Dünyada 2017 senesi tam anlamıyla yapay zekânın yükselişe geçtiği bir yıl oldu.
2017 senesi Türkiye’de teknoloji tarafında büyük satın almaların, sektördeki liderlerin Türkiye’ye girişlerinin olduğu bir sene olmadı. Online alışverişin çok yaygınlaştığı dönemde kredi kartlarına getirilen anlamsız kısıtlama ve yeniden izin verme süreci ile Maliye Bakanlığı’nın App Store’dan indirilen uygulamalar üzerinden vergi alınması konusunu tüketicilerin sorumluluğuna bırakarak tüm uygulama indiren kişileri potansiyel vergi kaçakçısı durumuna soktuğu süreç umarım ki yaşanan büyümeyi yavaşlatmaz.
Dünyada 2017 senesi tam anlamıyla yapay zekânın (Kısaca AI – Artificial Intelligence) yükselişe geçtiği bir yıl oldu.
Bu konuda yazılan makalelere baktığımızda karşımıza Artificial Intelligence ve Machine Learning terimleri çıkıyor. Öncelikle kısaca bu iki terim arasındaki ilişki ve farklarına bakalım.
Türkçeye çok güzel bir şekilde çevrilen yapay zekâ terimi, adından tahmin edilebileceği gibi, makinelerin günümüzde insanların yaptıkları birçok işi ‘akıllı’ sayılabilecek bir şekilde, karar vererek yapabilecekleri bir dönemi tarif ediyor. Daha az kullanılan Makine Öğrenimi – Machine Learning terimi ise yapay zekâ uygulamalarının bir alt kümesi ve büyük veriye bilgisayarların erişiminin sağlanmasına izin vererek insanlardan çok daha kısa bir sürede doğru çıkarımlar yapabilmelerine olanak tanıyan bir dizi uygulamalar olarak tanımlanıyor.
Neden yapay zekâ yılı?
2017’yi yapay zekânın yılı olarak tanımlamamıza sebep olan olaylara bakacak olursak; önce magazin değeri yüksek olanlardan başlayalım. Temmuz ayının sonlarında Tesla otomobillerinin yaratıcısı mucit Elon Musk ile Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg arasında çoğunluğu İnternet üzerinde cereyan eden bir tartışma yaşandı. Musk, yapay zekânın kontrol altına alınmazsa tüm insanlığı tehdit edecek boyuta gelebileceğini ve günümüzde bilinen birçok işin artık makinalar tarafından yapılmasının sonucunda büyük bir işsizler ordusu ile baş başa kalacağımızı savundu. Buna cevaben Mark Zuckerberg yapay zekânın bir teknoloji uygulaması olduğunu ve konunun çok da abartılmaması gerektiği şeklinde yorumlanabilecek bir demeç verdi. Sonrasında ise Elon Musk attığı bir tweet’te, Mark ile konu hakkında görüştüğünü ve Mark’ın konu hakkındaki bilgisinin oldukça kısıtlı olduğunu düşündüğünü yazdı. Eylül ayının başında ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin okul yılının başlangıcı vesilesiyle katıldığı bir okul açılışında yapay zekâ konusunda lider olacak ülkenin dünyaya hâkim olacağı ile ilgili oldukça iddialı bir açıklamada bulundu. Ekim ayı ortasında da Birleşik Arap Emirlikleri yapay zekâdan sorumlu bir bakan ataması gerçekleştirerek bu konunun kendileri için ne derece önemli olduğuna dikkat çekti.
İnsanlarla makinaların ve bilgisayarların güç savaşı yeni bir kavram değil. Bu konudaki çalışmaların mutlaka yasaklanması ve kısıtlanmasını savunan kesim, çocukluğumuzun en heyecanlı filmlerinden biri olan Terminatör filmini örnek gösteriyor ve yapay zekânın eğer kontrol altına alınmazsa insanlık için bir tehdit olacağını iddia ediyor. Öte yanda ise daha sağduyulu bir kesim her teknoloji gibi yapay zekânın da regüle edilmesi ve sınırlarının doğru belirlenmesinin insanlığa hizmet etmesi adına çok önemli bir adım olduğunu savunuyorlar. Bu tarafta kullanılan örnek de atomun parçalanması ile elde edilen ve bilinen en temiz enerji kaynaklarından biri olan nükleer enerji ile atom bombası örnekleri. Bunlar, aynı teknolojinin farklı amaçlar uğruna geliştirilmesinin ne gibi sonuçlar doğurabileceği ile ilgili çok güzel iki örnek.
Gelelim konunun biraz da tarihçesine ve magazinel olaylar dışında neden 2017 senesinin bu kadar önemli olduğuna…
Deep Blue ve satranç
1996 yılının şubat ayında IBM tarafından geliştirilen Deep Blue adındaki bilgisayar, zamanın satranç dünya şampiyonu Gary Kasparov ile karşılaşır ve ilk maçı kazanır. Altı maçlık serinin kalan beş maçının üçünü Kasparov kazanır, iki maç da berabere biter. 4-2 Deep Blue’nun mağlubiyeti ile biten ilk karşılaşma sonrasında IBM daha çok çalışır ve 1997 yılının mayıs ayında taraflar tekrar bir araya gelir. Altı maçlık serinin beşinci maçına berabere giren taraflardan altıncı maçta mutlu sona ulaşan taraf Deep Blue olur ve karşılaşmayı 3½-2½ kazanır. Kasparov IBM’i hile yapmakla suçlar ve yeniden karşılaşma talep eder, IBM kabul etmez ve Deep Blue’yu emekliye ayırır.
Deep Blue’nun yazılımında kullanılan teknik, brute force adı verilen tüm olasılıkların anlık olarak sırayla denendiği bir teknikti. Satranç oyunundaki kurallar ve olasılıklar bilgisayarın tüm olasılıkları rakibinin her hareketinden sonra yeniden hesaplamasına olanak veriyor ve buna göre hangi hareketi yapacağına karar veriyordu. Ancak, Deep Blue bilgisayar işlem gücü olarak bugün piyasada olan üçüncü nesil Apple Watch kadar bir işlem gücüne sahipti.
Filmi ileri saralım. 1996 yılında makinaların insana karşı kazandığı ilk zaferin ardından bilim adamları bu kez gözlerini çok daha komplike bir oyun olan GO’ya diktiler. GO oyununun karmaşıklığı önceden denenen yöntemlerdeki gibi olasılıkların hesaplanması ile başarıya ulaşmayı imkânsız kılıyordu.
AlphaGo ve GO oyunu
2015 yılında Google’ın sahibi olduğu DeepMind adlı girişim, yapay zeka yazılımı kullanarak geliştirdiği, GO oyunu oynamaya yönelik tasarlanan AlphaGo’yu görücüye çıkardı. Önceki örneklerinden farklı şekilde programa GO oyunlarının dataları yüklenerek ‘öğrenmesi’ amaçlanmış ve bu şekilde görerek öğrenme özellikleri geliştirilmeye çalışıldı. Algoritmaların duygulardan arındırılmış olarak yorulmuyor, kızmıyor, üzülmüyor olmaları burada ciddi bir avantaj yaratmaya başladı ancak halen profesyonel GO oyuncularını alt edecek kadar başarılı olamadı. Öğrenen algoritmaları sayesinde geçen iki yıl içinde oynanan oyunları ‘izleyerek’ ve kendi içinde oyunları tekrar ederek stratejilerini geliştiren AlphaGo, 2017’nin mayıs ayında dünya GO şampiyonlarını yenmeyi başardı ve yapay zekâ alanında bir miti daha kırmış oldu.
Satranç ve GO gibi strateji oyunları söz konusu olduğu zaman işi algoritmalara bırakmak belki biraz daha mümkündü, zira her iki oyunda da taraflar birbirlerinin pozisyonunu anlık olarak görebiliyorlardı, yani gizli bir şey yoktu. Kimilerine göre bu noktada, kuralları açısından olmasa da blöf faktörü yüzünden dünyanın en kompleks oyunu sayılabilecek Texas Hold-em Poker oyununda insana karşı koyabilecek bir yazılım geliştirebilme fikri bilim adamlarına çok cazip gelmişti.
Libratus
Libratus, böyle bir meydan okumanın sonrasında ortaya çıktı. Programcıları Libratus’a yalnızca pokerin kurallarını öğrettiler ve ona strateji oluşturabilmesi için bir yazılım yüklediler. Yukarıda bahsettiğim gibi, karşı tarafın elini görmediği ve blöf gibi bir olguyu formüle edebilmenin karmaşıklığı içerisinde Libratus yeşil çuhalara çıktı.
Dört poker şampiyonu insanın karşısına çıkan Libratus, iki ayrı odada ikişer insan oyuncuya karşı oynadı. Odalardan biri basın ve seyirciye açıkken ‘zindan’ adı verilen diğer odada oyuncular ve Libratus dış dünya ile hiçbir bağlantısı olmadan oyununu sürdürdü. İki odadaki oyunculara tıpatıp aynı kartlar ters şekilde dağıtıldı. Yani basına açık olan masada insan grubuna dağıtılan kartlar Zindan’da Libratus’a dağıtıldı. Bu sayede iyi kart gelmesi şeklindeki şans faktörü de engellenmiş oldu.
11-31 Ocak 2017 tarihleri arasında toplam 120 bin el oyun oynandı. Gündüzleri insan rakiplerine karşı oynayan Libratus geceleri de stratejisini geliştirmek için tek başına çalışmaya devam etti, özellikle kaybettiği ellere odaklandı. Bu sayede, insan takımına karşı verdiği açıkları ve zayıflıklarını teslim ederek stratejisini değiştirme şansını yakaladı.
17 günün sonunda Libratus tüm insan rakiplerini ezici bir üstünlükle yendi ve toplamda 1,76 milyon dolarlık bir kazanç elde etti.
Yaratıcıları poker oyununu simüle etmeye çalıştıklarında akıllarında daha büyük bir hedef vardı. Yapay zekâyı karşısında yeterli bilginin bulunmadığı, bilginin gizlendiği veya aldatmaya yönelik girişimlerin bulunduğu durumlarda strateji geliştirmeye programladılar. Siber güvenlik, kurumlar arası pazarlıklar ve tıbbi araştırmalar konusunda faydalı olabilecek Libratus ilerleyen dönemde birçok kritik karar noktasında insanlardan daha doğru kararlar verebilir.
Ne dersiniz, yapay zekâ sizce de Putin’in dediği gibi geliştirmede en iyi olan ülkeyi dünyanın lideri haline getirebilir mi?