkârı olduğu ve bunun Tanrı’nın İsrailoğulları’nı bu görev için tayin ettiği ekseni üzerinde döner. İsrailoğulları, ‘uluslar için bir peygamber’ olacak, onlara kurtuluşun ışığını getirecek (İşaya, 49:6), hatta İsrailoğulları uluslar için çetin bir azap çekecektir (İşaya, 52:Ç 13-53: 12).

Ayrıca her ne kadar İsrailoğulları’nın, yaptıklarını nazar-ı dikkate almadan her zaman Tanrı’nın onları iyi davranacağını varsaymamaları gerekirse de (örneğin Oşea, 1: 9), Tanrı’nın onları tamamen dışlayacağı fikri de tahayyül edilemez gibidir: “Hatta o zaman dahi, ne zaman ki onlar düşman toprağındadırlar, Ben onları dışlamayacağım ve onları yok etmek için irdelemeyeceğim ve böylece onlarla olan Ahiti’mi iptal etmeyeceğim.” (Levililer, 26: 44). Rabinik literatür, İsrailoğulları’nın (veya Avraam, Yitshak, Yaakov gibi atalarının), ilahi seçim için müstahak olmaları açısından, kutsiyet, tevazu, sadakat ve itaat gibi nitelikler saptar. (Bezah 32b, Yevamot 79a, vb.)

Bununla beraber İsrailoğulları’nın özel yetenekleri olduğunu iddia eden rabiler bile bu meyanda gereken çabalarının yetersiz olduğundan tamamen bihaber değildiler ve dolayısıyla da Tanrı’nın sevgisine rücu ediyorlardı; bu sevgi bir ödül değildi ve bedava sunuluyordu (S. Schechter, ‘Some Aspects of Rabbinic Theology’, 1909, S. 61). İsrailoğulları’nın seçilmiş olduğu konsepti, Ortodoks Yahudilerinin dua ritüelinde de yer alır. “Sen bizi tüm halkların arasından seçtin; Sen bizi sevdin ve bizden memnuniyet duydun ve bizi tüm dillerin üzerinde yücelttin; Sen bizi emirlerinle kutsadın ve bizi Kendi hizmetine aldın.” (Bayramların Amida Duası, Hertz, Sidur, S.819, vb.) İsrailoğulları’nın seçilmesi ve Tanrı’nın Tora’sının bekçisi olarak rolü ise sinagogda bir Yahudi Tora okumaya çağrıldığı zaman okuması gereken kutsamada da belirginleşir: “Kutsanmışsın Sen, ey Rab, Tanrı’mız, Evrenin Hükümdarı; Sen ki bizi tüm halklar arasından seçtin ve bize Tora’nı verdin.” (aynı eserler)

ORTAÇAĞDAKİ BAKIŞ AÇISI

Hıristiyanlığın yükselişiyle birlikte İsrailoğulları’nın seçilmiş halk olduğu doktrini polemik konusu oldu: Kilise, ‘gerçek İsrailoğulları’ ve Tanrı’nın ‘seçilmiş halkı’ olduğu savını ileri sürdü. Yahudilerin taciz ve kıyıma uğradığı dönemlerde Yahudilerin bu konudaki eksensel bilinci, büyük bir güç ve direnç kaynağıydı. Aynı şekilde İsrailoğulları’nın Tora’yı kabul etmelerinin ve ona riayet etmelerinin, onların seçilmesi için temel neden olduğu bilincinin de, Yahudilerin geleneklerini ve Alaha’yı (Yahudi Şeriatı kurallarını) güç durumlarda ve din değiştirmeye zorlandıklarında bile sürdürmesinin nedeni olduğu da Talmudik bir öğretidir. (J. Katz, ‘Exclusiveness and Tolerance’, 1961, 13-14).

Ortaçağ Yahudi felsefesinde Yahudi halkının özel statüsü ile kıvrak ve radikal bir ifade ise, Yuda Halevi’nin ‘Kuzari’ adlı eserinde yer alır. Halevi’ye göre, tüm Yahudi halkı özel bir dinsel meziyet ile donatılmıştı. Bu önce Âdem’e verilmişti, sonra da gene seçilmiş temsilciler vasıtasıyla tüm İsrailoğulları’na intikal ettirilmişti. İşte bu ilahi etki yüzündendir ki, İsrailoğulları Tanrı ile doğrudan bağdaşabilmişti ve seçilmişlikleri nedeniyle de İsrailoğulları özel bir doğaüstü ilahi güce dayanmaktaydı. Ancak bu felsefe, diğer Ortaçağ Yahudi filozoflarının yazılarında fazla yer almaz. Örneğin Saadiah Gaon, Tanrı’nın Yahudi halkının semalar ve yeryüzü mevcut oldukça yaşamaya devam edeceğini ileri sürer (‘İnançların ve Kanaatlerin Kitabı’, 3:7). Abraham İbn Davud ise Halevi’nin görüşünü yansıtır ve sadece İsrailoğulları’nın peygamberlik nosyonları almaya müstahak olduğunu dile getirir. Keza Hasdai, Crescas ve Isaac Abrabanel de, Halevi’nin İsrailoğulları’nın üzerinde özel bir ilahi gücün icra edildiği kuramına katılırlar. Ancak ünlü filozof Maimonides ise Yahudiliğin, başka bir tecelli tarafından hiçbir zaman önüne geçilemeyecek ve tek gerçek tecelli olan din olduğu görüşünü ileri sürer (More Nevuhim / Delâletü’l-Hairîn, 2:39). Bu durumda, İsrailoğulları Tanrı’nın özel mesajını dünyanın diğer uluslarına yayacaklardı. Bu misyon onların seçilmişliği anlamındaydı.

Ne var ki, antisemitler, bu felsefeye ‘Yahudi üstünlüğü’ olarak sarılır ve Yahudilerin dünyaya hükmetme programlarının temeli olarak bunu karikatürize ederler. Siyon Protokolleri, bu alanda yazılmış ünlü bir sahtekârlık örneğidir. Hilaire Belloc ise mizah kitabı ‘Tanrı İçin Yahudileri Seçmek Ne Kadar Yanlıştır’da aynı karalamaları hedef alır. Tenkit yazılarında ise bunun yanlış olmadığı, Yahudilerin Tanrı’yı seçtiği tezi yer alır.

Modern görüşler

Bazı entelektüeller de, konuya sempati ile yaklaşamamışlardı. Örneğin Arnold Toynbee, İsrailoğulları’nın Gerçek Tek Tanrı’yı bulmalarıyla beraber bu Tanrı’nın Seçilmiş Halk Olarak kendilerini adlandırdığı hatasına düştüklerini işler (‘A Study of History’, 1961, s.262). Seçilmişlik ilkesini dua kitabından çıkarmayı hedefleyen Yahudi yazar J.H. Brenner ‘Hebrew Reborn’ kitabında (1930, 375-89) bunu benimseyen Reconstructionist Hareketle aynı çizgidedirler. Kilise ise, İsa’yı reddeden Yahudilerin ayrıcalıklı konumlarını yitirdiklerini ve bunu Kilise’nin devraldığını söylemişse de, modern liberal Hıristiyan ilahiyatçıları İsrailoğulları’nın seçilmişliğinin iptalini reddeder. Leo Back ise ‘This People Israel’ (1964) adlı eserinde konuyu şöyle toparlar: “Her halk bir tarihe, beşeri tarihe iştirak amacı ile seçilebilir… Ancak bu halka, başka halklardan daha fazla tarihsel görev verilmiştir…” (S.402). Kaldı ki Yahudi dini başka bir dini inancı olanları da kabul eder ve ‘ırksal ayırımcılık’ iddiaları da kabul edilemez. Modern görüşlerin başlangıç noktasını ise aslında 18. yüzyılda Doğu Avrupa’da başlayan Aydınlanma ve Emansipasyon hareketleri oluşturur. Bunun başını da “Niye Yahudi olarak kalmak?” sorusunu irdeleyen Moses Mendelssohn çekmişti. Ona göre Sina’daki olay neden bağlayıcı olmalıydı ki? Yahudilik bir mantık dini olmalıydı… Günümüzde de modern Yahudilik, halen seçilmişlik konusunu; ‘değişik’ veya ‘üstün’ olarak değil, fakat hem bir taraftan Yahudiliğin evrensel değerlerine önem vererek, hem bir taraftan da Yahudiliğin tarihsel ve manevi deneyimini de inkâr etmeden dengelemeye çalışarak ele almaya çalışır3.

Kaynakçalar:

1-Birkot Aşahar, Sabah Kutsamaları, “Sidur Kol Yaakov” (Dua Kitabı, S. 10)

2-Yahudilik Ansiklopedisi, Gözlem, Cilt 3, 2002, S. 571-572

3-Judaica, Cilt C-S. 498-504.