Mor Karbasi Endülüs ezgileriyle dinleyenleri mest etti

Güçlü sesi ve yorumu ile müziğin farklı kültürlerini bir araya getiren, acıyı, aşkı, sevgiyi ve kavuşamamayı şarkılarında barındıran Mor Karbasi, geçtiğimiz günlerde Zorlu Mix Festival kapsamında İstanbul’daydı. İran kökenli bir baba ve Fas kökenli bir annenin çocuğu olan İsrailli Karbasi, yüzyıllardır süregelen Sefarad ezgilerini seslendirerek dinleyenleri bir kez daha büyüledi. Konser öncesinde Karbasi ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Işıl Amanoel’in röportajı

Işıl AMANOEL Sanat
27 Aralık 2017 Çarşamba

Güçlü sesi ve yorumu ile müziğin farklı kültürlerini bir araya getiren; acıyı, aşkı, sevgiyi ve kavuşamamayı şarkılarında barındıran Mor Karbasi geçtiğimiz günlerde, Zorlu Performans Sanatları ‘Mix Festival’ kapsamında İstanbul’da sevenlerine kavuştu. Şarkılarında bir nevi aile hikâyesini anlatan veya yüzyıllardır süregelen geleneksel Sefarad ezgilerini seslendiren Karbasi, izleyenlerini bir kez daha büyüledi. Konser öncesinde kendisiyle keyifli bir sohbeti paylaştık.

 

İran kökenli bir baba ve Fas kökenli bir annenin çocuğu olan İsrailli sanatçı, 2008 yılında ilk albümü ‘The Beauty and the Sea’yi çıkarttı. Bu albümüyle dikkat çeken ve eleştirmenlerinlerin gözdesi haline gelen sanatçı, ikinci albümü ‘Daughter Of The Spring’ ile müzik dünyasındaki kariyerine emin adımlarla devam etti. Üçüncü albümü ‘La Tsadika’, annesinden gelen Fas mirasını şarkılarına yansıttığı ve geleneksel Sefarad melodilerini de kendi tarzı ile yorumladığı albümü oldu. ‘Ojos de Novia’ isimli dördüncü ve son albümünde ise Sefarad müzikleri haricinde Berberi kültüründen de esinlendi. İstanbul’daki konsere; aynı zamanda orkestrasında gitar çalan hayat arkadaşı Joe Taylor, çocukları ve ‘Roza’ adlı parçasının sözlerini yazan annesi ile gelen Karbasi’yi kuliste küçük kızının peşinde koşturan bir anne olarak görmek de ayrıca ilginçti.

 Müzik hayaliniz miydi?

Kelimelere dökmek benim için daha önceden çok mümkün olmasa da, şu an diyebilirim ki, müzik benim için her zaman kanatlanıp uçmamı sağlayan bir kaçış noktası oldu. Çok küçükken rüyalarımda şarkı söylediğimi görürdüm. Annem, daha yedi aylıkken onun bana söylediği ninniyi mırıldandığımı söylüyor. Müzik zaten kanatlanabilmem için tek yoldu. O yüzden de müziğe hiçbir zaman bir hayal olarak bakmadım. Zaten hep hayatımdaydı. Ama tabii ki hayatımın ilerleyen dönemlerinde yaptığım her şey müzikle alakalı oldu. Yani bir anlamda hayalimdi de diyebiliriz.

 Annenizin söylediği şarkılar Ladino muydu?

Hayır, annem Fas Arapçası ve İbranice şarkı söyler.

 Köklerinizin müziğinize etkisi oldu mu?

Köklerimin müziğime etkisi olduğunu zamanla daha fazla keşfediyorum. Kaydettiğim farklı albümlerde de bu yolculuğun hissedilebildiğini düşünüyorum. Anne tarafından Sefarad Yahudisi olduğumuzu keşfettikçe daha fazla Ladino  şarkı söylemeye başladım.Daha küçükken neden Ispanyolca‘yı bu kadar sevdiğimi anlamıyordum. Zamanla Piutim’i (Yahudi ibadetlerinde söylenen ilahiler) keşfettim ve Kudüs’te Piutim ve Fas liturjik müziği üzerine eğitim aldım. Ayrıca Sevilla’da yaşadım, Fas’a da gittim. Müziğimdeki Fas etkisi buradan geliyor.

 Bildiğim kadarıyla anneniz şarkı sözleri yazıyor. Annenizin müziğiniz üzerindeki etkisinden söz eder misiniz?

Çoğu zaman kendi hayatımdaki anlamını çıkarmamın zaman aldığı sözler yazıyor. İlk başta çözemesem de zaman geçtikçe ne demek istediğini anlıyorum. Bazen de öyle sözler yazıyor ki, melodiyi duyar duymaz anlamını içimde hissediyorum. Yaşadığım şeyleri yaşadığı için kendimle gerçekten özdeşleştirebildiğim sözler yazıyor.

 Albümünüzde annenizin sizin için yazdığı bir şarkı var mı?

Evet, ‘Roza’ isimli şarkının sözlerini o yazdı. Bestesini de Joe ile birlikte yaptık.

 Ladino konuşabiliyor musunuz? 500 yıllık bu melodileri ve şarkı sözlerini söylemek sizin için ne ifade ediyor?

Ladino konuşmayı bilmiyorum. 500 yıllık bu besteleri ve şarkı sözlerini söylemek benim için onlara yeniden hayat vermek gibi. Türkiye’deki Sefarad Yahudilerinin içinde hâlâ bu dili konuşanlar olduğunu bilsem de, artık bu dil çok fazla konuşulmuyor. Ladino şarkılar  söylediğimde kendimi şarkıdaki karakterlerle özdeşleştirebiliyorum ve onlar  gibi hissediyorum. Bu, zamanda yolculuk yapmak gibi. Bu müziği dinleyiciler için ulaşılabilir kılıyorum. Bir melodiyi duyduğumda bana verdiği his peşimi bırakmıyor, aklımdan çıkmıyor. Bunun sonucunda bestelediğim şarkılar bazen eskilere çok benziyor, bazen de yepyeni melodiler çıkabiliyor. Böylece eski ve yeniyi harmanlıyorum. Şarkıları İbranice yazıyorum. Daha sonra Ladino’ya çevriliyor.   

 Bu müziklere ev sahipliği yapan Endülüs’te yaşadınız. Burada ne gibi deneyimler yaşadınız?

O kadar çok deneyimim oldu ki... Sokaklardaki portakal ağaçlarının baharda çiçek açtığı zamanki kokusundan tutun, insanların çok canlı ve açık olmasına kadar, oradaki hayatımla ilgili her şey benim için çok büyük ilham kaynağı oldu. İnsanların yaptığı esprileri İspanyolca öğrenmeden önce bile hemen anlıyordum. Orası evim gibiydi. Fas ve Arap etkisi Endülüs’ün güzelliğine güzellik katıyor. İslam etkisi olmayan bir Endülüs, bence Endülüs değildir. O kadar büyüleyiciydi ki, neredeyse her gün sarayın bahçelerinde veya eski Yahudi mahallesinde ilham almak için yürüyüş yapıyordum. Yaptığım şarkıların bazıları orada yaşanmış hikâyeleri anlatıyor. Mesela bir şarkımı Sevilla’da 400 yıl önce yaşamış Shoshana adlı Yahudi bir kadının hikâyesi üzerine yazdım. Shoshana, Hıristiyan bir adama âşık olmuş ve o dönemde bu, bir ihanet olarak nitelendirildiğinden Shoshana’nın ailesi öldürülmüş. Ve sonrasında Shoshana  çok mutsuz bir hayat yaşamış. Bu yaşananlar unutulmasın diye öldükten sonra kemiklerinin yaşadığı yere konulup herkes tarafından görülmesini istemiş. Bu olay hâlâ Sevilla’da unutulamayan kötü bir hikâye olarak turistlere anlatılmakta. Hatta Shoshana’nın yaşadığı sokak Calle Shoshana olarak isimlendirilmiş. Annemin de adı Shoshana olduğu için kendimi bu hikâyeye oldukça yakın hissettim. Çok trajik bir olay olduğundan beni çok etkiledi ve son albümümdeki şarkılarımdan birini Shoshana için yazdım.

 Müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

Müziğim köklerimin hikâyesini anlatıyor. Özellikle annemin Fas bölgesinden gelen kültürel mirası beni çok etkiledi. Aslında müziğimi aile hikâyem olarak da tanımlayabiliriz. Bazı şarkılarım yıllar önce yaşanmış öyküleri anlatırken, bazıları da oldukça kişisel.

 Türkiye’deki dinleyicileriniz ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de konser vermeyi seviyor musunuz?

Türkiye’deki dinleyicileri çok seviyorum. Türk insanı ve dinleyicilerim çok sıcak kanlı insanlar. Onlardan hep olumlu, güzel mesajlar alıyorum. Türkiye’de konser vermek için her seferinde sabırsızlanıyorum. Burada eskiden çok büyük bir Sefarad topluluğu olduğunu biliyorum. Ve hâlâ sayıları eskisi kadar olmasa da burada yaşıyorlar. Bu da beni çok heyecanlandırıyor. Şarkılarımın bazılarına bu topraklar ev sahipliği yapıyor.

 

 Çalışmakta olduğunuz yeni projeleriniz var mı?

Bu ay beş farklı kültürü barından ‘Beyond’ adında bir CD çıkardık. Ben, Sefarad Yahudi kültürünü temsil ediyorum. Suriyeli, Nepalli, Hindu, Hıristiyan şarkıcılar da yer alıyor. Tina Turner da bize bu albümde eşlik etti. Ocak ayı boyunca Endülüs İsrail Orkestrası ile konserlerim olacak. Ayrıca Piutim liturjik Fas Yahudi müziği öğreniyorum. Sol Hachuel için bir şarkı söyleyeceğim. Sol Hachuel Fez’de 300 yıl önce idam edilmiş Yahudi bir kadın. Döneminin en güzel kadınıymış ve Müslüman vali kendisine âşık olmuş. Vali, Hachuel’in Müslüman olmasını istemiş ancak Sol Hachuel bunu kabul etmemiş. Sonrasında da idam edilmiş. Bir diğer rivayete göre ise Müslümanlar din değiştirmek istemeyenleri idam etmiyorlarmış, ama Sol Hachuel’in Arap bir arkadaşı, Sol’un din değiştirdiğini ve Müslüman olduğunu söylemiş. Ancak genç kadın inkâr edince İslam dinine ihanet ettiği düşünüldüğü için idam edilmiş. Bugün hem Müslüman hem de Yahudiler Sol Hachuel’in mezarını ziyaret ediyorlar. Bu hüzünlü hikâyeyi anlatan ‘Sol La Tsadika’ şarkısına üçüncü albümümde yer verdim. İstanbul’daki Zorlu Performans Sanatları Mix Festival kapsamındaki konserimde de bu şarkıyı söyleyeceğim. Ayrıca büyük büyükannem Ester, daha önce bahsettiğim sözlerini annemin yazdığı ‘Rosa’ isimli parçayı, liturijik Fas şarkılarını söyleyeceğim. Son olarak da ‘Abre tu puerta cerrada’ gibi çok bilinen geleneksel Sefarad şarkıları da seslendireceğim. Normalde bu kadar bilindik Sefarad şarkılarını söylemeyi tercih etmiyorum ancak burada yaşayan Sefarad dinleyicilerim özellikle bunları söylememi istiyor.