15. İstanbul Bienaline ‘komşu’, Komşu Kapısı Can Kapısı Karma Fotoğraf Sergisi, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinde, 11 Eylül Pazartesi günü açıldı
Kalabalık bir sanatsever topluluğunun renklendirdiği açılışta, Proje Koordinatörü Dalia Maya bir konuşma yaptı. Maya konuşmasında şunları dile getirdi:
“Türk Musevileri Müzesi olarak kültürümüzü ve toplumumuzun bu topraklardaki varlığını ve zenginliklerini yansıtmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda daha geniş kitlelere ulaşacak bir müze yaratmaya çalıştık. Geniş toplumdan sık sık ‘Kapınız bize de açık mı?’ soruları geliyor. Hâlâ düzeltilemeyen kapalı kapı algısını değiştirmek adına müzenin kapılarını kitlelere bir sergiyle açmak, bu sene Bienal’in konusu olan ‘İyi Bir Komşu’dan esinlenerek kapının ardında bir can komşu olduğunu göstermek istedik. Müzeyi müze yapan sergilenenlerin zenginliği değil, ziyaretçilerin çokluğu, memnun kalıp tekrar gelmeleri ve beraberlerinde sevdiklerini de getirmeleridir. Bir müze ancak ziyaretçileriyle canlı kalır.”
Sergi Küratörü Rubi Asa da serginin teması ve oluşum aşaması ile ilgili sorularımızı yanıtladı:
15. İstanbul Bienalinin bu yılki teması ‘İYİ BİR KOMŞU’. Bu kavram kapsamında böyle bir sergiyi nasıl oluşturdunuz?
Üzülerek belirtiyorum, oturduğum semtte, hatta apartmanımda hiç komşum yok. Karşı dairem yeni taşındı, fakat sadece asansör karşılaşmalarımızın dışında söz ettiğimiz bir şey de yok.
Düşünüyorum da onlar yeni geldi de, eskilerle de pek bir yakınlığım yoktu.
Peki, neden bu böyle? Çocukluğumun geçtiği yıllarda kapı komşu, ailenin bir bireyi kadar yakın, hatta söz sahibi ve can dostuydu. Bir kahve içmeye teklifsiz gidilir, terlikler kapı eşiğinde çıkartılmaz, hatta konu komşu birbirimizde kalınırdı bile.
Ne oldu da bütün bunlar değişti? Yoksa ben kötü bir Komşu muyum? Bu soruyla yola çıkmanın ve bu olguyu fotoğraf sanatıyla aramanın Bienal’in tematik kapsamına uygun bir çalışma olacağını düşündük.
15. İstanbul Bienali, Paralel Etkinlikler adı altında, kendi küratörlüğünün dışında, birçok sanatçı guruplara ayırdığı mekânlar haricinde birçok çalışmaya olanak sağladı. Bu kapsamdan siz de yararlandınız mı?
Evet, bu kapsamdan yola çıkarak Bienal’in ana teması olan ‘Komsuluk’ kavramını Silvyo Ovadya danışmanımız gözetiminde, Dalia Maya’nın sonsuz enerjisi ve 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi koordinasyonunda, Neve Şalom’un da ev sahipliği ile on iki fotoğraf sanatçısının toplam 100 fotoğrafıyla ‘KOMŞU KAPISI –CAN KAPISI’ karma fotoğraf sergimizi gerçekleştirdik.
Günümüzde komşuluk dendiğinde ne anlıyorsunuz?
Komşuluk dendiğinde, Türkiye’de köylerle, kasabalarla, şehirlerle ve şehirlerde dönüşen ‘apartman komşuluğu’ başlığından, Türkiye’nin komşu ülkelerine, hatta göçmenlere kadar uzanan bir konu aklıma gelir. Komşuluk aslında birlikte yaşayan herkesin bir şekilde ilişki kurabileceği bir kavram.
Özellikle fotoğraflarda açıkça komşuluğu oluşturan niteliklerin veya kaybolan komşuluk değerlerinin ortaya konduğu dikkati çekiyor.
İnsanlar topluluklar halinde yaşarken gerek sosyal gerek psikolojik ve gündelik yaşamlarının sıradanlığı altında yaşamaları sonucu elde ettikleri dayanışma duygusu ile komşuluğu yaratır.
Fakat günümüzde, hatta belki de son 10-15 yılda, kültürel - sosyal değişim ve dönüşüm öylesine hızlı yol kat etti ki yitirilen değerler gitgide çocuklarımıza anlattığımız eski semt hikâyelerine dönüştü.
Bienal’in ana başlığı olan ‘komşuluk’ teması üzerine yapılabilecekleri nasıl saptadınız?
Konunun tamamen bir arada yaşarken sürdürdüğümüz oysa şimdi çoğunlukla kaybettiğimiz komşuluğumuzu, değişim ve dönüşümleri, göçlerle veya geleneksel yaşam biçimlerinin halen sürdüğü geleneklerimiz üzerinden ele almayı uygun bulduk.
Çalışma kapsamını alt kümelere dökmek olaya odaklanmamızı kolaylaştırdı: ‘Kaybolan Anılarımız’ eski kartpostallarda zamanın ötesinde kaldığını gördük. ‘Geleneksel Komşuluk’ semt ve kapı komşuluğu değerlerini halen yok olmamış küçük semtlerde aradık. Örneğin Kuzguncuk, halen komşuluk değerlerini, esnafıyla, bostanıyla, kahvehanesi, lokantası, ibadethanesiyle bir arada saklayabilen bir semt.
‘Dönüşüm’ özellikle kentsel dönüşüm adıyla yapılan yanlış uygulamalarla sonuçlanan başkalaşımlar ki, bunda yitirilen değerlerimiz ile kaybolan komşuluklar üstüne odakladık. ‘Kültürel paylaşımlar’da, etnik, dinsel, geleneksel ortak değerlerin birlikte yaşatılması üzerinde durduk. ‘Zorunlu göçler’ başlığı altında yaratılan ve ortak paylaşılan hiçbir değeri olmayan zorunlu komşuluklara odaklandık. ‘Dayanışma duygusu’nun, yitirilen değerlerden arta kalana sıkıca sarılmak olduğunu gördük.
Ve sonucunda umut arayışımız, yitirdiğimiz değerlere en azından “yaşadık” diyebilmenin acı bir selamı oldu bize.
Kentler ve yaşanan ortak kültür dinamik kavramlardır. Birbirlerinden beslenir ve dönüşür. Ama yitirildiğinde de öylesine acı kayıplar yaşar ki, o topluluk kendi kimliğini sorgular hale gelir. Bugün yaşanan da bundan farklı değildir.
Bir gün şehrin Rum nüfusu birdenbire çekilip alınıp kaybolursa, aniden beklenmedik bir ölüm gibi yasını bile tutmak da zorlaşır.
Kalanlarsa, dönüşen ve kimliksizleşen bir topluluk olur ki; kültürel hafıza bunu reddetse de, artık orada yaşamak ortak yaşam değerlerini bir daha oluşturamaz.
Zorunlu göçler ve kentsel dönüşümler komşuluk kavramını nasıl etkiliyor?
Zorunlu göçler, aynen kentsel dönüşümler gibi algılanmalı. Günümüzde yüksek teknolojiyle gerçekleştirilen ve büyük beton bloklar içine puzzle gibi yerleştirilen kimliksizleştirilmiş insanların yaratamayacağı komşuluklar gibi.
Bir gün sınır ötesinden yüzlerce hatta binlerce kişi yaşam alanlarınıza gelip sizle ortak bir yaşama zorlarsa sizin ve onların ortak kimlik sorunu yeni oluşacak kültürlerin paylaşım sorunu olur.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
‘İyi bir komşu’ teması, tüm dünyada içinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde en çok özlemini duyduğumuz şeylerden biri. Kimliklerimizden feragat etmeden bir arada yaşamak durumunda olduğumuzu biliyoruz. Dolayısıyla ‘İyi bir komşu’nun tek tanımı da yok.
Bunca dostum, sanal ortamda binlerce Facebook arkadaşım ile acı tatlı anlarımı paylaşıyor olduğum emojilerle duygusal reaksiyonlarımızı yansıtabilirken halen “İyi bir komşu muyum?” sorusunu da sormadan edemiyorum.
Sergi manifestosunu Onur Caymaz yazdı ve bizlere de yapacağımız çalışmanın içeriği kapsamında yol gösterdi.