“Bilge, kendi mutluluğunun efendisidir.” Plautus
‘Aydınlanma nedir?’ sorusu var oluşun anlamını arayan insanlar tarafından tarih boyunca sorulmuştur. Bu insanlar karşılaştıkları zorluğa ve toplum tarafından dışlanmalarına karşın, kendilerini yalnızca bir yanıt bulmaya adamışlar ve birçoğu yaşamlarını bu yolda insanlık için feda etmişlerdir. Onların zahmetli arayışları “Kendini bilmeye, evreni bilmeye ve bilgiye duydukları açlık tarafından yönlendirilmiştir. Ben kimim? Neden buradayım? Nereye gidiyorum? Yaşamın anlamı nedir?” temel sorulardır...
Aydınlanma felsefesi genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel ve felsefi başlatıcısı olmuştur. 18. yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız Devrimi ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır.
Aydınlanma ile din merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Laiklik, aydınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminin temelidir. Kant, aydınlanmacılığı, “aklı kullanma cesareti” olarak tanımlar. Aydınlanma Çağı, aklı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönlenilen dönemdir. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren ‘modernleşme’ denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir.
“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. “Sapare Aude!” der Kant. “Aklını kullanma cesaretini göster!” sözü aydınlanmanın parolasıdır!
“Aydınlanma, aklı her yönüyle ve her bakımdan çekinmeden kitlenin önünde apaçık olarak kullanmak özgürlüğüdür” denir. Goethe şöyle der: “İnsanlara oldukları gibi davranırsak, oldukları gibi kala kalırlar. Ama onlara olmaları gerektiği gibi davranırsak, olabileceklerinin en iyisi olurlar.” ‘Akıl’, ‘birey’ ve ‘bilgi’ gibi üç ana öğeye dayanan aydınlanma düşüncesi, bireyi bilgi ile donatmayı ve yaşamın kurallarını, ilkelerini akıl ile bulmayı, ona göre davranmayı amaçlamaktadır. Yüzyıllar boyu zincirlere vurulup, dogmanın zindanlarında tutsak olan özgür insan düşüncesi artık örümcek zihniyetli karanlık insanların hegemonyasından kurtulmuştur ve tekrar o eski günlere dönmeyecektir.
Ayak sürüyenler, geriye döndürmek isteyenler olacaktır. Ezoterik öğretilerde ‘Şövalye’ sembolünde hayat bulan aydınlık yolda yürüyen hem fikir hem de eylem adamlarına düşen, cesaretle aydınlanmanın kurucusu, yayıcısı ve bekçisi olma konumunu savunmaktır. Bağnazlıkla, boş görüşlerle mücadele etmek, karanlığa karşı taraf olup görevimizi bir an bile düşünmeden yerine getirmektir.
Aydınlanma bir nevi uyanıştır. Yeni bir ‘ben’e “merhaba” deyiştir. Yaşarken yenilenme, değişme ve gelişmedir. Aydınlanmak aynı zamanda özgürleşmek demektir. Aklın zincirlerini koparıp özgürlüğüne kavuşmasıdır. Bu da insanlığın tekâmülü, ilerlemesi ve gelişmesi demektir. Aydınlanma, bir birikim sonucu oluşur ve yola koyulduktan sonra da bir ömür boyu devam eder.
Hegel’in dediği gibi tarih hep ileriye ve gelişmeye doğrudur. Ülkemizde de aydınlanmasının ışığı Atatürk Devrimlerinin gerçekleştirilmesi ile mümkün olabilmiştir. Aydınlanmanın ışıklı yolunun vazgeçilmez tamamlayıcısı ise laiklik ilkesidir. Aydınlanma, insanın insan olma bilincidir. O, sorumluluk ve görev bilinci ile yaşanan bir hayat demektir. Sadece kendi için yaşama lüksünden sıyrılıp insanlık için de çalışmaktır.
Aydınlanmak, okumak, bilmek, bilgi peşinde olmak ve zor olan yolu seçmektir. Emek harcamaktır. Bireysel aydınlanma bilim, akıl ve aklın önderliğinde sezgiyi kullanarak hikmet ile ilk önce kendinden başlayarak insanlığa uzanan aydınlanma ışığını yaşamaya ve yaymaya gayret etmektir. Yaşadığımız ‘Bilgi Çağı’nın gereğinin yapılmasıdır. Yolda olan insanların sahip olduğu ışık, akıl, esas enstrümanı ise bilgidir.
Karanlığa giden bir yolda olduğumuz hissiyatı ile yaşayan aydın bireyler sayısının gitgide arttığı günümüzde şu evrensel yasa hiçbir zaman unutulmamalıdır:
“Her keder, er ya da geç kurtuluşla sona erecektir!”