Ne var ki, İsrail’in geleceğe bakarken hesap etmesi gereken başka ihtimaller de var. Ya günün birinde İran’ın başına Iraklı şiilerin de taklit mercii olarak görüp, nerdeyse mutlak itaat içine gireceği bir rehber geçerse, ne olacak? Zaten Tahran ile Akdeniz arasında Devrim Muhafızları, Haşdi Şabi (Humpty Dumpty kadar sempatik bir isim değil bu), Hizbullah kemeri oluşmuş durumda. Irak iyice İran nüfuzu altına girerse, İsrail, tepesine inmeye hazır bir şii çekicinin varlığından rahatsız olmayacak mı? Bağımsız bir Kürdistan mı önleyecek İsrail’e yönelik bu varoluşsal tehditi? Keşke Türkiye ile İsrail bu meseleleri derinlemesine görüşebilse... OĞUZ DEMİRALP – www.t24.com.tr
Görüşmelere 2012’de başlamışsın. Barış süreci yaşanıyordu, Türkiye’nin nispeten daha rahat günleriydi. Kafanda daha önce belirlediğin tüm toplumsal katmanları temsil etmesi açısından bir örnekleme arayışın var mıydı?
Doğru diyorsun, etkisi olmuş olabilir ama 2009’daki “One Minute” krizi ardından 2010’da Mavi Marmara baskını yaşanmıştı. Türkiye-İsrail ilişkileri 2011 boyunca Mavi Marmara etrafında daha da gerilimli bir hale gelmişti. Buna rağmen bireysel olarak çok sorun yaşamadım. Şöyle şeyler oldu; mesela ben senle görüşüyorum; daha sonra sen beni bir arkadaşına ya da tanıdığına yönlendiriyorsun: “İşte Özgür böyle bir çalışma yapıyor güvenebilirsin filan”. Referansla gidiyordum yeni görüşmeye. Buna kartopu örneklemesi deniyor. Önce sohbet ediyorduk, kendimi anlatıyordum, çalışma hakkında bilgi veriyordum. Zaten konuşmaya açıksa ondan sonrası geliyordu. Çoğunda görüşme ilk tanışmanın akabinde başlıyordu. Konuşmayacak olanlar da genelde “ben sizi ararım” diyordu. Böyle durumlarda bir ay zaman veriyordum, sonra bir mesaj atıyordum. İki kere deniyordum en çok. Yanıt alamazsam hiç üstlerine gitmiyordum; çünkü çok hassas konular bunlar.
Zorlayarak yapılan görüşmeler de sanıyorum senin işine çok yaramazdı sanıyorum…
Çok doğru, belki politik davranacak, kapalı konuşacak. Gene de önemli olurdu, her anlatının kendi içinde çok büyük değeri var. Görüşmeye “evet” diyenlerin kalplerini gerçekten açarak anlatacağına inanıyordum.
Üç toplumla görüşmeyi amaçlıyordun. Kartopu ilerleyişinde Yahudi toplumuyla başlaman sorun olmadı mı? Bana kalsa bir Yahudi’nin seni diğer bir Yahudi’ye göndereceğini tahmin ederdim.
Genel eğilim öyle ama görüştüğüm insanların kişisel arkadaşlıkları aracılığıyla üç toplum arasında da gezinebildim. Görüşmeyi istediğim insanları o toplulukların temsilcisi sıfatında olanlardan seçmek gibi bir niyetim yoktu. Yani dini lider, cemaat lideri ile görüşeyim diye bir arayışım yoktu; aslında sıradan/tipik insanlarla görüşmek daha önemliydi. Benim çalışmamın evrenini de bu üç azınlık toplumunun sıradan bireyleri oluşturuyordu. Saha çalışmasının omurgasını bunun üzerine oturtmuştuk. Tabii bu sıfatları olan insanlara da çıktı yolum, onlarla da görüştüm. Ama hemen belirteyim azınlık okullarının yöneticileri, dernekler bana çok yardımcı oldu çalışmam sürecinde.
Neden sadece İstanbul?
Birincisi lojistik gereklilikti, üçünün de yoğun olarak bulundukları sosyo-mekansal ölçek İstanbul. İkincisi ve bence daha önemlisi, İstanbul benim şehrim. İç bilgiye ve teori yüküne sahip olmam veri ile sağlam bir ilişki kurabilmemi sağladı. Bir doktora tezi için aslında İstanbul geniş bir kapsam. Doktora tezlerinde konuyu mikro tutmak çok önemli. Böyle bir alan çalışmasına başlarken doğal olarak iştahlı oluyorsunuz. Ancak kapsamı geniş tuttuğunuzda maddi gücünüz yeterli olmayabiliyor; daha da önemlisi manen de zor çünkü çizdiğiniz o geniş alanı kapsayamama baskısı oluyor, özellikle zaman kısıtlamasından dolayı. Biz çalışmanın evrenini İstanbul’da Yahudi, Rum ve Ermeni toplumlarından farkı sosyal sınıflardan, farklı kuşaklardan ve cinsiyetlerden insanlar olarak belirledik.
Haluk Kalafat
"İstanbul'da Az(ınlık) Olmak: Gündelik Hayatta Rumlar, Yahudiler, Ermeniler" başlıklı çalışması için 170 kişiyle görüşen Özgür Kaymak’la yapılan söyleşiden…
https://bianet.org/biamag/diger/190803-rumlarin-ermenilerin-ve-yahudilerin-ortak-paydasi-istanbul
Ortaokulda başından geçen bir anısını ilk defa anlatan Konukoğlu, “Ortaokul birinci sınıftayım. Birazda haylaz bir öğrenciyim. Sürekli sınıfta yaramazlık yapan, ders kaynatmaya çalışan bir talebiyim. Ders zili çaldığı zaman öğretmenimiz sınıfa girene kadar beklerdik. Bir gün ödevimi yetiştirememişim sesimi hiç çıkarmadan ödevimi yapmaya çalışıyorum. Murat isminde bir sınıf başkanımız vardı. Öğretenimiz içeriye girdiğinde hep birlikte ayağa kalktık ve kafamı tahtaya çevirdiğimde yaramazlık yapanların içerisinde ilk başta adım yazıyor. İnanın o gün hiç yaramazlık yapmadım ve bu benim çok zoruma gitti. Biz tahtaya dizilirdik. Yan taraftan önce bir tokat yerdik. Ondan sonra elimizi mum şeklinde yapıp cetvelle dayak yerdik. O yetmedi öğretmenimiz bana ‘Artık senden nedir çektiğim’ diyerek bir tokat daha attı. Ben öğretmenimize bakarak, ‘Öğretmenim ben her gün yaramazlık yaparım ama bugün yapmadım’ dedim ama inanmadı. Ders arasında sınıf başkanını kenara çekerek konuştum. ‘Arkadaş ben her gün yaramazlık yapıyorum. Sende tahtaya yazıyorsun, ben bunu da hak ediyorum ama bugün yaramazlık yapmadığım halde beni neden yazdın? Bunun cezasını sen bana vereceksin. Öğretmen bana 2 tokat attı elime de cetvelle iki kez vurdu’ dedim. Sınıf başkanına 2 tokat attım. Çocuğun burnu kanadı. Bu soluğu müdürün odasında aldı. Bir gün sonra beni müdür çağırdı ve neden dövdüğümü söyledi. Bende durumu anlattım. Öğretmenimiz bana dönerek, ‘Yok. Sen Murat’ı Yahudi olduğu için dövdün’ dedi. Ben o güne kadar Murat’ın Yahudi olduğundan haberim yok. Ben de öğretmenimize cevap olarak ‘Ben Murat’ın şu ana kadar Yahudi olduğunu bilmiyordum. Murat benim önümde oturan arkadaşım ve sınıfımızın başkanı. Bugüne kadar dövmemişim bunun içinde bugün mü döveceğim’ dedim. 3 tane öğretmenimiz var odada. Birisi ısrarla diyor ki ‘Yahudi olduğu için dövmüştür’ diğer öğretmenimiz de ‘Hayır Adil doğru söylüyor’ diyerek beni savunuyor. Murat’ın Yahudi olduğunu o güne kadar bilen yok. Çocuğu bir anda okulun içerisinde herkesin bilmesini sağlayacaksınız. Konuşulmayan şeyi konuşturmaya çalışıyorsunuz. Benden bunu kimseye anlatmam için söz aldılar. Aradan 45 sene geçti ve ilk defa size anlatıyorum. Bu olaydan sonra Murat benim en samimi arkadaşlarımdan birisi oldu. Yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmez oldu. Yanınızdaki arkadaşlarınıza sahip çıkın. Bu ülkede biz birbirimize sahip çıkarsak bu ülkeyi çok iyi noktaya getiririz” dedi.
Adil Sani Konukoğlu
http://www.gaziantepgunes.com/70488/Konuko%C4%9Flu-45-yillik-sirrini-ilk-defa-anlatti.html
Bugün orta sınıfın bütün Batı ölçeğinde bir gerileme içinde olduğu, aynı orta sınıfın zihinsel olarak bir regresyon halinde olduğunu görebiliyoruz. Bu regresyonun bir parçası 'zihinsel gerilik'e karşılık gelir: Kısaca AKIL TUTULMASI YAŞIYOR. Bu zihinsel geriliğin geçmişteki 'yöneldiği nesne Yahudi Cemaati’ idi: Almanya’da Nazilerin toplu ve şaşalı törenlerde, önemli sanat eserlerini, felsefe kitaplarını, önemli romanları yakmaları ile Yahudi Düşmanlığı arasında net bağlar vardır. Çünkü Yahudilere yönelmiş öfke ve nefret, akla, ahlaka, sanata ve bilime yönelmiş tepkinin bir parçasıydı. Akıl-ahlak-sanat-ve-bilime yönelmiş öfkenin şaşalı ve somut adı 'Yahudi eserleri' olarak bunların kodlanması üzerinden yapılıyordu.
Bugün Avrupa ölçeğinde Anti-Semitist akım siyasal bir dinamik olarak geri planda kalıyor. Geçmişteki 'Anti-' söyleminin günümüzdeki nesnesi bir tür İslam>Arap>Türk olarak kodlanıyor. Hatta tarihsel kökenleri itibarıyla, İslam’ın öncü kolu ve Avrupa’da büyük siyasal başarılar elde etmiş bir güç olarak İslam=Osmanlı=Türk kodlaması ile geçmişteki 'öteki' günümüzde yer değiştirmiş durumda.
Bu nedenle, hem Hollanda hem de Almanya’da siyasal olarak aşırı sağın ve neo-Nazilerin söyleminde gündeme ciddi olarak Türkiye’nin girmesi istisnai bir durum değil.
Zahit Atam
https://www.birgun.net/haber-detay/batida-yukselen-irkcilik-ve-sanat-uzerine-186013.html
Suudlar başta olmak üzere, muhafazakâr Arap devletleri tarafından desteklenen karşı devrim hareketiyle bastırılan Arap isyanlarını ortaya çıkaran koşullar, ortadan kalkmış değil. Bugün istikrarlı gibi görünen Mısır, Cezayir, hatta Ürdün gibi ülkelerdeki sorunların hiç birine neşter atılmış değil. Dolayısıyla ikinci ve çok daha şiddetli bir toplumsal ayaklanma ihtimali güçlü bir şekilde mevcut.
Bu ortam, stratejik hesaplaşmaların bitmediği, İran’ın güçlenmesine yönelik jeopolitik tepkinin halen güçlü olduğu, İsrail’in Hizbullah ve çeşitli Şii milislerle desteklenen İran etkisine askeri bir darbe vurma arzusuyla yanıp tutuştuğu, Rusya’nın yapıcı bir proje sunmadığı, ABD’nin ise bölgeye çok dar, militarist bir perspektifle, üstelik tutarsızca yaklaştığı bir bağlamda sürüyor. Bu tabloya bakıp, Batı ile küsmeyi stratejik marifet olarak değerlendirmenin Türkiye’nin geleceğine nasıl bir ipotek koyduğunu görünce, kaygılanmamak da kolay değil.
Soli Özel
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1681911-hegemonya-ve-akiskan-ittifaklar
Barzani’yi bizim de kızgınlıkla defterden silmeye çalışmamıza gerek yok. Asıl vahim olan, (Rusya’nın güneyimizde de komşumuz haline gelmesine ilaveten) İran nüfuzunun yayılmasıdır. İsrail’in bunu göremeyerek Barzani’yi gaza getirmesi ayrı bir vahim yanlış olmuştur. İsrail’in Irak Kürtleriyle eskiye dayanan ilişkilerini herkes bilir. Ayrıca İsrail’in Kürt kartını, kendisine iyi gözle bakmayan bölge ülkelerine karşı gerektiğinde oynayabilmek üzere güçlendirmeyi düşündüğü de anlaşılıyor. Ne var ki, İsrail’in geleceğe bakarken hesap etmesi gereken başka ihtimalle de var. Ya günün birinde İran’ın başına Iraklı şiilerin de taklit mercii olarak görüp, nerdeyse mutlak itaat içine gireceği bir rehber geçerse, ne olacak? Zaten Tahran ile Akdeniz arasında Devrim Muhafızları, Haşdi Şabi (Humpty Dumpty kadar sempatik bir isim değil bu), Hizbullah kemeri oluşmuş durumda. Irak iyice İran nüfuzu altına girerse, İsrail, tepesine inmeye hazır bir şii çekicinin varlığından rahatsız olmayacak mı? Bağımsız bir Kürdistan mı önleyecek İsrail’e yönelik bu varoluşsal tehditi? Keşke Türkiye ile İsrail bu meseleleri derinlemesine görüşebilse...
Oğuz Demiralp
http://t24.com.tr/yazarlar/oguz-demiralp-x/garip-girdap,18348
Terörist saldırılar, siyaset, para ve ideoloji arasındaki ilişkiler İsrail için yeni bir şey değil. İsrail’de de maddi çıkarları kalın bir ideolojik katmanla sarılı olan lobiler ve büyük şirketler şiddete katkı yapıyor. Bu katkı dolaylı da olsa İsrail toplumunun derinlerine işliyor, hatta okyanusları aşıyor. Katkıda bulunan kişi ve kuruluşlar Filistin tarafındaki İsrail düşmanlarına silah sağlamıyor. Onlar, yerleşim müessesesi dâhil olmak üzere İsrail tarafında diplomatik uzlaşının düşmanlarına mali imkânlar sağlıyor. Yerleşimler ve işgal, işgal ve terör arasındaki ilişki tamamen doğrusal olmasa da en az ABD Anayasası’nda silah taşıma hakkını koruyan İkinci Değişiklik ile Las Vegas saldırısı gibi korkunç saldırılar arasındaki ilişki kadar bariz.
Son 10 yılda hiç kimse Başbakan Benjamin Netanyahu kadar Filistinlilerle uzlaşı çabalarına zarar vermedi, işgali pekiştirmedi. Netanyahu’nun iktidara gelmesine ve koltuğunu korumasına yardım eden isimlerden biri, Las Vegas kumarhaneler kralı Sheldon Adelson. İsrailli bir kadınla evli olan bu Yahudi milyarder aşırı sağcı bir dünya görüşüne sahip. Adelson, Filistinlilerin "uydurma" bir halk olduğuna inanıyor ve büyük servetini bu bakış açısını paylaşan İsrailli – ve Amerikalı – siyasetçileri yükseltmek için kullanıyor. Bu servet ona kârlı işlerini yürütmek için de kapılar açıyor.
Akiva Eldar
Netten okumalar
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/849167/izel_Rozental_den__Seyir_Hali_.html
http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/misirin-muhtesem-donusu,18334
http://www.yenisiyasetkulturu.com/unutulan-aile-kamondolar-ve-istanbul/
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/aynur-tartan/komsuya-davetliyiz-40617263
https://www.youtube.com/watch?v=HCIUSWMV7MU
Takılan tweetler
Daha fazla
ivo molinas Retweetledi: T24
Benim vergimle beni ötekileştirmeye devam edecek.
Prof. Karaman: Gelecekte ümmetin tek devleti olacak; gayr-i müslimler vergi verirse insan haklarına sahip olur
Mine Yıldırım @yldrmine 23 Eki
Daha fazla
İnsanlar sadece ve sadece insan oldukları için #insanhaklarına sahip olarak eşit bir şekilde doğarlar. Bu hak kimse tarafından verilemez.
Deniz Saporta @DSaporta 23 Eki
Daha fazla
Cape Town Holokost müzesinde, "Uluslararası Dürüst" Büyükelçimiz S. Ülkümen'i ve özellikle sözlerini okumaktan gururlandım @TC_Disisleri
YAZGÜLÜ ALDOĞAN @YZGLLDGN 22 Eki
Daha fazla
Posta’da bugün gördüğüm İsrail’i anlattım