VAL GİNSBURG: Koskoca ailesinden geriye bir tek o kalmıştı

Val, Litvanya’nın küçük bir kasabası olan Kaunas’da doğmuştu. Litvanya, Rusya ile Almanya arasında bulunan küçük bir ülkeydi. Val’in ailesi laik bir Yahudi ailesi olup, dini vecibelerine çok fazla önem vermezlerdi. Savaş yılları sırasında, Val’in deyimiyle “Litvanya yanlış bir politik çizgi belirlemişti.” Ülke minicikti, nüfusu 3 milyondu ve iki süper ülke arasında sıkışıp kalmıştı. Bu süper güçler, Nazi Almanya’sı ve Komünist Rusya idi.

Sara YANAROCAK Kavram
1 Kasım 2017 Çarşamba

Val henüz çok genç bir delikanlıyken uçak mühendisi olmak istiyordu. Havacılık tutkusuydu ve model uçak maketleri yapmayı çok severdi.  Nedir ki gelecekle ilgili planlarının hepsi, başlayan siyasi anlaşmazlıklarla birlikte suya düştü.

1940 yılının yaz mevsiminde, Rusya’nın Kızıl Ordu’su, Rus KGB gizli servisiyle birlikte Litvanya’ya girdi. Litvanyalılar her açıdan tepe taklak olmuş vaziyette idiler. İş sahibi veya bir takım mallara sahip olan kişiler ‘Halkın kapitalist düşmanları’ olarak ilan edilmişlerdi. Bu yüzden ceza olarak Sibirya’daki çalışma kamplarına sürgün ediliyorlardı.

Ginsburg ailesine ait gayrimenkullere el konulmuştu ve sürgün edilecekler listesine kayıt edilmişlerdi. Sürgünler için verilen sürenin bitmesine bir hafta kala kader ağlarını ördü. Hitler’in ordusu Litvanya’ya saldırdı ve Rusları ülkenin dışına püskürttü.

Val’in ailesi zor bir seçim yapmak durumundaydı. Ya Rusya’ya kaçacaklardı, ya da Nazilerin kıskacı altında hayatta kalmaya çalışacaklardı. Bir araya gelerek birkaç saat tartıştıktan sonra, oy birliği ile Litvanya’da kalmaya karar verdiler.

14 kişilik aile, Rusların eline düşüp Sibirya’ya gitmektense, Nazilerin elindeki evlerinde beklemeye karar vermişlerdi. Umut etmeyi yeğlemişlerdi.

Nazilerin istilası

Naziler ülkeyi istila ettiklerinden hemen sonra, ırkçı kanunlarını devreye sokmakta gecikmediler. Ülkedeki Yahudiler kısa bir zaman içinde eziyet görmeye başladılar. İlk olarak giysilerine ‘Sarı yıldız’ dikildi. Kaldırımlarda yürümek, toplu taşıma araçlarına binmek, evlerinde telefon sahibi olmak, hatta evlerinde evcil hayvan beslemek bile Yahudilere yasaktı. Alışveriş etmeleri, yeterli yiyecek almaları yasaktı. Sürekli olarak yarı aç yaşıyorlardı. Açlık onları manen çökertiyordu. Bütün bu muamelelerin içinde en ürkütücü olanı, Yahudilerin devamlı olarak tutuklanıp götürülmeleri ve ardından infaz edilmeleriydi.

35 bin kişilik güçlü Kaunas Yahudi Cemaati, çok kısa bir süre sonra 30 bin kişiye düşmüştü. 15 Ağustos 1941 yılında, bütün Yahudiler, Kaunas’ın varoşlarında bulunan küçük bir gettoya tıkıştırıldı. Gettonun etrafı dikenli teller ve silahlı nöbetçilerle kuşatılmıştı. Yakacakları yoktu ve açlıktan kırılıyorlardı.

Val, Almanya’daki bir  ‘Köle Çalıştırma Kampı’na gönderilirken, aklında kalan tek manzara, annesinin mutfakta,  ödünç olarak aldığı patatesleri yıkayıp ayıklaması ve pişirmesiydi. Aslında Val’in aklı fikri yapılan katliamlarda kalmıştı.

 ‘Uber Action’ (büyük hareket) adı altında 10 bin Yahudi, gettodan çıkartılmış ve vurularak öldürülmüşlerdi. Daha sonra ‘Kinder Action’ (küçük çocuklar hareketi) adı altında, gettodaki bütün çocuklar, yaşlılar, sakatlar ve iş göremez olanlar gettodan zorla çıkartılmışlar ve hepsi kurşunlanarak öldürülmüşlerdi.

 1944 yılı itibarı ile Kaunas Yahudi Cemaati’nden geriye 12 bin kişi kalmıştı.

Alman ordusu geri çekiliyor

Alman orduları artık geri çekilmeye başladıklarında, geriye kalan Yahudileri, hayvan vagonlarına yükleyip Almanya’ya,  uçak üreten bir fabrikalara insan gücü sağlamak için götürüldüler. O fabrikalarda Messerschmidt jet uçaklarının üretimi yapılıyordu.

 Val ve diğer Yahudiler, uzun bir süre bu yerlerde köle olarak çalıştırıldıktan sonra, savaşın bitmesi neredeyse yaklaşırken, oradan çıkartıldılar. Dachau Kampına üç günlük zorlu bir yürüyüşten sonra varabildiler. Dachau’da korkunç bir açlık ve inanılmaz derecede ağır iş koşulları vardı. Birkaç ay sonra, Almanlar teslim olunca kampa giren Amerikan ordusu askerleri, mahkûmları özgürlüklerine kavuşturdular. Val o günlerde ‘yürüyen bir iskelet’e benziyordu.

Val’in özgürlük coşkusu çok kısa bir süre sonra derin bir depresyona dönüştü. ‘Kalmak veya kaçmak’ tartışması yapan 14 kişilik ailesinden geriye, bir tek kendisi hayatta kalabilmişti. Kaunas Yahudi Cemaati’ne mensup 35 bin kişiden geriye sadece 2 bin kişi kalabilmişti. Val hastanede altı ay boyunca tedavi gördü. Oradayken müstakbel eşi İbi ile tanıştı. Val, karşılaşmalarını ‘Terapetik’ (iyileştirici) olarak tarif ediyordu. İkisi birlikte İngiltere’ye yerleşmeye karar verdiler. Yeni bir hayat kurmak istiyorlardı. 1948 yılında İngiltere’ye vardıkları zaman evlendiler. Ardından İngiliz vatandaşı oldular. Tekstil işine girdiler. West Yorkshire bölgesinde çocuklarını yetiştirdiler.

Val ve İbi, 60 yıl boyunca mutlu bir çift olarak yaşadılar. Çocukları büyüyene kadar, hiçbir zaman Holokost döneminde yaşadıklarını dile getirmediler. Daha sonra bu konudaki projelere katılarak, genç insanlarda farkındalık yaratmak üzere, önyargıların yaratacağı sonuçları engelleyebilmek için sürekli Holokost konusunda seminerler verdiler.

Val Ginsburg, eşi İbi’den bir yıl sonra, 2011’de yaşama veda etti.