NBA çok ayrı bir platform, Euroleague çok ayrı… İkisinin de oyuncu çeşitliliği ve kalitesi farklı ama ikisini de izlemek çok keyifli. Örneklere ve yaşananlara bakarsak, her oyuncu her platformda yıldızlaşamıyor. Avrupa’da ‘yıldız’ olan, NBA’de averaj bir oyuncu haline gelebiliyor. Hangisi daha önemli diye sormak gerekirse de, bunun cevabı kişiden kişiye göre değişir.
Basketbol maçlarının zirve yaptığı bir dönemdeyiz. Akşamları Euroleague, geceleri NBA maçları üzerine bir de FİBA Dünya Şampiyonası elemeleri eklenince, günün her saati arka arkaya maç takip edebiliyor durumuna geldik. Tabii ki bir de bütün bu düzenin içinde son sürat devam eden Basketbol Süper Ligi olunca, maç havuzunda kaybolmamak elde değil. Şikâyetçi miyiz peki? Bence değiliz. Her ne kadar oyuncular için zor bir dönem olsa da, biz basketbol severler için eşi benzeri olmayan bir ziyafet bu maçlar.
Bütün bu temponun içinde oyuncuları takip ederken, aslında uzun zamandır aklımda olan ancak çok da konuşmadığım bir konu kafamı kurcalamaya başladı. Bir oyuncu için NBA’de yer almak, dünyanın konuştuğu oyuncularla aynı ortamda olmak gerçekten en üst kariyer hedefi mi? Avrupa basketbolunun da önemi tartışılmaz, fakat NBA denince bir sürü oyuncu için akan sular duruyor gibi bir algı var. Belki de algı değil, gerçekten böyledir. Ama benim tartışmak istediğim konu da, NBA’in basketbolcularda yarattığı etki değil sanırım.
Aklımda yer edinen asıl soru, “NBA’de yer almak mı, Avrupa’da ‘efsane’ olmak mı?” ikilemi aslında. Bir sürü örnek var bu konuda. Mesela Euroleague’de çok konuşulan, herkesin takip ettiği bir oyuncuyken, NBA’de beklenenin altında süre alıp, adı eskisi kadar anılmayan bir oyuncu haline çok çabuk gelinebiliyor. Çok büyük umutlarla çıkılan bir sahnede, en arkada kalmak gibi bir şey oluyor bu. Hâlâ sahnedesin, izleyenin var, fakat ne ön plandasın ne de istediğin kadar görünüp insanlara kendini tanıtabiliyorsun.
EKPE UDOH
Bütün Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isimi anlatarak başlamak istiyorum, Ekpe Udoh. Fenerbahçe’yi son iki sezondur yukarıya taşıyan en önemli isimlerden biriydi. Euroleague şampiyonluğunda büyük rol oynayan, hatta Final 4’da MVP seçilecek kadar ön planda olan bir oyuncu. Basketboluna, tarzına, sahadaki karakterine diyecek hiçbir şey yok zaten. Fenerbahçe’den önce NBA serüveninde takımda büyük bir rol üstlenme konusunda sıkıntı çekmiş, istediği kadar da zaman alamamış biriyken, Avrupa’ya gelip bir anda yıldızlaştı. Kesinlikle Avrupa daha kalitesiz, NBA’in kalitesi altında ezildi kaldı diye düşündürmesin. Aksine, demek ki oyunu Avrupa’ya daha yatkınmış ve onun tarzında biri buralarda daha az bulunuyormuş diye düşünebiliriz. Şimdi Udoh tekrar NBA’de. İki senelik üst düzey Avrupa performansından sonra Amerika’ya geri döndü ve ismi eskisine nazaran daha az duyulmaya başladı. Kalsa ne olurdu bunu kimse bilemez, fakat gidişiyle beraber aldığı süre ve bulduğu sayılar düştü, bunu söyleyebiliriz.
Euroleague’i yakından takip eden herkes Sergio Rodriguez ismini bir yerlerde duymuştur. NBA geçmişinden sonra İspanya’ya gelip altı sene Real Madrid’in en önemli oyuncularından biri olarak sahaya çıktı. O da Euroleague’de MVP olmanın tadını çıkarmış oyunculardan biri. Udoh gibi Final 4 MVP’si değil de, 2014’te bütün sezonun MVP’si seçilmişti ki bu bir basketbolcunun kariyeri için inanılmaz büyük bir başarı. Bu değerli senelerden sonra bir senelik bir NBA macerası daha oldu Rodriguez’in. Philadelphia 76ers’da hiç de fena sayılmayacak bir sezon çıkardı, sakatlığı onu sona doğru biraz geri plana atsa da. Ama bir yıl sonra kendini yine Avrupa’da buldu. Euroleague’in üst düzey takımlarından CSKA Moskova’da, hem de çok daha büyük bir meblağ karşılığında… CSKA demişken, takımın en büyük yıldızlarından biri Milos Teodosic de bu sene resmi olarak NBA serüvenine başladı. Pre-season’da iyi sinyaller verse de, şu an sakatlığı nedeniyle maçlarda yer alamıyor. Onun neler yapacağını gerçekten çok merak ediyorum. İyileşmesinden sonra yakından takibe alacağım isimlerden biri.
CEDİ VE FURKAN
Son olarak, gelelim NBA kariyerlerine bu sezon başlamış genç basketbolcularımıza… Cedi Osman ve Furkan Korkmaz’dan bahsediyorum tabii ki. Daha önceki yazılarımda da, performanslarını ne kadar beğendiğimi ve gelecekte çok başarılı bir kariyerlerinin olacağına inandığımı yazmıştım. Ki bu sezon da, onlar için bir başlangıç oldu., öncelikle Furkan’dan bahsetmek gerekirse; Philadelphia 76ers onu bir G-League’e yolluyor, bir takıma çağırıyor. Durum belirsiz gibi. G-League’de Furkan çok başarılı performanslar sergileyip, fazla süre alıyor ama kendisinin NBA’ye transfer olurken aklında sezonun bir kısmını G-League’de geçirmek var mıydı onu merak ediyorum. Uzun vadede düşünürsek, en azından bench’te oturup az süre almıyor, oynamaya devam ediyor. Ve takım da onun gelişmesini istiyor. Ama şu anda Efes’te ya da Avrupa’da herhangi bir takımda olsaydı daha çok süre alacağını düşünüyorum. Ki bu da kariyeri için daha iyi bir adım olurdu. NBA’e giderdi yine tabii ama birkaç sene sonra.
Cedi için söyleyeceklerim ise karışık. Oynadığı takım itibariyle, daha ön planda. Sonuçta her oyuncu her gün Lebron James, Dwyane Wade gibi oyuncularla yan yana oynamıyor. Süre aldığı her maçta NBA’e biraz daha alıştığını gördük ama geçtiğimiz günlerde o da G-League’e yollandı. İnanılmaz bir performans sergiledi o ayrı konu. Cedi, Efes’te oynadığı son dönemlerde zaten takımda önemli bir role bürünmeyi başarmıştı. Kalmaya devam etseydi yeri daha da sağlamlaşacaktı. O da NBA’e gitmeyi tercih etti. Onun için de erken miydi, değil mi bunu zaman gösterecek. Ama Furkan’a kıyasla şimdilik Cedi’den daha iyi geri dönüşler alıyoruz NBA’de. İkisiyle de inanılmaz gurur duyuyoruz, bu gerçek değişmez. Bu kadar genç yaşta NBA’e gitmek, o ortamı solumak büyük bir başarı ikisi için de…
Baştaki sorumuza geri dönersek; NBA çok ayrı bir platform, Euroleague çok ayrı… İkisinin de oyuncu çeşitliliği ve kalitesi farklı ama ikisini de izlemek çok keyifli. Bütün bu örneklere ve yaşananlara bakarsak, her oyuncu her platformda yıldızlaşamıyor. Avrupa’da ‘yıldız’ olan, NBA’de averaj bir oyuncu haline gelebiliyor. Hangisi daha önemli diye sormak gerekirse de, bunun cevabı kişiden kişiye göre değişir. Ama bence oyuncu hangi ülkede, takımda kendini iyi hissediyorsa ve yapmak istediklerini yapabiliyorsa, orası onun için doğru olan duraklardan bir tanesidir…