‘Elitist’ kelimesi evrimleşmemiş toplumlarda vebalı gibi korkulup kaçılan; nefret edilen bir kelimedir. İçeriği, tanımı umursanmaz, at gözlüğü ile bakıldığından direkt saldırılır. Oysa bir toplumun seçkinler olmadan, dahiler olmadan, elitler olmadan yaşaması mümkün değildir. Her insan eşit doğmamıştır, bazı insanlar doğuştan ayrıcalıklı doğar. Elitist, seçkinci ve özen gösterendir! Geri kalmış toplumlarda geniş kitlelerde fevkalade bir banalite, vasatlık ve amiyanelik vardır. Aileden başlayan bir tek düzelik egemenliği söz konusudur. Kendini farklı hisseden, farklı ifade edenden haz edilmez. Kendinin dışında vasıfları olan, üstün olandan hoşlanılmaz.
Herkes kendi gibi olsun, herkes birbiri gibi olsun, herkes vasıfsız olsun özlemi vardır. İşte bu doğuştan vasıflı olana saygı duymayı, ilgi duymayı bilmeyip onu görmek dahi istemeyen yapılar geri kalmış topraklardır. Burada bir sınıftan değil vasıflı ve nitelikli olandan bahsedilmektedir. Sürü tipi toplumlar, arkadan gelen kuşaklar kendilerinden iyi olsun, onlardan daha bilgili olsun istemezler. Onları tehlikeli görüp, bu tehlikeyi bertaraf etmek için derhal kendi iç kavgalarını bırakıp daha iyiye karşı vasatın her daim organize oluşunu sergilerler.
Oysaki bir toplumu ileri götüren, dönüştüren nitelikli üyeleridir. Örneğin marangozun iyisi lazımdır, aşçının da, tornacının en iyisi, döşemecinin de, terzinin en iyisi lazımdır, müzisyenin de, her ne yapıyorsa kişi onun en iyisi lazımdır toplumlara. Bu da çoğunlukla doğuştan gelen yetenek ile mümkündür. Yanlış bilinenin aksine ‘elit ve elitist’ doğru anlamda kullanılınca dogmatik kafaların saldıracağı bir argüman da ortada kalmaz. Bir toplumda böyle dikey eksende mesleklerin en iyileri, en yetişmişleri işte toplumun elitini oluşturur. İnsanları ‘elitist ve seçkinci’ diye aşağılamak geri kalmış toplumların en büyük hastalığıdır. Kişi kendisi çalışarak, çabalayarak önce kendisi elit olmak yerine, hiç uğraşmadan kimse elit olmasın ister. Temel hastalık budur.
Zeki ve gayretli insanlar her coğrafyadan her meslekten çıkar; seçkinler de işte bunların içerisinden çıkarlar. Temel kıstas şahsi liyakattir. Liyakat, her toplumun sağlıklı gelişmesi için olmazsa olmaz altın anahtarıdır. Yokluğu çöküşün habercisidir. Elitist demek aristokrasi demek değildir. Aklı ile kendini yetiştirendir ve doğuştan yeteneklidir. Akıllı, zeki, erdemli ve çalışkan insanları vasıfsız vasat ile aynı yere, aynı dereceye koymak, aynı eğitimi vermek, liyakat sütununu devirmek demektir. Her yerde rütbe vardır, fark vardır ve birbirinden farklı insanlar vardır, herkesin yeri vardır, olması da mutlaka lazımdır. Bileğinin hakkı ile adilce, toplumun her alanında, hangi işte çalışıyorsa bu kutsal çabayı sarf eden çalışkan ve öncü her insan aynı zamanda da elittir, diğerlerine nazaran seçkindir. Bu burnu havada önüne geleni beğenmeyen salt sınıfçı bir yaklaşım değil, tam tersi anlının teri ile hak edinilen, doğuştan yetenekli bireylerin yaşamlarında kendilerini gerçekleştirmelerinin mükâfatıdır. Kişi elit olmak için yaptığı ne ise onu en iyi yapmak için çaba sarf ederek elit olacaktır.
Bu kavram para ile pul ile mevki ile makam ile hırs ile ihtiras ile değil; iyiden daha iyiyi yaratmak için çaba ile kazanılacaktır. Mesleğinde çok önemli insanlara bakınca kendi kendisini geliştirme çabasını görürüz. Bir toplum doğuştan elit olma kapasitesi olanları bulup çıkarıp onları eğitmeye önem vermezse gelecek onlar için hiç de aydınlık olmayacaktır. Biz de bu yetenekli çocukları ziyan eden bir ülkeyizdir. Eğitim herkesin eğitilmesidir ancak en önemlisi bir ülkedeki dahi çocukların ziyan olmamasıdır. Elitlerini tespit edemeyen, öne çıkaramayan toplumlar yıkıma mahkûmdur. O dahi çocuklar bir millete çığır atlatacak olanlardır. Atatürk de böyle bir dahidir; iyi bir eğitim almış bir liderdir, yetişmiş ve bilgilidir.
Elit olmak paralı ya da diplomalı olmak değildir! Bir işi iyi yapan insanların dikeyine sınıflanmasıdır. İnsanların akıllarını, kabiliyetlerini eşitleyemezsiniz! Yeteneklerini değerlendiremeyen sistemler elitlerini kaybederler. Bir toplum elitlerini tespit edip ona göre örgütlenmelidir. Kompleksler ile daha iyiyi aşağı çekmek çabasıyla gününü ve geleceğini kaybetmek geri kalmış toplumların tercihidir.
Bir münevverin, bir aydının, alanında bir elitin yapılaşması için filoloji, matematik ve müzik bilgisi gerekmektedir. Filoloji, spor, matematik ve müzik bir arada ahenk içerisinde olursa modern dünyayı kavramak kolaylaşacaktır. Müziksiz ve sanatsız toplumlar, ülkeler ve şehirler yok oluşa yöneleceklerdir. Batının musiki devrimi ve sanat devrimi çok önemlidir. Atatürk de bunu topluma yaymak istemiştir. Tek seslilikten çok sesliliğe, özgürlüğe geçiştir. Bilimi, iyiyi batıdan almak kompleks yapılacak bir şey değildir. İlimler ve kurallar batıda icat edilmiş değildir ancak dört yüzyıldır geliştirilmiş ve halen geliştirilmektedir.
Elit olmayı istemek gerekmektedir. Bu cefalı, meşakkatli bir süreç olsa da insanı dönüştüren bir süreçtir. Bol okuma yapmak gereklidir. Kişinin gözleri açık olmalı ve kaydetmelidir yaşamı, öğrenerek büyümelidir... Bunun için bu tehlikeli girişime cüret etmek ve yola koyulmak gereklidir. Elit, kendisi ile birlikte toplumunun da ilerlemesini isteyen kişidir. Toplumlar elitleriyle ilerlemektedir. Bugün gelişmiş bir ülkeler herkes mükemmel eğitimli ya da müthiş bir zekâya sahip oldukları için değil, seçkin kişilerin, hak eden kişilerin, layık kişilerin seçkin makamlara gelmesi ile gelişmişlerdir. Tüm gelişmiş ülkeler liyakat prensibine dayalı olarak elitisttir. Bu tip ülkelerde hayvanat bahçesi müdüründen uzay ajansına yönetici çıkamaz.
Elit insanları yetiştiremeyen toplumlarda vasatın egemenliği kaçınılmaz olur. Bu yapı da sureti katiyede yapılmaması gereken; “sen gelince senci, ben gelince benci” diye tabir edilen başa gelen iradeye göre kolayca kabuk değiştirebilen omurgasız bir sistemi var eder. Geniş kitleler işine gelmediği için elit ve elitist kavramlarından uzak durur hatta öfke ile saldırır. “Kendini toplumdan ve toplumun zevklerinden izole ederek daha seçkin zevkleri olan ya da öyleymiş gibi gösteren insanlardır onlar” diyen zavallı amorf tipler, kendi gelecek kuşaklarının da sonlarını hazırlarlar. Bu kelimeler, kitlece adeta bir küfür gibi kullanılır.
Elit demek, kibar, bilgili, görgülü, toplumun üst katmanlarına çalışarak hakkıyla gelmiş kişi demektir. Çalışan ile çalışmayan, çaba sarf edip gelişenle yerinde sayan, zeki ve gayretli olan ile tembel ve vasat olan birlikte bir mevkiye talip olduklarında onlar eşit değillerdir. İnsanların akılları ve kabiliyetleri eşit değildir! Onlara yönelik eğitim de bu ölçüde farklı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki bir toplumun geleceği için “elit” korkulacak değil, korunacak ve geliştirilecek bir kitledir.
(Not: Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın farklı konuşmaları ve röportajlarının değerli katkıları ile)