Geçtiğimiz cuma günü Sukot Bayramının sonunu belirleyen, Tora sevincini ifade eden ve neşe içinde kutlanan Simha Tora gecesinden hemen sonra, bugüne kadar katıldığım en sıra dışı düğüne katıldım.
Yılların ve mesafelerin etkilemediği sevgili bir dostumun kızı evleniyordu. Perşembe akşamı Tel Aviv’e uçtuk, cuma sabahı bizleri düğünün yapılacağı mekâna götürecek otobüste yerimizi aldık. Tel Aviv evlerinin balkon ve bahçelerini süsleyen suka/çardaklar hâlâ yerli yerinde duruyordu.
Düğün ülkenin kuzeyine doğru, Nazareth şehrinin yakınlarında bir kibutza ait olan ormanda gerçekleşecekti. Tel Aviv’den bir buçuk saat uzaklıktaki yolda yaklaşan şabat’ı hissedebiliyordunuz; market telaşındaki ev kadınları torbalarıyla evlerine yol alırken şehir yavaşça bir günlük tatile hazırlanıyordu. Otobüste radyo dinleyen şoförümüz bazen neşeli bazen de biraz hüzün içeren şabat şarkılarını mırıldanırken biz şehirden çıkıp otoyola vardık. Nazareth’e giden birkaç yol seçeneği vardı ve sanırım daha boş olduğu için biz Arap köylerinin bulunduğu yoldan ilerleyeme başladık. İlk önce oldukça büyük bir yerleşim kasabası olan Schem, Tulkarem ve bu kasabalarından sona sıra sıra Arap köylerini geçtik. Evlerin Arap stilini yansıtan farklı bir çatıları vardı, tarlalarda görünen birkaç kişi de cuma günü hazırlıkları içindeydi. Her köy ve kasabanın içinde bir cami bulunuyor, yaşam uzaktan oldukça huzurlu görünüyordu. Benzincilerde humus satan ufak lokantalardaki yan yana Arapça ve İbranice yazılar gibi insanlar birlikte yemek yiyip yaşamlarını birlikte sürdürüyorlar.
Nihayet, çoğunluğunu Hıristiyan Arapların oluşturduğu Nazareth’in tabelalarını gördük ve kibutzumuza doğru giden yola saptık. 1933’te kurulan kibutz büyük bir ormanlık alan içeriyor. Düğün de, çoğunluğu çam ve söğüt ağaçlarından oluşan bu ormanın içinde yapılacaktı.
Toprak yoldan ilerlerken düğün sahipleri bizi karşılamaya geldi. Konukların oturacağı masaları içeren büyük bir çadır kurulmuştu. Kibutz tarımı ve çiçekleriyle de öne çıkmış bir kibutzdu. Masalar süslenirken de tabiat düşünülmüş, mutfaklardan artan kavanoz, boş konserve kutuları ve şişeler çiçeklerle doldurmuş, özenle masaları süslemişti. Ekoloji ve geri dönüşüme önem veren gelin ve damat tüm detayları kendileri planlamışlar, süsleri de aileleri ile birlikte hazırlamışlar. Bu iki pırıl pırıl genç, araştırmacı iki ilim adamı ve eminim ilerleyen senelerde kendilerinden bahsettirecekler. Düğün kibutzda yaşayan insanların görüşünü yansıtıyordu: Liberal, doğal yaşamı seven, karşılıklı sevgi saygıyı her davranışlarıyla bizlere yansıtan, mütevazı, bilgili, huzur dolu bir ortam yaratılmıştı. Arkasında gözün alabildiğine uzanan orman manzarasını sergileyen bu alanın bir köşesine dört direk ve beyaz örtüyle kurulan düğün hupa’sı yer aldı. Aileler, gelin ve damat etrafında dört direği tutan arkadaşları ile birlikte ve biz misafirler eşliğinde tören başladı. Zaman durdu gökyüzü, tabiat ve ağaçlar, kuşlar, hepimiz bu düğüne tanıklık ettik, ömür boyu mutlulukları için dua ettik.
Tören sonrası kibutzda yetişen bitki ve çiçeklerden yapılan çayları içtik. Genç çift ve yakınları birbirlerine çeşitli kutsama, dua ve dilekte bulundu; bu dilekler Birkat /kutsama olarak dile getirildi. Mekândan ayrılan misafirlere alışagelmiş şeker keseleri yerine kibutzda yetişen çiçeklerden oluşan el emeği ile hazırlanan saksılar hediye edildi.
Bir yastıkta kocamaları dilekleriyle dönüş yoluna doğru yürüdük. Güneş vadilerin arkasında kaybolurken tabiat huzur içinde bizi uğurluyordu. Evlerde aileler şabat yemeği hazırlığındaydı ve radyo ünlü İsrailli şarkıcı Erik Einstein’ın sevilen şarkısı, ‘Ani ve Ata Neşane et haOlam / Ben ve sen dünyayı değiştireceğiz’i çalıyordu... Ben de içimden bu şarkıyı yeni evli güzel çifte ithaf ettim.