Son dönemde teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek; fakat çocuklarımızdan çaldığı zamanı ve zararları nasıl bertaraf etmeliyiz?
Eylül ayını bitirdik. Okullar açıldı, herkes şehre dönüş yaptı. Okulların açılmasıyla çocukların özgürlük alanlarına bir sürü kısıtlamalar geldi. Bu kısıtlamaların en büyüğü de hayatımızdaki ‘T’lerle ilgili. Son dönemde teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek; fakat çocuklarımızdan çaldığı zamanı ve zararları nasıl bertaraf etmeliyiz? Bir tarafımız bu durumu nasıl engellemeliyiz derken; diğer yanımız bu çocuklar teknolojinin içinde doğmadı mı diyen anne babalarla dolu... Kabul edelim ki, teknolojinin sınır ve süre tanımazlığından dolayı, belli başlı mevcut zararlar söz konusu olduğu gibi, yararlarının yanı sıra, yeni nesil anne ve babalara iki kat sorumluluk düşmekte. Öncelikle ekran bağımlılıklarının ne tarz rahatsızlıklara sebep olduğuna bakmalı, ardından nasıl uzak durabileceğimiz ve nasıl mücadele edebileceğimizin abc’sini öğrenmeye çalışmalıyız.
Amerika’da ve Türkiye’de yapılan farklı araştırmaların istatistiki verilerine baktığımızda aşağıdaki gibi bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız. ABD’de bir çocuğun okula gittiği süreden daha fazla zamanını elektronik medya başında geçirdiği, Türkiye’de ise 18 yaş altı çocukların yüzde 55’i akıllı telefon, yüzde 50’si tablet, yüzde 34’ü laptop ve yüzde 19’unda TV kullanımının yaygın olduğu belirtilmekte. (Digitalage Eylül 2017; Dijital Doğanlar Araştırması). Duruma bir de ebeveynler tarafından baktığımızda, on ebeveynden altısının, çocuklarının ekran tüketimi konusunda endişeli olduğu, on çocuktan yedisinin ebeveyninin de çocuklarının teknoloji bağımlısı olduğu düşünmekte. Durum ülkemizde de pek farklı değil... Aileler çocuklarının ellerinden tabletlerini alamadıklarından şikâyet ediyor. Üstelik tablet ya da cep telefonlarını almaya kalkıştıklarında, çocuklarının saldırganlaşabildiklerini açıklıyorlar.
Bununla ilgili İngiltere’de yapılan bir araştırma da bir başka korkunç gerçeği ortaya çıkarıyor. Günde yaklaşık üç saat ekranda oyun oynayan çocukların, MR’larındaki beyin görüntüleri, madde bağımlılarıyla aynı değer taşıdığını, obezite riskleri ve öğrenme bozuklarına yol açtığından ilerisi için büyük tehlike oluşturduğunu ifade ediyorlar. Peki, tüm bu süreçler içinde çocuklarımızı bu tehlikelerden nasıl uzaklaştıracağız?
Aslında sadece ebeveynler değil yetişkinler için de aynı tehlikeler mevcut olmakla beraber, uzmanlar çocuklara sınır koymanın daha kolay ve öğretilmesi gereken bir davranış biçimi olduğuna vurgu yapıyorlar.
Ebeveynlerin bu konu hakkında yapması gerekenler şu şekilde sıralanmakta. Sadece çocuğu sınırlamak yeterli olmayıp, sosyal alanlarını güçlendirmek, anne baba olarak bu konuyla ilgili rol model olmak. Kural ve zaman sınırının getirilmesi halinde (15 dakikadan fazla oynamamak, yemek sofrasında mesajlaşmamak gibi) hususlara dikkat etmek gibi... En önemlisi bu mücadelenin aile içerisinde başlaması ve sürdürülmesi gereği hayli önem taşımakta.
Ayrıca yaşanan teknolojik bağımlılığı kapsayan sosyal medya, mesajlaşma gibi seçilen uygulama kategorilerine, günlük zaman kısıtlaması getirerek, belirtilen süreyi aştıklarında uygulamayı kapatan ‘Moment’ benzeri ebeveyn uygulamalarının da kullanılması olumlu sonuçlar verebilmekte. Tabi ki yine her kuralın ve davranışın olumluya dönüşebilmesi için tüm sorunların ana çözüm adresi her zaman ki gibi ‘aile’de bitiyor. Her şeye rağmen, teknolojiden uzak kalabilmenin mümkün olamadığı varsayımıyla, teknoloji ve çocuklarınızla bir arada ve uyum içinde olmanız dileğiyle…