Rafael 62 yaşındayken bir gün acı gerçekle yıkılır. Doktorlar ona kalın bağırsağında kötü huylu bir tümör tespit edildiğini ve acil ameliyata alınacağını sonrasında da zor bir sürecin onu beklediğini söylemişlerdir.
Rafael deniz kenarında bir bankta oturur. Tüm yaşamı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer. O, çok hayat dolu biridir. Çoğu sabah erkenden kalkıp balığa çıktığı, tenis oynadığı, koşuya gittiği, arkadaşlarla dolu dolu geçirdiği tüm güzel anıları bir bir canlanır gözünün önünde. Artık bunlara elveda deme vakti gelmiştir. Ertesi gün büyük bir ameliyata girecektir. Oldukça tedirgin olarak evine gelir. Önce tüm sağlık dualarını eder. Ardından yatma duasını da ederek uykuya dalar. Rüyasında tam 42 senedir görmediği Bay Salvator’u görür.
Rafael, henüz daha genç bir delikanlı iken boş vakitlerinin bir kısmını hayır işlerine adamış biridir. Babası ona, “İyilik yap karşılıksız. Hasta ziyaretini ihmal etme. Dul, yetim varsa onları sevindir. Bu dünyada yapabileceğin her türlü mitsvayı (sevabı) topla. Allah yapılan iyilikleri mutlaka bir gün mükâfatlandırır. Sen unutursun yaptığını ama O asla unutmaz” demiştir. Rafael de kendine bir ihtiyarlar yurdu seçer. Genelde ziyaretçisi olmayanları belirler ve onlarla sohbet eder, dertlerini dinler. Bir gün bir odadan geçerken içerde yüz ifadesinden acı çektiği belli olan bir adam görür. Ona yardım etmek ister. Adam, “Nasıl söyleyeceğim bilemiyorum ama birkaç gündür büyük tuvalete çıkamıyorum ve bu yüzden de tüm vücudumda ağrılar oluştu. Tahammül edemiyorum” der. Rafael koşarak durumu oranın yetkilisine bildirir. Yetkili, “Onun iki oğlu ve yurt dışında bir kızı var. Biz oğullarını bilgilenirdik ama anlamıyorlar. Buyurun siz da konuşun” der. Rafael hemen arar. Oğullarından biri, “Biz o yurda bir servet ödüyoruz. Onlar yollayacaklar” diyerek topu ihtiyarlar yurduna atar. Rafael, acı çeken yaşlı adama dayanamaz. Hemen bir ambulans çağırır. Hastanede acil müdahale yapılır. Doktor yanına gelir: “Çok çok ayıplıyorum sizi genç adam! Bir gün daha geç getirseydiniz babanızı kaybederdik. İnsan bunu babasına nasıl yapar?” diye hışımla sorar. Rafael onun babası olmadığını açıklar ama oldukça yüklü bir fatura ödemek zorunda kalır. Durumu ihtiyarlar yurdundakilere anlatır ve oğullarının oldukça varlıklı insanlar olduğunu öğrenir. Onları tekrar arar, “Babanız bir gün daha geç kalsaydı bu dünyaya gözünü yumacaktı. Bu parayı bana ödemeniz lazım” diye açıklar. Ancak oğulları hâlâ yurdu suçlarlar. Rafael parayı alamayacağını anlar. Birkaç ay sonra yine Mösyö Salvator’u o halde görür. Bir an bile düşünmeden onu tekrar hastaneye yetiştirir. Bu birkaç kere daha yinelenir. Bir gün Mösyö Salvator hastaneye giderken ambulansta Rafael’in elini tutar; “En zor olanı da bu biliyor musun? Evlatların varken başkalarının sana destek olması, kalabalıklar içinde yapayalnız olmak gibi. Sen bir meleksin, oğlum. Sana oğlum diyorum çünkü bana gerçek evladım gibi davrandın. Tanrı sana, bana yaptığın iyilikleri kat kat ödesin. Şunu bil ki sen de bundan sonra benim bir oğlumsun. Elimden gelebilen ne varsa senin için yapacağım ve seni asla unutmayacağım” der. Bir gün Rafael’i bir adam arar: “Ben Bay Salvator’un damadıyım. Bizim olaylardan şimdi haberimiz oldu. Eşimle yurt dışındaydık. Kayınpederimi tam beş kere hastaneye kaldırmış, tüm masraflarını ödemiş ve onun hayatını kurtarmışsınız. Size minnettarız. Tüm masrafları öğrendik. Size bu parayı ödeyeceğiz. Onu da yanımıza alacağız. Artık o da bizimle yurtdışında yaşayacak. Her şey için de sonsuz teşekkür ederiz” diyerek tüm masrafları ona geri öder ve bu hikâye de orada kapanır. Ondan sonra bir daha ondan haber almaz.
Şimdi o Mösyö Salvator seneler sonra rüyasına girmiştir: “Merak etme oğlum. Tanrı’nın büyüklüğünü görüyor musun? Yıllar önce kalın bağırsaklarımda olan problemimde kaç kere sen bana hayat vermiştin. Tam 42 yıl sonra bu yaptığın iyilik sana aynı noktadan geri dönüyor. Şimdi senin de kalın bağırsaklarında sorun var. Benim acı çektiğim yerle aynı bölge. Mucizelere hazırlıklı ol. Yarın her şey çok güzel olacak” der ve Rafael kan ter içinde uyanır. Bu rüyanın çok etkisinde kalır. Ertesi sabah ameliyata girer. Gözünü açınca doktorlar “Bu bir mucize. Tümörlü kısım kalın bağırsağınıza geçmemiş. Onu çıkardık. İki güne taburcu olup eski sağlıklı yaşamınıza dönebilirsiniz. Bu hastalığı böyle mucizevi atlatabilmek için ne yaptınız? Sağlıklı beslenme, spor herhalde cevabı. Ne yaptıysanız, büyük sırrınız neyse devam” diye müjdelerler.
‘Er ya da geç Tanrı iyilikleri ödüllendirir. Hep iyilik yap canım oğlum’ diyen rahmetli babasının özdeyiş niteliğindeki sözlerini anımsar Rafael, artık gözyaşları bir şelale gibi hızla akmaya başlarken bir yandan da ağzından: “Şükürler olsun sana Yüce Tanrı’m” diye dualar ederken...
Bu hafta sizlere aktardığım bu öykü gerçek bir yaşam hikâyesidir.
Bazen yaptığımız iyiliklerin karşılığını alamamaktan şikâyet ederiz. Ancak tüm inancımızla bilmeliyiz ki, Tanrı ne iyiliği ne de kötülüğü unutmaz. O yüzden doğru yoldan ayrılmamalı ve iyilik yapma hanemizin niceliğini sürekli ivme katarak arttırmalıyız.