Ülkemizde müzelerin büyük çoğunluğu ya devlet tarafından (Kültür Bakanlığı, TBMM, belediyeler veya diğer kamu kuruluşları) ya da önemli holdingler ve sahipleri tarafından destekleniyor, hatta ayakta tutuluyor. Ülkemizin en önemli holdinglerinden Koç Holding hissedarlarının ülkemize kazandırdığı birçok müze mevcut ve takip edebildiğim kadar yeni müze yatırımları da devam ediyor (Dolapdere’deki eski Ford binası sanat müzesi olarak yeniden inşa ediliyor). Koç Holding dışındaki önemli sanayii ve ticari kuruluşlar da bu konuda önemli çalışmalar gerçekleştiriyor. Gerçekten bu müzeler ülkemizin kültür ve sanat yaşamına önemli katkılarda bulunuyor.
Son yirmi yılda iki müzeyi elimden geldiği kadar yakından izleme olanağı buldum. Birincisi 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, diğeri ise Adalar Kent Müzesi. Her ikisinin de sınırsız para kaynağından beslenmediklerini biliyorum. Nankörlük etmeyeyim; her ikisinin de olanaklar dahilinde en iyi şekilde idare edilmeye çalışıldığını da izliyorum.
Müzeler sürekli olarak yenilenmeli. Eser açışından yenilenmeli, faaliyet açısından gelişmeliler… Müzeyi ve etkinlikleri tanıtmak için muhtelif yayınlar hazırlayıp yayınlamak ve toplumu bu kültürel alanlara çekebilmek için bir dizi kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenlemeliler. Tüm bunlar ancak ve ancak yoğun bir mesai ve gerekli maddi destek ile gerçekleşebilir. Evet, bunları gerçekleştirebilecek ve hiçbir maddi çıkar beklemeyen, bu işin âşıkları var ve bunların hizmetleri inkâr edilemez. Ancak bedelleri ne olursa olsun müzeye yeni eserler kazandırmak ancak bu işe inananların katkılarıyla gerçekleşir. Bunu hep dile getirmeye çalışıyorum ve bu konuda destekçiler arıyorum. Destekçilerin olduğuna da gerçekten inanıyorum.
Geçen hafta yaşadığım bir olayı sizlere aktarmak istiyorum. Bir müzayedede 70-80 yıllık, üzeri İbranice yazılı iki tılsım (muska) satılıyordu. Çok da meraklısı yoktur diye düşündüm -doğru da düşünmüşüm. Açılış fiyatı ve komisyonuyla almayı başardık. Pey verdikten sonra konuyla ilgilenebilecek bir gruba yazdım; bu bedeli ödeyip söz konusu iki objenin kendi adıyla sergilenmesini arzu eden olup olmadığını sordum ve anında talebime olumlu yanıt aldım. Müzayededen aldığımız tılsımlar “…’nın katkılarıyla sergilenmektedir” ibaresiyle teşhir edilecek.
Aynı müzayedede Adalarda bazı gayrimenkullerin satışı ve vefat eden bir adalının verasetiyle ilgili 6 adet ‘Hüccet’ (Belge; bir iddianın doğruluğunu ispat etmek için gösterilen resmi vesika) mevcuttu. Adalar Kent Müzesinde de çok sayıda bu tür eser olduğunu hatırlamıyorum. Vakıf başkanını aradım, fikrini sordum; ilgilenilebileceğini belirtti. Bu yeterliydi. Bilgi paylaşmak için söyleyeyim, her birinin maliyeti 200 TL’den fazla değildi. Bunların alınamaması da üzücüydü. Kendi olanaklarımla bunları alabilirdim. İstersem bunları müzeye hediye ederim; istersem mülkiyeti bana ait olmak üzere uzun süreli müzeye ödünç verebilirim.
Bu tür yardımları ve bağışları yapmaya hazır ne kadar çok kültür adamı var ise müzelerimiz de bu denli zenginleşir. Her bedeli vermek isteyen Ada âşıkları ve/veya Yahudi toplumuna değer verenler mevcut. Ümidim bu hevesli yardım severlere öneriler sunabilmek. Onların da bir adım öne çıkıp kendilerini göstermeleri gerekir ki bu şeref onlara uygun görülsün.
Müzelerimize parlak bir gelecek temennisiyle.