Web´den Seçmeler

• Kitapta anlatılan "Yahudi olma" hallerini bu deneyimi bir roman ya da öykü tadında okumaktan farklı kılan ise çeşitliliği. "Varlık" kelimesinin altında her sofraya oturuluşta söylenen ve Ladino bir deyim olan "De muerte ke no manke..." sözünün harfi harfine tercümesinin "Ölüm sebebiyle eksik olmasın" demek olduğunu öğreniyorsunuz mesela. "Ölüm sebebiyle eksik olmasın"ın tam karşılığı ise "...yanımızda olmayan kişinin eksikliğini derinden hissettiğimiz halde, sağ olduğu için minnettar olduğumuzu, onun varlığına duyulan sevgiyi anlatıyor" ve bu sözden sonra herkes yemeğini yemeye başlıyor. PINAR TARCAN – www.bianet.org

İzak BARON Diğer
29 Kasım 2017 Çarşamba
  • SOSYAL MEDYADA ANAKRONİKTİK BİR ALGI OPERASYONU YAPILIP HİTLER VARİ TAKTİKLERLE FİNANSAL KRİZLER BU AİLEYE ÇIKARILMAKTA

Musevi Rothschild Ailesi var. Sosyal medyada anakroniktik bir algı operasyonu yapılıp Hitler vari taktiklerle finansal krizler bu aileye çıkarılmakta. Eskiden tüm kralların ve padişahların paralarını Museviler yönetirmiş. 17. yüzyılda Alman prenslerin parasını yöneten kurucu baba Rothschild açgözlü hükümranların ya da onları deviren daha açgözlü devrimcilerin elinde oyuncak olmamak için bir sistem geliştirmiş. Bu sistemde 5 oğlunu Avrupa’nın önemli finans merkezlerine gönderip orada mali kurumlar kurdurmuş.

Güvene ve gizliliğe dayanan mali araçlar geliştirmiş ve bu şekilde kendinden önce gelen Musevi bankerlerle aynı kaderi paylaşmaktan kendini korumuş. Varlığını kaybetmeden modern bankacılığın temelini atmış. Bugün çoğu asilzade ünvana sahip aile mensuplarının finansla pek alakaları yok ve dünya küresel finans sisteminde oyuncu değiller.

Sizler sosyal medyada bu insanlara çıkarılan faturaları önce tuzlayıp sonra değerlendirebilirsiniz.

Zira sosyal medyada Rothschild benzeri komplo teorileri oldukça fazla ortaya atılıyor. Ben sadece 'kapak olsun' diye bu örneği verdim. Bugün Türkiye gibi kritik bölgede mekan tutmuş ülkelerin kamuoyunu yanıltmak için İran, Rusya, İsrail, Suriye, AB, ABD gibi ülkelerin troller ordusu mevcut ve her daim teyakkuz halindeler.

Hepsinin amacı aynı: komplo teorileri yoluyla insanların içine kurt düşürmek. İnsanları bölmek, yapay fikir ayrılıkları yaratmak. Bunun içindir ki, ne kadar çok okursak, ne kadar çok bilirsek, o kadar komplo teorilerinden ve onların yaydığı zehirden korunuruz.

Engin Civan

https://www.mahalligundem.com/amerika-dan-burhan-kuzu-nun-o-tweetine-yanit/2422/

 

  • 1948’DE İSRAİL DEVLET’İNİN KURULMASIYLA İZMİR’DEN İSRAİL’E BÜYÜK GÖÇ OLUR, RIZABEY AİLEEVİ’NDE YAŞAYAN YOKSUL YAHUDİLER KENTİ TERK EDERLER

İzmir’e özgü bir yaşam biçimi Musevi aile evleri “kortejo”, bir başka deyişle, İspanya’dan göç etmiş yoksul Musevileri bir araya toplamıştı.

Günümüzde Konak İzmir Kız Lisesi’nin karşısındaki “El Han de Las Kavras” yani “Keçiler Yahudihanesi”ndeki 1950’lerden önceki yaşamı Dr. Fikret Cevahirci, şöyle anlatır: “Yahudilerin İspanya’dan gelişlerinden beri bir getto içinde kendilerini emniyete alma, kalın duvarlar içinde yaşama gelenekleri var. Kendilerini mecbur hissediyorlar, kapıları gece belli saatte kapanır, anahtarlar odacı başındadır, herhangi ani bir olay, hastalık gibi, doğum gibi, olursa odabaşı gelip kapıyı açardı. Yani kendilerini emniyete almak için kurulmuş yerler bunlar. Ancak günlük geçinen fakir Yahudilerin oturduğu yerlerdi buralar. Erkekleri günübirlik işlerde çalışırlardı, hanımları evlere günlük çamaşır ve temizlik işlerine giderlerdi.”

1948’de İsrail Devlet’inin kurulmasıyla İzmir’den İsrail’e büyük göç olur, Rızabey Aileevi’nde yaşayan yoksul Yahudiler kenti terk ederler. Aynı yıllarda, sanayi ve teknolojinin gelişimiyle birlikte Anadolu’da göçe hazır bir nüfus oluşur. Göç bu nüfusun tek çıkış yoludur. Kentlerde ve tarımda makineleşmenin insan emeğine olan gereksinimi ucuz emek gerekliliğiyle birleşince büyük köylü nüfusun ilk önce yakın bölgelere göç ettiği görülür. Karataş Yahudihanesi, Rızabey Aileevi ismini alır, işçi sınıfının yeni konutları olur.

“Bu insanların çok şaşkınlık uyandıracak yaşam savaşları var” diyen Tarık Dursun K. henüz “apartman” geleneğinin oluşmadığı, 1950’lerin İzmir’ini serer gözümüzün önüne. Bir zamanlar yoksul Musevi ailelerinin boyoz pişirdiği avlularda, sübye içtikleri odalarda, o günler bambaşka hikâyelerle devam eder. 1492 yılında İspanya’dan Türkiye’ye gelen Sefarad Yahudilerinden sonra kortejolar hayatın sillesini yemiş, yalnız, tutunamamış, terk edilmiş, kaybolmuş, yaşamdan ümidini kesmiş yoksul halkın yeni mekânı olur.

1950’lerin kortejo/ailevleri dar bir koridor etrafında sıra sıra dizili tek göz odalardan oluşur. Avlu, kapı önlerinde oturmuş çiğdem çitleten kadınlar, ortalıkta koşuşturan çocuklar, iplere dizili çamaşırlar görüntüsü içindedir. Avlunun karşısında bir çamaşırhane, tuvaletler, banyo, lavabo ortak olarak kullanılır. Odalarda kalanların çoğu on yıllık, beş yıllık, iki yıllık sürelerde bu odaları evi gibi kullanır. Elektrik ve su yoktur. Avlunun ortasında bir tulumbadan su çekilir. Aile evlerinin cümle kapıları genellikle kapalı olur ve dışarıdan baktığınızda içerideki yaşamı göremezsiniz. Yabancıysanız sizi zaten içeriye de almazlar.

Raşel Rakela Asal

https://oggito.com/1950lerin-izmirinden-bir-kesit-rizabey-ailevi-11201747738

 

  • SUUDİLER İSRAİL'İ AÇIKÇA TANIMALARI İÇİN FİLİSTİN MESELESİNİN KRİTİK OLDUĞUNU UZUN SÜREDİR SÖYLÜYOR

Prens Muhammed hem İran'ın etkinliğini zayıflatacak hem de Suudi krallığını modernleştirerek yeniden şekillendirecek ikili bir strateji güdüyor.

Prensin bu reformları, bölgede İslamcı grupların yarattığı tehdit ve Arap Baharı'nın yansımalarına da bir yanıt aynı zamanda.

Prens bölgenin bir geleceği olabilmesi için, önce bir değişime ihtiyacı olduğu görüşünde. Değişimi de kendi evinden, Suudi Arabistan'dan başlatmak istiyor.

Reformlar bu nedenle en az İran'ın önünü kesmek kadar önemli.

Bazı kaynaklarla yaptığım gizli görüşmelerden bu stratejiyi İsrail'in de benimsediğini anlıyorum.

Prens Selman'ın bu eylemleri riskli görülse de, İsrail hükümeti Suriye'deki gelişmeleri dışarıdan büyük bir dehşetle izlediler. Özellikle Suriye iç savaşı süresince kimyasal silah kullanımının 'normal bir olay' haline gelmesi, uluslararası toplumun sınırlı tepkisi, hatta Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde müttefiki Suriye'yi koruması İsrail'i endişelendiriyor.

İsrail Suriye'yi bölgenin geleceği hakkında fikir verebilecek bir deney tahtası gibi de görüyor. Prens Muhammed'in yapmaya çalıştıklarını bu yüzden övüyor.

Peki İsrail - Suudi Arabistan ilişkilerindeki bu dinamiğin sonu nereye gider?

Bu, birçok farklı etkene bağlı.

Sormamız gereken ilk soru: Prens Muhammed'in Suudi Arabistan'daki değişim hayali başarıya ulaşacak mı?

İkincisi: Muhafazakarları ikna edebilecek mi?

İlişkilerin kaderini belirleyecek olan ana unsur, Filistin cephesinde ilerleme olup olmayacağı. Suudiler İsrail'i açıkça tanımaları için Filistin meselesinin kritik olduğunu uzun süredir söylüyor.

İsrail Filistin'i devlet olarak tanımadığı sürece ve taraflar arasındaki barış süreci başarılı bir şekilde yenilenmediği sürece, Suudi Arabistan'la olan "ortaklık" hep Filistin meselesinin gölgesinde kalacak.

Jonathan Marcus

http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42109959

 

  • "FORTÜNE BENSUSTİYEL İSİMLİ GENÇ KADININ ARKADAŞLARIYLA 12 EYLÜL DÖNEMİNDE ARABAYLA EGE'DE TATİLE GİDERKEN DURDURULDUĞU, ARABADAKİ KİŞİLERİN NÜFUS KÂĞITLARININ ALINDIĞI, BUNLARI İNCELEYEN JANDARMANIN BN. BENSUSTİYEL'E DÖNÜP 'SİZ TÜRK VATANDAŞI MISINIZ?' DİYE SORDUĞU RİVAYET OLUNUR

Kitapta deneyimlerini isimsiz paylaşan "Yahudiler" ise azınlık olmanın her halini anlatıyor. Deneyimleri derleyen Raşel Meseri ve Aylin Kuryel Türkiye'de "Yahudi olmayı" sınırları kolayca çizilemeyen, çerçevesi ve içeriği sabit olmayan, tarihsel, coğrafi ve kişisel olarak çok çeşitli anlamlar kazanabilen bir durum olarak tanımlıyor. "Kimisi için nüfus cüzdanını üzerindeki birkaç harften ibaretken, bir başkası için sonsuz bir sürgün anlamına gelebiliyor."

Kesinlikle haksız değiller çünkü kitapta bir sözlük kronolojisinde ve A'dan Z'ye kelime kelime akan "Yahudi olma" deneyimlerine sınır koymak mümkün değil.

Mesela "Nüfus Cüzdanı" tanımı... Sözlük anlamıyla "Bir ülkenin vatandaşlarına devletçe verilen, kimlikleriyle kişisel durumlarını gösteren resmi belge." Bu 'resmi belgeyle' ilgili başlıkta kitapta yer alan deneyim ise şöyle:

"Fortüne Bensustiyel isimli genç kadının arkadaşlarıyla 12 Eylül döneminde arabayla Ege'de tatile giderken durdurulduğu, arabadaki kişilerin nüfus kâğıtlarının alındığı, bunları inceleyen jandarmanın Bn. Bensustiyel'e dönüp 'Siz Türk vatandaşı mısınız?' diye sorduğu rivayet olunur.

"Fartüne Hanım'ın 'elindeki belge hangi ülkenin nüfus kâğıdı lan?' diye bağırarak jandarmaya saldırdığıysa büyük ihtimalle doğru değildir."

Kitapta her tanımlama "Bakınız" dipnotuyla bitiyor. "Nüfus Cüzdanı"nın dipnotu ise "Bkz. Ad, Ecnebi, İsim, Nereli-siniz? Öteki, Raşel, Reyhan, Yine."

Kitapta anlatılan "Yahudi olma" hallerini bu deneyimi bir roman ya da öykü tadında okumaktan farklı kılan ise çeşitliliği. "Varlık" kelimesinin altında her sofraya oturuluşta söylenen ve Ladino bir deyim olan "De muerte ke no manke..." sözünün harfi harfine tercümesinin "Ölüm sebebiyle eksik olmasın" demek olduğunu öğreniyorsunuz mesela.

"Ölüm sebebiyle eksik olmasın"ın tam karşılığı ise "...yanımızda olmayan kişinin eksikliğini derinden hissettiğimiz halde, sağ olduğu için minnettar olduğumuzu, onun varlığına duyulan sevgiyi anlatıyor" ve bu sözden sonra herkes yemeğini yemeye başlıyor.

Pınar Tarcan

http://bianet.org/biamag/diger/191808-turkiye-de-yahudi-olma-nin-her-hali-bu-kitapta

 

 

  • TÜRKİYE’NİN KAVGALI OLDUĞU İSRAİL İLE YENİDEN BARIŞMASINDA BU PROJENİN BÜYÜK ROLÜ OLDUĞUNU HERKES BİLİYOR

Sadece K. Irak değil yeni bulunan Doğu Akdeniz gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya aktarımı projesi de, enerji merkezi olma hayalleri içinde büyük yer tutuyordu. Geçtiğimiz hafta Kıbrıs Rum kesiminde Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi liderleri bir araya gelerek, gazın denizin altından Yunanistan’a boru hattıyla getirilip buradan Avrupa’ya sevki konusunda ön anlaşmaya vardılar. Bu proje hayata geçerse Türkiye devre dışı kalmış olacak. Halbuki Türkiye’nin kavgalı olduğu İsrail ile yeniden barışmasında bu projenin büyük rolü olduğunu herkes biliyor. Deniz altından geçecek boru hattı karadan yani Türkiye’den geçecek hatta kıyasla, neredeyse iki kat maliyetli. Ancak Doğu Akdeniz gazının hepsi yani İsrail gazı da ortak projede birleştirilirse, yapılmayacak bir proje değil. Bu noktada da AB ilişkileri ve Mısır’la aramızın kötü olması en büyük etkenler.

Erdal Sağlam

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/erdal-saglam/turkiye-enerji-merkezi-olabilecek-mi-40659097

 

Netten okumalar

 

  • KUDÜS'TE TÜRK GÜNÜ ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

https://www.dailymotion.com/video/x6ampau

 

  • BLOCKCHAİN EKOSİSTEMİ BİTCOEN.İO’NUN TOKEN SATIŞI BAŞLIYOR

http://coin-turk.com/blockchain-ekosistemi-bitcoen-ionun-token-satisi-basliyor

 

  • TARİHSEL YÜKLERLE YUVA KURANLARIN HİKAYESİ - AYŞEGÜL KARAKÜLHANCI DUMAN

https://www.artigercek.com/tarihsel-yuklerle-yuva-kuranlarin-hikayesi

 

  • BALKAN ESİNTİLERİYLE SEFARAD ŞABAT´I İSTANBUL´DA GERÇEKLEŞTİ

http://www.balkangunlugu.com/2017/11/24/balkan-esintileriyle-sefarad-sabati-istanbulda-gerceklesti/

 

  • YAHUDİ MUHACİRLER-25 – ERALP ADANIR

http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhacirler-25-11578yy.htm

 

  • KUDÜS GEZİLECEK YERLER

http://blog.biletbayi.com/kudus-gezilecek-yerler.html

 

Takılan tweetler

 

ishak ibrahimzadeh‏ @ishak5723 27 Kas

Daha fazla

 “..Aman dikkat. Onları Yahudi kimlikleri üzerinden eleştirmek aleyhimize olabilir. Çünkü hem Amerikan kamuoyunda hem de yargı sisteminde referans kabul edilen kişiler..” Soru: Lehimize olaydı yaparmıydık ? ... bunu yazma ihtiyacı varsa !!! ...

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/zarrab-ayarli-cumhurbaskanligi-hesaplari-40659052

 

אברהמצ׳י די חאסקוי‏ @MusyuAvramachi 26 Kas

Daha fazla

Al birini vur ötekine: Biri kendisini ‘Nazi Almanya’sında Yahudiye’ benzetecek kadar kadar saygısız, diğeri bunu boğaza nazır banktaki fotoğrafla yayınlayacak kadar şuursuz.

https://ahvalnews.com/tr/soylesi/perihan-magden-kendimi-nazi-almanyasinda-bir-yahudi-gibi-hissediyorum

 

virnabanastey‏ @virnabanastey 20 Kas

Daha fazla

2003 HSBC-İngiliz konsolosluğu patlamalarının ardından 14 yıl geçmiş. Oysaki Kasımpaşa'daki işyerimdeyken patlama anında ayaklarımın yerden kesilmesinin yarattığı dehşet duygusu hala taptaze

 

(((rivokkk)))‏ @Rivokhay 24 Kas

Daha fazla

"Aman canıım..ne alakası var? Sen de mizahtan hiç anlamıyorsun. Şimdi dinle! Yahudinin teki bir gün..."

 

 

ivo molinas‏ @basyazar 23 Kas

Daha fazla

Abdülkadir Selvi, CnnTürk’te Rıza Serrab olayını ‘Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen’ Diaspora Yahudilerine faturaladı. Olağan şüpheli hep aynı. Sen neymişsin yahu ey Yahudi...

 

Selin Nasi‏Onaylanmış hesap @selinnasi 23 Kas

Daha fazla

Yahudi değil de Musevi deyince kibar olacaklarını zannedenler; sinirlenince tükürür gibi Yahudi demekten kendini alamaz,maalesef.Önüne de ne sıfatlar...Sorarsanız,çok misafirperveriz ama, kültür mozaiğiyiz.

Direkt mesaj

 

Serdar Korucu‏ @serdarkorucu 23 Kas

Daha fazla

O günün mültecileri Beyaz Ruslar, Kızıl İtalyanlar ve Yahudilerdi... “Üç milyonu bulan yabancı kalabalığını kim doyuracak? Ve zaten doyurmağa da ne mecburiyeti vardır? İnsaniyet diyeceksiniz. Fakat ekmek bahsinde insanlığın yeri yoktur.” Doğan Nadi / Cumhuriyet / 15 Temmuz 1938

 

 

Serdar Korucu‏ @serdarkorucu 23 Kas

Daha fazla

Antisemitizm ile mülteci düşmanlığı bir arada: "En büyük endişeyi doğuran Musa’nın serseri ahfadının düşüncesiz ve gayesiz dolaşmalarında yollarını lûtfen Türkiyeye düşürmemelerine dua edelim. Hiç değilse kalabalık gelmesinler..." Doğan Nadi / Cumhuriyet / 15 Temmuz 1938

 

(((rivokkk)))‏ @Rivokhay 25 Kas

Daha fazla

Uluslararası hak ihlaller merkezi bir rapor yayınlıyor. Kullandığı resim "Sunni bir Müslüman'ın sırtına binmiş dindar Yahudi" Peki şu ırkçı resmi kullanmanın size kazancı nedir? @uhimorg