Bir asır sonra kapılarını terzilere tekrar açan eski Terziler Sinagogu, bugünkü adı ile Schneidertempel Sanat Merkezi, 11 Eylül-7 Ekim tarihleri arasında ‘Fabrikasyon’ adlı sıra dışı sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratör Tuçe Erel’in yaratıcı fikri ile bir araya gelen üç farklı ülkeden sanatçılar Gili Avissar (İsrail), Stephanie Müller (Almanya) ve Lisa Simpson (Brezilya) mekâna özgü kumaş bazlı yerleştirmeler yapıp, mikrofonlanmış, üzerlerine çeşitli obje ve müzik aletlerini eklenmiş dikiş makineleri ile müzik icra ediyorlar. Defne Sandalcı yazmış olduğu metinlerle, Şevket Akıncı ise elektrik gitarıyla bu görsel ve işitsel şölene eşlik ediyor. Gelin beraber bu çok renkli karakterlerle biraz sohbet edelim.
Foto: Klaus Erich Dietl
Öncelikle bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Gili Avissar: Genellikle kumaşlarla çalışıyorum. Bunun dışında videolar yapıyorum. Kumaşlarla oynamak bana çok pratik geliyor. Örneğin büyük bir alanı kurgulayıp kumaşlarımı kurgum doğrultusunda mekâna yerleştirebiliyorum. 14 yaşından beri kumaşlarla ilgileniyorum. Üniversitede sanat okudum. Yaptığım iş, sanat ve zanaatın karışımı diyebiliriz.
Stephanie Müller: Benim için bu yaptıklarım farklı sanat dallarının bir karışımı. Dokuma ve kumaşlarla çalıştığımda kendimi evimde gibi hissediyorum, rahatlıyorum. Aynı zamanda fotoğrafçılık ve film çekimi ile uğraşıyorum. Klaus Erich Dietl ile çalışıyorum. Bu projeleri hep farklı ülkelerdeki sanatçılarla gerçekleştiriyorum. Birini Lisa ile beraber yaptık; adı ‘Promises and Other Failures’. Filmdeki oyuncuların hepsi kadın, çünkü film tarihine baktığınızda sektör genelde erkek odaklı ve eril bakış açısı üzerine kurulu. Bu yüzden kadınların hikâyelerine ilgi gösterdik. Kostümleri kendimiz diktik. Filmde hem rol aldım hem de müziklerini yaptım. Almanya’da küçük bir köyde büyüdüm. Ailem inşaat işiyle uğraşıyordu. Belki fotoğraflarımda kullanmış olduğum bazı objeler buradan geliyor. Örneğin sergide kumaşların üzerindeki fotoğraflarda elektrik süpürgesi, benzin pompalarını görüyorsunuz. Bu, sanatımın sert tarafı. Lisa gibi ben de dikiş makinesini müzik enstrümanı olarak kullanıp, amfi ve müzik aletleriyle ses çıkartıyorum. Lisa ile beraber düet yapıyoruz. Yazıyla da uğraşmayı seviyorum.
Lisa Simpson: 13 yaşından beri dikiş makinesi kullanıyorum. Brezilya’da doğup, Kanada’da büyüdüm. Dikiş makinesi ile ilk tanışmam okulda oldu. Makinenin başına oturduğumda fikir bana inanılmaz yaratıcı geldi. Bu sayede kıyafetlerimi dikebilecektim. Her zaman aklımda pantolonları elbise, elbiseleri pantolon yapmak vardı. Brezilya’ya döndüğümde insanlar bana kıyafetlerimi nereden aldığımı sormaya başladı. Altı yılda stüdyomu ve dükkânımı kurdum. Her şey çok organik gelişti. İnsanlar kendiliğinden gelip kıyafetlerini değiştirmemi istediler. Hiçbir zaman moda tasarımcısı olmak istemedim. Heykel ve görsel sanatlar okudum, üç boyutlu sanat parçaları ilgimi çekti.
Dikiş makinelerinin şarkı söylediği, kumaşların uçuştuğu bu serginin 19. yüzyılda Aşkenaz terzilerin kurduğu Terziler Sinagogunda olması tasarlandı mı yoksa sadece bir tesadüf müydü?
Tuçe Erel: 2013 yılında Schneidertempel’da eski dikiş makineleriyle ilgili bir sergi açılışına gittim ve buranın Osmanlı döneminde terzilikle uğraşan Aşkenaz Yahudilerinin kurduğu bir sinagog olduğunu öğrendim. Bu mekânı kullanma fikri beni çok heyecanlandırdı ve bu düşüncemi uygun bir proje ile gerçekleştirmek üzere kenara koydum.
Proje nasıl gelişti? Mekâna yerleştirme aşamasından bahseder misiniz?
Gili: Eşyalarımı çantama koyup gelirken kumaşları mekâna nasıl yerleştireceğime dair hiçbir fikrim yoktu. İşi daha evvel İsrail’de bir kibutzda sergilemiştim. Sergide bunun videosunu görebilirsiniz. Normalde malzemelerimle gelir ve mekâna göre yerleştiririm. Bu sefer mekânı giydirdiğimi düşündüm. Özellikle buranın geçmişini öğrendikten sonra bu beni daha da heyecanlandırdı. Daha evvel böyle bir şey deneyimlememiştim. İşimi mekâna yerleştirdiğimde bana havada dalgalanan bir gemiyi anımsattı. Contemporary İstanbul’da de yine böyle bir çalışmam olacak. Sergiyi kurarken aynı malzeme ile çalışan insanların atölyesini andıran bir durum vardı. Biz de kaçınılmaz olarak işbirliği yaptık.
Stephanie: Sanatçılar arasındaki bu bağlantıları çok seviyorum. Buradaki sanatçıların hepsinin birbiriyle bağ kurmaya hazır olduğunu hissetmek beni çok mutlu etti. Gili işlerinin bazı parçalarını işlerimle kullanmam için vermeyi önerdi. Onları nasıl yerleştireceğimize beraber karar verdik. Aynı zamanda Lisa ile canlı performanslarımız sırasında yapmış olduğumuz elbiseler var.
Almanya’dan gelen bir sanatçı olarak çifte standartlar ile çok fazla ilgileniyorum. Türkiye’den gelenler ile Yahudilerin bir arada yaşadığı bir semtte evim. Bu farklı kültürlerle birlikte yaşamama rağmen, bir başka kültürün içine girdiğimde her zaman turist olacağım. Mekânın fotoğraflarını ilk gördüğümde pencerelerin çerçeveleri dikkatimi çekti ve bu çerçeveleme fikrini kendi fotoğraflarımda da kullanmak istedim. Kumaşları fotoğraflarla birleştirmem bu şekilde gerçekleşti. Fotoğrafladığım nazar boncuğu şeklindeki kurabiyelerse, farklı kültürleri gözlemlediğim gözlerimi temsil ediyor.
Kupalara gelirsek, spora karşı ilgim var. Spor eğlenceli bir aktivite ama çok fazla kural içeriyor. Sinagog veya kiliseye girdiğinizde de birçok kural var. Kupaların üzerindeki resimler benimle büyükannemin bir karışımı ve yaşlanmanın yedi aşamasını gösteriyor. Kaktüsleri de susuz yaşamalarına rağmen hayatta kalabilmelerinden dolayı seviyorum.
Lisa: Diktiğim kıyafetleri lastiklere bağlayıp asıyorum. Lastikleri çekebildiğiniz için elbiseleri oynarken görebilirsiniz. Elastik olmalarından dolayı şekil ve boyutları her zaman değişebiliyor. Bu yüzden bu lastikleri hep yanımda taşıyıp yeniden kullanıyorum. Bu işte kullandığım lastikler daha önce Kanada, Almanya ve İngiltere’deydi, şimdi ise buradalar. Çivi kullanarak mekâna zarar vermeyi sevmediğimden lastikleri duvardaki kumaşlara diktim. Bu şekilde mekânın bir parçası haline geldiler. Bu elbiseler daha önceki performanslarım sırasında oluştu, kimisi de burada yapıldı. Hiçbir kumaşı atmıyorum çünkü hepsinin bir anısı var ve ‘hatıra topları’ (yapıtlarından biri) oluşturuyorum. Herkesin anılarının, giydiği kıyafetlerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Burada bir dünya yaratmak istedim. Elbiselerin arasında dolaşabilir, içlerine girebilirsiniz. Bir de işe ses elementini dâhil etmek için ziller ekledim.
Dikiş makinelerine müzik aletlerini bağlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Lisa: Stüdyomda müzikle çok iç içeydim. Birçok müzisyene kostüm diktim, birçok müzisyeni stüdyomda ağırladım. Birkaç konser dahi yapıldı. Ve bir gün komik bir şekilde neden dikiş makinesine mikrofon koymuyorum diye düşündüm. Çünkü her zaman dikiyordum ve arkadan hep bir müzik sesi geliyordu. İlk başta müziğe eşlik eden bir görsellikti dikiş dikmek. Müzisyenlerle sahneye çıkıp konser boyunca dikiş dikerek kostümleri oluşturuyordum. Yüksek lisans konum ‘Müzikal dikiş dikmek’ üzerineydi, derken müzik tarafı ağır basmaya başladı. Nasıl kendi mikrofonumu yapabileceğimi ve diğer aygıtları makineme nasıl doğru şekilde bağlayabileceğimi öğrendim.
Bundan sonraki projeleriniz neler?
Gili: Bu serginin açılışından iki gün sonra Contemporary Istanbul var. Ondan sonra iki ay Prag’da kalacağım. Kasım sonunda da Berlin’de bir sergim olacak. Contemporary Istanbul için çok heyecanlıyım çünkü malzemelerimin çoğunu burada aldım ve proje burada başladı. Kapalıçarşı’da bir adamdan altın rengi şeritler aldım. Küçücük bir dükkânda bir sürü makinesi vardı. Belki ilerde bu adama benzerim diye düşündüm. İngilizce bilmiyordu ama çok iyi anlaştık. Buradan aldıklarımı bir bavula doldurup İsrail’e döndüm.
Stephanie: Kasımda Münih’te bir sergimiz olacak. Endonezya’da Lisa ile beraber küçük bir konser turuna çıkmıştık. Birçok değişik mekânda çaldık. Bunlardan biri 10-11 yaşlarındaki kızların olduğu bir sığınaktı. Onlarla beraber el işi yaptık ve kasımdaki sergide birlikte gerçekleştirdiğimiz işleri göstereceğiz. Yanı sıra Klaus Erich Dietl ile birlikte yaptığımız filmi de. Sonrasında Birmingham’da Klaus’un misafir sanatçı programına katılacağız.
Lisa: Ekimde okula geri dönüyorum. Berlin University of Art’ta ikinci yüksek lisansıma başlayacağım. Çok heyecanlıyım. İlk yüksek lisans eğitimimde ‘müzikal dikiş dikme’ konusu üzerine odaklanmıştım, bu master’da ise ‘Kamusal alanda sanat’ okuyacağım. Üniversitenin bana yeni kapılar açacağını düşünüyorum. Kasımda ise Stephanie ile bir sergimiz ve birkaç konserimiz olacak.
ÜÇ AYRI ÜLKEDE YAŞAYAN SANATÇININ BİR ARAYA GELME HİKÂYESİNİ ANLATIR MISINIZ?
Tuçe: 2014 yılında Lisa ile tanıştım. Yaptığı işleri anlattığında kendisine İstanbul’daki bu özel mekândan bahsettim ve burayı mutlaka görmesi gerektiğini söyledim. Açıkçası ilk baştaki fikir Lisa’nın tecrübesi ile oluştu. Bu projenin ilham kaynağı kendisi. İki sene evvel Contemporary Istanbul’da Gili’nin çalışmalarını gördüm. İşlerinden ve kurduğu kompozisyonlardan çok etkilendim. Galeri sahibine soru sorup durmaktan kendimi alamadım. Bu iki müthiş sanatçıyı bir araya getirmeliydim. Sonra Schneidertempel yetkilisi Handan Hanım ile iletişime geçtim. Teklifi kendilerine sunduğumda bu işin mekânla bütünleşeceğini ve buradan başka bir mekânda gerçekleşemeyeceğini söyledim. Ardından Lisa beraber çalıştığı arkadaşı Stephanie’den söz etti. Berlin’de bir gün performanslarını izledim ve onun da bu projeye katılmasını önerdim. Bu üç sanatçının beraber çok iyi bir iş çıkaracağını düşündüm ve sonuç tahminimin de ötesinde oldu.