Eva Katz Romanya’da doğdu. Budapeşte’ye taşındıktan sonra Naziler tarafından kamplara gönderildi. Annesini yitiren Katz’ın Naziler döneminde yaşamı oldukça zor koşullar altında geçti. Savaş sonrası İsveç’te bir yetimhaneye gönderilen Eva, hayatta kalan babasına kavuştu. Daha sonra bir Holokost kurtulanı ile evlenen Eva şimdilerde Holokost ve tolerans konusunda konferanslar veriyor.
Eva Katz, 1936 yılında Romanya’nın Cluj şehrinde doğdu. Ailesi dindardı. Babası Sandor Katz baskı resim matbaacısıydı. Annesi Margit ise şapka terzisiydi. Eva o günlerinden bahsederken, “Oldukça şımartılmış bir çocuktum. Annem benim şirin görünmem için minik harika elbiseler dikerdi. Her elbiseme uygun şapkalar da diker, benimle el ele gezmeye çıkardı” diye anlatıyor.
1941 yılında Eva’nın babası Yahudi olduğu için işini kaybettiğinden dolayı aile Budapeşte’ye taşınmak zorunda kaldı. İki yıl sonra bir gün annesi, Eva’yı da yanına alarak köye kendi annesi ile kız kardeşini ziyaret etmek istedi. Bu ziyaret sırasında evde oturup sohbet ederlerken, kapı sertçe vurulmaya başlandı. Kapıyı açan Eva’nın anneannesinin karşısına sert görünüşlü bir faşist Macar polisi çıktı. Polis yaşlı kadına derhal eşyalarını toplamasını, bir çalışma kampına götürüleceğini söyledi. Sonlarının geldiğini anlamışlardı. Eva ve annesi derhal evden kaçarak bahçenin karşısındaki mısır tarlalarının içine gizlendiler. Eva, “Annemle birlikte koşarak evden çıkıp karşıdaki mısır tarlasında gizlenmiştik. Kalplerimiz korkudan küt küt atıyordu. Bir süre sonra polislerin anneannemi ve gencecik teyzemi diğer Yahudilerin yanına götürdüklerini gördük. Tren istasyonuna doğru, toplu halde ilerliyorlardı. Acı içinde ve elimiz kolumuz bağlı bir şekilde onların ölüme doğru ağır ağır gittiklerine tanık olduk” demişti. Evlerine ağlayarak dönen anne kız da bir süre sonra aynı akıbete uğradılar. Budapeşte’deki evlerinden alınarak, Almanya’da bulunan Ravensbrück kadın çalışma kampına gitmek üzere trene bindirildiler.
Kampa gidiş
Bu yolculukta Eva annesini yitirdi. Yahudiler trenin içine bindirilmeden yürüyerek götürülüyorlardı. Uzun ve taşlı yollarda yürürlerken, ayağı çok kötü kanayan annesi feryat etmeye başladı. Ağlayarak Nazi askerlere kızıyla birlikte trene bindirilmesi için yalvarmaya başladı. Ona yürümeye devam etmesini söylediler. Askerler, tekrar haykırmaya başlayınca, kadını sertçe sürükleyerek uzağa götürdüler. Birkaç silah sesinden sonra her taraf sessizliğe bürünmüştü. Olayları izleyen yaşlı bir teyze Eva’yı yanına almış, ona sıkıca sarılmıştı. Çocuk artık bir başınaydı. Fakat o yaşlı teyze, Eva’ya Ravensbrück’te kaldıkları sürece hep annelik yaptı, onu koruyup kolladı. Gittikleri kampta kolunu damgaladılar ve saçlarını kazdılar. Diğer kadınlar ve koruyucu teyzesiyle (tante) hiç ayrılmıyorlardı. Tante bir süre sonra öldü ama diğer kadınlar onu gözetmeye devam ettiler.
Eva daha sonra düşündüğünde, annesinin sesini kesmesi için, Alman askerlerinin ona ateş edip katlettiklerini anlamıştı.
Kurtuluş
Eva, daha sonra yürüyerek Belsen-Bergen Kampına nakledildi. O yürüyüş, açlık ve kesici soğukla nasıl hayatta kalabildiğine hâlâ inanamıyor. Bergen-Belsen Kampı Nisan 1945 tarihinde özgürleşince, kampın içine giren İngiliz askerleri gördükleri manzaralardan dehşete kapılıyorlardı. Bir İngiliz askeri, ortalıkta öylece duran minik Eva’yı görünce onu kucağına almış ve eline bir paket çikolata vermişti. Eva, “Kocaman bir çikolatayı kısacık bir zamanda iştahla mideme indirivermiştim. O anda çok mutluydum ama kısa bir süre sonra karnım ağrımaya, midem bulanmaya başlamıştı. Feci hastaydım. Daha sonra hep birlikte hastaneye nakledildiğimizde, yatırıldığım yatakta düşünceye dalmıştım. Biz insanlar elimizdeki nimetleri etrafımızla paylaşmadığımız zaman, bir şekilde cezalandırılıyorduk galiba! Çocuk aklımla bu olaya böyle bir anlam yüklemiştim” diye anlatmıştı.
Aslında Eva o gün tifüs olmuştu. Uzun zaman kendini bilmeden hastanede yattı. Aylar sonra tam olarak iyileşti. Oradaki görevli kişilere, savaşta annesini ve muhtemelen babasını da kaybettiğini anlattı. Kız İsveç’e gönderildi. 1945 yılıydı ve bir yetimhanede yaşamaya başladı. İki yıl kadar sonra, Budapeşte’ye sağ olarak dönen Eva’nın babası Sandor Katz, kızının İsveç’te bir yetimhanede yaşadığını öğrendi. 1947 yılında Eva ve babası kavuştular. Babası yeniden evlenmişti ve bir erkek bebeği vardı.
Eva önce dini, sonra devlet okulunda okudu. Sekizinci sınıftan mezun olduktan sonra, bir fabrikaya girerek çalışmaya başladı. Aynı zamanda akşam okuluna gidip kimya bölümünde okuyordu.
Ekim 1956’da, Macar ihtilalinin ardından, ülkede yeniden antisemitizm başlayınca, orayı terk etmeye karar verdi. Genç kız Bosakany sınırından geçerek, Viyana’ya ulaşmayı başardı. Ondan sonra bir yolunu bularak ailesini de yanına getirtti. Ocak 1957’de hep birlikte ABD’ye California’ya göç ettiler.
O yıl yapılan Şavuot Bayramı eğlencesinde, Eva bir Holokost kurtulanı olan Marten Brettler ile tanıştı ve kısa bir süre sonra genç çift evlendi. Dört çocukları ve dokuz torunları oldu.
Eva yıllar sonra UCLA Üniversitesine girerek, psikoloji bölümünü bitirdi. 1983-1996 yılları arasında sosyal hizmet görevlisi olarak, bir Yahudi hizmet servisinde rehber eğitmen olarak görev aldı.
Eşi Marten 1987 yılında öldü. Eva o dönemden günümüze değin, Los Angeles’taki Holokost Müzesinde, Tolerans Müzesinde ve değişik okullarda, Holokost ve tolerans (hoşgörü) konusunda konuşmalar yapıyor.