Önce kişisel gerilime, sonra dişisel gerilime soktu bizi… Şimdi de sosyal medya ile geriyor… Üçlemesinin son kitabı ‘Şezlong Savaşları’nda İdil Hazan Kohen her gün yaşadığımız durumları Dila karakteri üzerinden bir kez daha önümüze koyarken kahkahalar attırıyor. Ancak sosyal ve toplumsal eleştirinin de en güncelini yapıyor.
‘Kişisel Gerilim’ ve ‘Dişisel Gerilim’ kitaplarında aşkını evliliğe ikna edemeyen, deli dolu Dila karakteri, son kitapta bir kez daha karşımızda. Artık bir erkeğe ihtiyacı olmadığı, tek başına da hayatta güzel şey yapabileceği inancıyla Dila, bu macerada kız arkadaşlarıyla tatile çıkıyor. Bazıları tarafından yerli Bridget Jones olarak nitelendirilen Dila, bu kitapta da yanlış anlaşmalar, ikilemler ve kafasından geçen düşüncelerle okuru bolca güldürüyor. Ancak bunu yaparken sosyal medya kullanımı, tüketim ve eğlence kültürü, moda – estetik konularıyla ilgili eleştiri bombardımanı yapmayı ihmal etmiyor.
Dila bu macerada neden Bodrum’a ya da başka bir tatil beldesine değil de Çeşme’ye gitti?
Ah ne yazık ki Çeşme son dönemlerin en gözde tatil mekânı haline geldi. Bizde de biliyorsun herkes nereye biz de oraya mantığı hüküm sürdüğü için Dila da haliyle Çeşme’ye gidiyor. Her trend gibi önce keyfi sonra suyu çıktı biraz Çeşme’nin. Dila da bu macerada biraz Alaçatı, Beach Club, ön şezlong furyasına ayna tutup bizi eğlendiriyor.
Kitaptaki Çeşme / Alaçatı, senin gençliğindeki Çeşme’den ne kadar farklı?
Gençliğimde Çeşme, İzmirlilerin dinlenmek için geldiği, önüne bodyguardlar dikilmeden istediği her yerden denize girebildiği, kelle koltuk hissetmeden bisiklete bindiği, Alaçatı’ya sadece taze meyve sebze almak için gittiği bir tatil beldesiydi.
Oysa şimdi İstanbul’a kafa tutuyor. Abartılmış fiyatlarından, tıklım tepiş insan hücumundan, son modayı koluna takmış gezdiriyor oluşundan… Bir markalaşma, piyasalaşma, popülerleşme furyasına kapılmış gidiyor.
Denize atlamak için kolunuzu uzattığınız an, para bekleyen bir kol da size doğru uzanıyor.
Hâlbuki insanın hiç dokunulmamış eski anıları olmalı. Arada kaçıp dinlenebileceği, kendini temize çekebildiği anıları… Ama onları da aldılar mı, alıp sağına ‘beach club’, soluna butik otel’, ortasına da Macro Center oturttular mı, söyleyecek tek bir söz kalıyor geriye; “Bizımlasın Çeşme ama benimle değilsin artık!”
Genç neslin sosyal medya kullanımı hakkında çok güzel bir toplumsal eleştiri yapıyorsun. Durumu bu kadar kötü mü görüyorsun?
Aslında sadece gençler değil hepimiz sosyal medyanın etkisinde hipnoza geçmiş gibiyiz. Kimin ne yaptığını görmeden, ne yaptığımızı göstermeden uyuyup uyanamıyoruz. Narsistlik sınırında nöbet tutuyoruz.
“Açılın egom geçecek” diye yürüyor herkes etrafta. Hep “ben” en ön planda, en orijinal selfie’leri çekmek için sefilimiz çıkıyor.
Dila’nın hikâyesinde ‘sosyal medya aşkları’ değil, ‘klasik aşk’ kazandı diyebiliriz. ‘Sosyal medya aşkları’ konusunda hiç mi umudun yok?
Belki bir iki istisna çıkabilir ancak Mecnunlar artık Leyla’lar için dağ falan delmiyor. Ayrılık acısı süresini bir tıkla bitiriyor. Instagram’da, Facebook’da karşılıklı takibi bırakmak, ayrılığı ilan etmek mesela.
O kadar çok tanışma sitesi var ki… Açıyor birini Ayla, hemen arkasında Alya, tanışalım diye sırada. Kim takar eski Leyla’yı deyip hemen yeni sulara yelken açılıyor. Anlayacağınız yeni neslin çoğunluğu profesyonel kaptan…
Dila’yı televizyon ekranında izleme şansımız olacak mı? Kafanda Dila olarak canlandırdığın biri var mı?
Umuyorum olur... İsim olarak birisi yok ama tip olarak genç, zeki, ağırbaşlı, fırlama komik görünümlü birisi olmasını isterim. Çok fazla istedim galiba
Biraz da sana dönelim. Çocuklu hayat nasıl gidiyor?
Şöyle diyeyim; baktım kitap yazmak yeteri kadar uykusuz bırakmıyor, ikiz bebek ile bu konuyu kökünden çözmüş oldum. Uyumayı kim sever zaten, değil mi?
Bu deneyimi anlatan bir kitabı illaki yazacağım! Yalnız tür konusunda biraz kararsızım. Her şey mizah ile başladı, dramla devam ediyor. Sonu korku, gerilim romanına dönüşebilir...
Çok üretken bir yazarsın. Önümüzdeki dönemde nasıl bir karakter bizi bekliyor?
Aslında bir karakter var kafamda ama biraz evvel bahsettiğim çocuklu anne değil, henüz değil. Yine kendimizden çok şey bulacağımız, bizi bol bol güldüren ama biraz da oturtup düşündüren bir karakter olacağı kesin!