Herkese merhaba. Hayatın bir film olduğunu ve bizlerin de bu filmin başrolleri olduğunu ifade ettiğim ‘Rol Arkadaşım Olur musun?’ adlı kitabım çıkalı neredeyse bir yıl oldu. Yazarlık yolculuğumda kendimi, rol aldığı filmin senaryosunda karşısına neyin çıkacağından habersiz, maceraya atılmış bir kahraman gibi hissediyorum. Hikaye ilerledikçe sürece dahil olan yepyeni insanlar ve bu insanların açtığı yepyeni kapılar ile karşılaşmanız mümkün Arda’nın senaryosunda. Her kapısı farklı bir dünyaya açılan fantastik bir film benimkisi…
Kitabım ve düzenlediğim ‘Sinedrama’ atölyeleri ile ilgili röportaj yapmak amaçlı geldiğim Şalom Gazetesi’nde anlamlı tesadüfler sayesinde bir yazar olarak karşınızda bulunuyorum. Bu keyifli yolculuğu deneyimlemem için aracı olan değerli arkadaşım Nur Saul Barakas’a ve uzun soluklu derin bir dostluğun temellerini attığımıza inandığım Sayın İvo Molinas’a teşekkür ediyorum.
Kitabım da ifade ettiğim gibi her birimiz kendi filmimizin başrolü ve kahramanıyız. Aşktan, evliliğe, kariyer hayatından, kişisel gelişime ve nihayetinde ruhsal yükseliş sürecine her anlamda bir değişim ve dönüşüm yolculuğu yaşıyoruz. Köşemde, sizlerle yaşamın her alanına dokunduğumuz, Hindistan’dan Çin’e, Tayland’dan İtalya’ya kadar değişik kültürler ve öğretilerden aldığım eğitimler ile sinema, oyunculuk, yaratıcı drama, alanında aldığım eğitimlerden harmanladığım bilgileri paylaşacağım.
Antik zamanlardan bugüne insanoğlu hep arayışta olduğu bir yolculuğa çıkmıştır. Mitolojilerden, destanlara, dini söylencelere kadar her coğrafyada hangi ırk, din, mezhepten olursa olsun gerçekleştirilmesi zor bir görevin peşinde uzun bir yolculuk yapan, değişik sınavlardan geçen sıradan ya da doğaüstü güçlere sahip kahramanların hikâyelerini okumuşuzdur. Bu kahramanların isimleri, dinleri, kültürleri, coğrafyaları farklı olmasına rağmen serüvenlerinde geçtikleri yollar ortaktır ve benzer semboller ile donatılmıştır. İşte biz bu yolculuğa ‘Kahramanın Yolculuğu’ adını veriyoruz.
Modern dünyamızın destanlarının yazıldığı sinema filmleri ve film tadında yapılan inanılmaz sürükleyici dizilerde de bu kavramı ve sembollerini görebiliriz. Amacı ister aşk, isterse iş ya da dünyayı kurtarmak olsun her daim belirli bir ihtiyacını karşılayacak, arzularının peşinde sınavlarla dolu içsel ya da dışsal bir yolculuğa çıkan karakterin hikâyesini izleriz. Truva filminde Aşil ‘ölümsüzlüğü’ ister, Titanik filminde Rose kendi özgürlüğünün ‘gerçek aşkın’ peşindedir. Matrix’de ise Neo, ‘gerçeği’ yani ‘kendini’ aramaktadır.
“Ben neyi arıyorum? ‘Gerçeği Aramak’ nedir? Neden aramalıyım? İhtiyaçlarımı karşılamak adına beni bitmek tükenmek bilmeyen koşturmacalarla, arzularımın peşinde yorgun düşüren arayışın esas sebebi ne olabilir?” diye kendimize hiç sorduk mu?
Sonunda mutluluğa ve tatmine ulaşacağımız ümidiyle gerçeği birçok farklı formda aradık durduk. Hedefimize ulaştığımız da ise mutluluğun ve ulaştığımız hedefin sağladığı tatminin kalıcı olmadığı gerçeği ile yüzleştik. İsteklerimizi elde ettiğimizde kısa süreli mutluluk yaşamamıza rağmen bir süre sonra onun bize getirdiği mutsuzluğu tatmaya başladık.
İyi bir üniversiteye girmenin yeterli olduğunu, üniversite sonrası doğru bir işin ya da evliliğin, sonra çocuğun her daim bize mutluluk getireceğini ve bu arayışı bitireceğine inandık. Peki, tüm bunlar mutluluk versin veya vermesin bizi gerçek tatmine ulaştırabildi mi? Bizi tatmine ulaştıracak olan bunlar değil ise orada bir yerlerde bizi tatmine ulaştıracak şey ne ise onu bulmamızı sağlayacak gerçek bir arayış yolculuğuna çıkmamız gerekmez mi sevgili kahraman?
Dünyamız hızla değişmekte ve gelişmekte. Bizler bu değişime ayak uydurmakta zorlanmaktayız. Eskiden on yıllar süren bu değişim, gittikçe günlerle ifade edilir bir hal almış durumda. Dün filmlerde izlediğimiz teknolojiler bugün ellerimizin altında modası her an geçecek bir telefon ya da iPad olarak kendini ifade etmekte. Tüm bu ekonomik, teknolojik, maddi değişimlerin yanında insanoğlunun duygusal ve psikolojik gelişimi ne aşamada diye sorduğumuzda ise ileriye doğru olumlu bir gelişim sergilediğimizden söz etmemiz mümkün mü? Sormadan edemiyorum. Aslandan kaçan korku dolu bir ceylan gibi, güvenlik ihtiyacı içinde, bizi koruyabileceği illüzyonu altında maddi dünyanın kağıttan kalelerini inşa etmek ile o kadar meşgulüz ki kendimize yeterli vakit ayıramıyoruz. Dışımızdaki tehlike dikkatimizi cezp etmekte hedefi şaşırtan bir düşman misali gerçeği aramamız gereken yere bakmamızı engellemekte. Bu yer neresidir? Düşman nerededir? Bir sonraki yazımda bu soruların cevaplarını aldığımız bir yolculuğa çıkacağız. Maceraya hazır mısın sevgili kahraman?
*Yazar / Eğitmen