• İsrail yönetimi de İran’ın Suriye’de kalıcı bir varlık oluşturmasını istemiyor. Bölgede İran karşıtı, İsrail’i de içerecek bir ittifaka, bu bağlamda Suudilerin İsrail’e yaklaşmasına, iki ülkenin diplomatik ve istihbarat birimleri arasında gelişen işbirliğine olumlu bakıyor. Suudi rejiminin İran, Hizbullah karşıtı söylemlerini, Yemen’den atılan füze olayında olduğu gibi destekliyor. Bu sırada İsrail, askeri kapasitesini, geçen haftalarda düzenlenen tarihinin en büyük kara savaş oyunları ve ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Hindistan’ın katıldığı büyük hava savaş oyunlarıyla artırmaya devam ediyor. Haaretz’de bir yorum, “her iki savaş oyununun da aslında bir Hizbullah savaşı simülasyonu olduğuna” işaret ediyordu. ERGİN YILDIZOĞLU - CUMHURİYET
Suudi Arabistan’daki taht kavgaları, Lübnan Başbakanı Hariri’nin istifası ve Yemen’den Suudi Arabistan’a “fırlatılan füze,” bölgede Arap Baharı’ndan bu yana gözlenen vekâlet savaşlarının seyrini daha tehlikeli bir boyuta taşıyabilir. İran ile Suudi Arabistan arasında uzun zamandan beri mezhep eksenli bir soğuk savaş yaşanmaktaydı. İki ülke de bu soğuk savaşlarını Yemen ve Suriye üzerindeki vekâlet savaşları boyutunda devam ettirdi; ancak yeni süreç bu aktörlerin daha farklı şekillerde hesaplaşmalarını zorunlu kılabilir.
İsrail Başbakanı Netanyahu, Eylül ayında Birleşmiş Milletler 72. Genel Kurul çalışmaları kapsamında yaptığı konuşmada şöyle bir ifade kullandı: “İsrail İran’ın Suriye'de kalıcı askeri üsler kurmasını ve Suriye’de veya Lübnan’da ölümcül silahlar üretmesini önlemek için harekete geçecektir.” İran’ın beşinci kolu niteliğindeki Hizbullah, Kerkük operasyonunda da İran ile kolkola hareket etti. Gelinen aşamada İran sadece Suriye ve Lübnan’da askeri üsler kurmakla yetinmemekte; bütün bu bölgelerin Tahran’dan yönetildiğini artık herkes görüyor.
İran’ın Suriye ve Lübnan’daki pozisyonunu büyük bir özgüvenle güçlendirmesi, hatta Lübnan üzerinden İsrail’e komşu olması, İsrail açısından ciddî bir ulusal güvenlik sorunudur. Tabii bu durum en az İsrail kadar Suudi Arabistan’ı da rahatsız etmekte. Suudi Arabistan’daki son “taht kavgası”nı, ülkenin savaş öncesi seferberlik durumu şeklinde okumak gerekir.
Abdullah Kıran
http://www.serbestiyet.com/yazarlar/abdullah--kiran/ran-sraile-komsu-olurken-829888
Budapeşte şehir merkezinde, Tuna Nehri’nin Doğu kıyısında getto bulunur. Turistik bir gezi alanına dönüşmüş olmasına rağmen gettonun sokaklarında tuhaf bir hüzün duygusu vardır; ülkenin anti-semitik yasalarının mimarı faşist Bálint Hóman’ın Almanlarla yaptığı işbirliğinin bir sonucu olarak bu gettoda yaşayanlar başta olmak üzere 500 binden fazla insanın sırf Yahudi oldukları için toplama kamplarına gönderildiğini bilmeseniz bile o hüznü hissedersiniz.
Gettonun biraz ilerisinde Szent Istvan Parkı’nı görürsünüz. Nehrin kıyısındaki bu güzel yeşil alanda bir ‘boşluk’ hissiyle karşılaşırsınız; bundan sadece 10 ay önce parkta bulunan György Lukács heykelinin ülkenin koyu faşist politik oluşumu Jobbik (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi) ve Başbakan Orbán işbirliğiyle 28 Mart’ta kaldırıldığını bilmeseniz bile, yerinden sökülmüş bir azı dişinin bıraktığı boşluğu hissettiğiniz gibi hissedersiniz heykelin yokluğunu...
(…) Jobbikçiler Şubat 2017’de heykelin kaldırılması için girişimde bulunurken düşünürün Macaristan’ın komünist geçmişindeki kanlı isimlerden biri olduğunu söylemiş, örnek olarak da 1919’daki devrim girişimi sırasında Lukács’ın emriyle sekiz kişinin idam edilmesini örnek göstermişlerdi.
Ama bu vandallığın tek nedeni Lukács’ın komünistliği değil, bir de ailesinin Yahudi geçmişi var. Jobbikçiler Lukács’tan söz ederken Löwinger ismini kullanmaya özen gösteriyorlar. Löwinger ailesinin neredeyse 100 yıl önce tümüyle asimile olduğu, hele sosyalist György Lukács’ın Yahudilikle hiç ilgisinin olmadığı gibi basit gerçekler Jobbikçi faşistleri ilgilendirmiyor, onlar tıpkı ataları Bálint Hóman’ın yaptığı gibi ‘kan’ üzerinden yazılmış kayıtlara bakıyor.
Uğur Kutay
https://www.birgun.net/haber-detay/heykellerin-bilinci-nerededir-189630.html
Suudi rejiminin başındaki Prens Salman, İran’ın, Suriye ve Irak’ta durumunu konsolide etmesinden, Lübnan ve Gazze’ye kadar uzanan hegemonyasından çok huzursuz. Ancak, Salman rejimi Yemen’deki vekâlet savaşının bataklığından çıkamıyor. İran’la doğrudan bir savaşı göze alamıyor. Onun yerine, Lübnan’da Hizbullah üzerinden İran’a karşı yeni bir cephe açmak istediği anlaşılıyor.
Salman rejimi, geçen hafta Lübnan Başbakanı Hariri’yi, önce istifa ettirdi sonra ev hapsine kapattı. Füze olayından sonra, adeta Lübnan ile Hizbullah’ı özdeşleştirerek, Lübnan’ın ülkesine savaş açtığını iddia etti; arkasından tüm vatandaşlarından Lübnan’ı terk etmelerini istedi.
Ancak, Suudi rejimi, Hizbullah’a yönelik bir askeri operasyonla bu kez Lübnan’a saplanmayı göze alacak gibi görünmüyor. Buna karşılık Lübnan’da, İsrail müdahalesini kışkırtacak bir durum yaratmaya çalışıyor. ABD’nin eski İsrail elçisi, Obama döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi’nde BOP Direktörü Daniel Shapiro’nun Haaretz’deki yorumunda vurguladığı gibi, “Suudi rejimi Lübnan’da pis işlerini İsrail’e yaptırmayı planlıyor.”
Shapiro’nun uyarılarına ek, İsrail’de kimi savunma uzmanları, Hizbullah’la yaşanacak bir savaşın bu kez her iki taraf açısından çok daha yıkıcı olacağını, Suudilerin provokasyonuna gelmekten kaçınmak gerektiğini (Haaretz, 10/11/2017) düşünüyor.
İsrail yönetimi de İran’ın Suriye’de kalıcı bir varlık oluşturmasını istemiyor. Bölgede İran karşıtı, İsrail’i de içerecek bir ittifaka, bu bağlamda Suudilerin İsrail’e yaklaşmasına, iki ülkenin diplomatik ve istihbarat birimleri arasında gelişen işbirliğine olumlu bakıyor. Suudi rejiminin İran, Hizbullah karşıtı söylemlerini, Yemen’den atılan füze olayında olduğu gibi destekliyor.
Bu sırada İsrail, askeri kapasitesini, geçen haftalarda düzenlenen tarihinin en büyük kara savaş oyunları ve ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Hindistan’ın katıldığı büyük hava savaş oyunlarıyla artırmaya devam ediyor. Haaretz’de bir yorum, “her iki savaş oyununun da aslında bir Hizbullah savaşı simülasyonu olduğuna” işaret ediyordu.
Ergin Yıldızoğlu
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/864927/Karmasik_ve_patlayici.html
1979 devriminden sonra İran'ın bir bölgesel güç haline gelmesine ilişkin süreç adım adım ilerliyor. Kendi devrimini gerçekleştirdikten sonra devrim ihracı ile suçlanan İran doğal olarak en çok içlerinde Şii azınlık barındıran küçük körfez ülkelerini tedirgin ediyor. Benzer bir durum Suudi Arabistan bakımından da geçerli. İran'ın bölgede kendine en büyük hasım olarak gördüğü ülke ise İsrail. Dolayısıyla, İran karşıtlığı bu coğrafyada geniş bir koalisyon oluşturuyor.
Bu geniş koalisyonun en önde gelen iki ülkesi İsrail ve Suudi Arabistan. Her ikisi de İran ile altı ülke (BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri ile Almanya) arasında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nı ABD'nin imzalamış olmasından rahatsızlık duydular ve bunu açıklıkla dile getirmekten de çekinmediler. ABD Başkanı Trump'ın bu anlaşmayı sorgulamasını da büyük bir memnuniyetle karşıladılar.
Bugün, Trump'ın bir yandan İran ile ilişkilerin yeniden gerginleşmesine yol açabilecek bir politika izlemesi, bir yandan da Suudi Arabistan'ın Ortadoğu bölgesinde aşırıcı akımlara karşı sesini yükseltmesi, örneğin bu çerçevede ortaya çıkan Katar krizi gibi gelişmeler, İsrail ile Suudi Arabistan'ı giderek daha çok yakınlaştırıyor. Bu rüzgârla yelkenini doldurmaya çalışan körfez ülkelerinde de İran karşıtlığı olanca hızıyla yükseliyor.
Ünal Çeviköz
Hizbullah ile İsrail arasında 2006 yazında cereyan eden 33 günlük çatışma, savaş literatürüne yeni bir kavram hediye etti: “Hibrit savaş”. Öyle ki bu savaş, sadece İsrail’i değil, diğer ülkelerin askeri çevrelerinin de dikkatini celp etti. İsrail ordusunun savaştaki kayıpları, dağınıklığı ve beceriksizliği bir dizi soruyu gündeme getirdi.
İsrail savaşta 121’i asker 164 kayıp verdi ve 22 tankı imha oldu. Tankçılar 30 kayıp ve yüzden fazla yaralı verdiler. Oysa İsrail bir ayda Lübnan’a 15 bin hava saldırısı gerçekleştirmiş, 150 bin topçu atışı yapmış ve denizden de 2500 atış yapmıştı. Bu yoğun ve acımasız ateş gücü istenen sonucu sağlayamamıştı. Anlaşılan, Hizbullah dersini iyi çalışmış, İran da işini kaliteli yapmıştı.
Son on yılda İsrail, nerede yanlış yaptığını tartıştı. Tehdidin karakterine uygun strateji üretti, sivil-asker ilişkilerini sorguladı. İstihbaratını güçlendirdi, lojistik sorunlarını çözdü, eğitim, organizasyon ve teçhizat eksikliklerini giderdi. Sadece Gazze’yi değil, Suriye’yi de muharebe laboratuvarına çevirdi. Yeni teknikler geliştirdi. Suriye iç savaşı boyunca Hizbullah hedeflerine yüzden fazla hava saldırısı düzenledi.
Hizbullah da on yılını boşa harcamadı. Lübnan meşru siyasetinde etkisini artırırken, Suriye iç savaşında yeni kapasite inşa etti. Militanları savaşma tecrübesini geliştirirken, askeri liderler Rus subaylarından harekât planı yapmayı öğrendiler. Tıpkı Rusların, Hizbullah’tan hibrit savaşı öğrenip Ukrayna’da başarıyla uyguladığı gibi. Hizbullah şimdi daha sofistike silahlara, füzelere, elektronik harp teçhizatına sahip. İran ve Suriye ile daha fazla iç içe girmiş durumda.
Bu günlerde yeni bir İsrail-Hizbullah savaşının an meselesi olduğu açık. Sorun, yeni karşılaşmanın başlangıç işaretini hangi olayın vereceği. Suriye iç savaşı mı, yoksa Suudi Arabistan-İran gerilimi mi?
Nihat Ali Özcan
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/nihat-ali-ozcan/israil-ile-hizbullah-in-ufuktaki-2552427/
Birdenbire Dürzilerin İsrail ordusu ve kamudaki üstün hizmetlerini hatırlatan açıklamalar ve yorumlar sökün etti.
İran, Lübnan ve Irak Kürdistan’ındaki gizli operasyonları yürütmüş olan eski Mossad ajanı Eliezer Tsafrir, Yahudi devletinin Dürzilere karşı ahlaki bir sorumluluğu olduğunu savunarak olası bir müdahalenin misyonunu şöyle gerekçelendirdi: “Çünkü Dürziler bu ülkede büyük bir ortaktır. İsrail’in gerek top atışı gerek hava saldırılarıyla uzaktan bu insanları koruması gerekir.”
Dürzi hassasiyeti birilerinin gözlerini yaşartabilir. Fakat hemen mendil ıslatmaya da hacet yok. İsrail perspektifinden Dürzilerin sadık vatandaş olduğu doğru. Bu tür azınlıklar genelde yaşadıkları devletlere sadıktırlar. Bir hayatta kalma dürtüsü! Ordu ve kamu sektöründe hizmet veriyorlar. 2014’te İsrail’in Gazze’yi cehenneme çevirdiği saldırıda yaralanınca gündeme gelen Golan Tuyagı’nın komutanı Ghassan Alian bir Dürzi. Temelde ‘Apartheid’ kurallarıyla tepelenen Filistinli Araplardan farklı bir muamele gördükleri doğrudur. İsrail Dürzilerin göreceli iyi olan durumunu Yahudi devletinin ulaştığı demokratik standardın bir kanıtı olarak lanse ediyor. Fakat Yahudilerle eşit oldukları hissini yaşadıkları da söylenemez. Ki üstün hizmetlerine rağmen ayrımcılığa uğradıklarını söyleyip duruyorlar. Askerler dahil.
(…) İsrail, başlangıçta Suriye’deki krize düdüklü tencere misali ‘içe dönük patlamalı’ bir oyun teorisiyle yaklaşıyordu. İsrail, tek kurşun atmadığı ve komşuları tarafından suçlanmadığı bir savaşta düşman potansiyelinin eriyip yok olmasını tercih ediyordu. ‘Düdüklü tencere’ içini dışına saçmadığı sürece İsrail için evlaydı.
İran, Hizbullah ve sonunda Rusya’nın dahliyle ‘direniş ekseni’ eskisinden daha fazla İsrail’e karabasan olunca işler değişti. Hizbullah bahanesiyle birkaç nokta vuruşuyla “Ben buradayım” demeye çalıştı. Ama süreç yine de İsrail’in istemediği yönde gelişmeye devam ediyor. O yüzden şimdi risk çıtasını yükseltiyor ama bu arada düşmanlarının yanıt verme kapasiteleri de arttı. Mevcut koşullarda Suriye, Lübnan ve Filistin’i içine çekebilecek büyük bir cephe savaşını göze alamaz. Bunun için ABD’den çok sağlam bir taahhüt alması gerekiyor. ABD’nin rızasıyla “Hizbullah’a silah taşıyorlar” diyerek bazı araçları vurmakla Suriye’nin bir bölümünü daha işgale kalkışıp yeni cephe hatlarını tetiklemek aynı şey değil. İsrail daha ziyade Hizbullah ve İran’ın tutunduğu zemini yok edecek bazı müdahaleler için Körfez’deki Şii-İranfobik güçleri teşvik ediyor. Kendine biçtiği rol ise oyun kurgusu, istihbarat desteği ve cerrahi müdahaleler. Dediğim gibi daha fazlası ABD’ye bağlı. İran ve Hizbullah’ı başat sorun olarak gündemine alsa da ABD’nin neyi ne kadar istediği meçhul.
Fehim Taştekin
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/11/10/durzi-bahanesiyle-yeni-bir-israil-isgali-mi/
Hariri’nin istifasının ardından Suudi Arabistan ve İran’ın kozlarını bu kez Lübnan üzerinden paylaşacakları akla geliyor. Orta Doğu’da mezhepsel gerilimin artmasında birçok neden sayılabilir. Arap Baharı ile Irak, Suriye ve Lübnan’daki gücünü kaybetmek istemeyen İran ile birlikte Hizbullah açık bir şekilde Suriye’de taraf oldular. Bu da İran’ın ezeli rakibi Suudi Arabistan’ı İran tehdidi üzerinden İsrail dahil birçok ülke ile ittifaka sürükledi. İran için ise Esad’ın oyunda kalması bölgesel güç dengesi için gerekliydi. Bu hem önemli bir müttefikini korumak, hem Lübnan’daki Hizbullah’a ulaşmak, hem de İsrail’e Hizbullah aracılığıyla açtığı cepheyi sürdürmek için gerekliydi.
Karel Valansi
http://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/nufuz-savasinda-yeni-cephe-lubnan,18508
NETTEN OKUMALAR
http://www.ankarahabermerkezi.com/haber/varl%C4%B1k-vergisi-ve-milli-koruma-kanunu.html
https://www.gazeteduvar.com.tr/kultur-sanat/2017/11/11/bir-istanbul-hanimefendisi-roza-eskenazi/
http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-yahudilerinin-2600-yillik-gecmisi-40640756
https://www.youtube.com/watch?v=rxvnlhOSxk0
http://www.superhaber.tv/meral-aksenerin-iyi-partisine-antisemitizm-suclamasi-90392-haber
https://www.kafaatolyesi.com.tr/yahudi-belgeleri-bulundu/
http://www.canakkaleolay.com/-quot-Canakkale-39-de-bir-zamanlar-39-Es-40966
http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ufuk-ulutas/suudi-arabistanla-iran-savasacak-mi/haber-677762
https://www.turkisrael.org.il/single-post/2017/11/09/Ben-Gurion%E2%80%99un-evi
http://yenibakis.com.tr/deneyim-sozlugu-turkiyede-yahudi-olmak/
https://eksisozluk.com/lutfu-turkkanin-antisemit-olmasi--5493956
http://otoajanda.com/bir-gunde-181-milyon-dolar-belma-toprak/
TAKILAN TWEET'LER
(((rivokkk))) @Rivokhay 13 Kas
60.000 Nazi yürüyüp "Müslümanların soykırımı için dua edin" sloganı atmışlar..(Yahudiler zaten hedefleri) Bu kafatasçılar emellerine ulaşmasın diye inadına #neverforget
Polonya'da Bağımsızlık Kutlamaları Irkçı Gösteriye Dönüştü
ishak ibrahimzadeh @ishak572318 sa.18 saat önce
@BurhanKuzu adlı kullanıcıya yanıt olarak
.... gene Yahudi ... bıkmadınız mı bu söylemlerden !...
Selina Doğan @_SelinaDogan11 Kas
Geçmişte yaşanan acıların bir daha yaşanmaması ancak onunla yüzleşmekten geçer. 1942 #VarlıkVergisi azınlıkların ülkemize aidiyet duygularını zedeleyen, haksız ve eşitsiz bir uygulama olarak tarihteki yerini almıştır. #birdahaasla
Haymi Behar @HaymiBehar11 Kas
Bugün ülkemizin tarihinde bir utanç sayfasının yıldönümü. Varlık Vergisi yasası Başbakan Şükrü Saraçoğlu hükümetince 11.11.1942’de Meclis’ten geçirilerek kanunlaştırırdı. On binlerce masum insan haksız vergilere tabi tutuldu ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderildi.
Haymi Behar @HaymiBehar11 Kas
O gün 27 yaşında, yıllık maaşı 400 Lira olan babaannem, Aşkale’ye sürülmemek için çalıştığı şirkete borçlanarak 757,50 Lira vergi ödedi. Belgesini ölene dek evinde sakladı. #VarlıkVergisi
Bahar Kebapçıoglu @BaharKbpcglu11 Kas
“Bu trajikomedinin daha o zaman bile sır olan tarafı kalmamıştı. Yanyana iki dükkânda çalışan aynı kirayı verip aynı istidatta olan müslim ve gayrimüslim iki vatandaşa tarh ettiğimiz vergilerin arasındaki ölçüsüz fark, verginin ilânı günü foyamızı meydana vurmuştu” #VarlıkVergisi
ishak ibrahimzadeh @ishak572311 Kas
..gün gelir “Vatanınız” sizi tüm varlığınızın ötesi & hatta canınızı kaybedeceğiniz sürgünlerle sorgular.. ..yıllar sonra dahi birileri çıkar, aynaya bakmak yerine sizi vatan sevginiz üzerinden iftiralarla sorgulamaya devam eder.. ..yine en çok @NefretSoylemi üretilen olmuşuz..