Neden Baba Sahne? “Ben düşlerini, hayallerini, heyecanlarını ve ömrünü bir fikir, bir hedef, bir misyon uğruna yaşayan insanların çırağıyım. Ve ben, babasını erken kaybetmiş çocuklardan sadece biriyim; benden çok var. Babasını kaybetmese de öksüz kalıyor insan bu memlekette! Kızan, karışan, sinirlendiren, koruyan, sarılan, özlenen ve manası yokluğunda daha çok anlaşılan kişiyi, yani babayı arıyor hep insan. O yüzden “Baba Sahne”! Ama baba deyince, zannetme ki ille de erkek... Bize daha nice Afife Jale, Macide Tanır, Yıldız Kenter, Suna Pekuysal, Nisa Serezli, Adile Naşit, Gülriz Sururi, Gönül Ülkü lazım. Bir erk ya da cinsiyet meselesi değil, gönül meselesi. Bir aktörü, öksüz bırakmayacak tek şey sahnesi...
Şevket Çoruh (Ayşe Arman’la söyleşisinden)
Bahariye Caddesinden Rexx sinemasına sapan Sakız Gülü Sokağa girer girmez, sağdaki ilk pasajdan girilen No. 31/37’deki mekân ilk inşa edildiğinde müteahhidi Mustafa Ekşioğlu, tapuya tiyatro olarak kaydettirmiş. İlk kez 1967 yılında Yıldırım Önal Özel Kadıköy Tiyatrosu adıyla açılmış. Ardından Abdurahman Palay, Nezih Tuncay, Ani & Çetin İpekkaya gibi ustalar sahne almış. Sonraları sinema, atari salonu ve oyun alanı olarak kullanılmış.
27 Mart 2015 ‘Dünya Tiyatro Günü’nde, yıllardır tiyatro açmayı hayal eden Şevket Çoruh, harabe hâlindeki mekânı satın almış; iki yıl süren zorlu inşaat sürecinin sonunda, asıl yapım nedeni olan tiyatroya dönüştürmüş.
Çoruh, tutkunu olduğu klasik otomobilleriyle gayrı menkullerini satarak, üzerine bir miktar kredi çekerek, hiçbir kurum ve kuruluştan yardım almadan, kendi imkânları, eş dost hısım akraba ve kimi meslektaşların desteğiyle Baba Sahne’yi yoktan var etmiş.
İlk rölöve çizimlerine uygun olarak aslına dönüştürülen Baba Sahne, tamamının sahneyi rahatlıkla görebildiği 236 izleyicilik kapasitesi, iki fuaye alanı, kafetaryası, özenli teknik alt yapısı, havalandırma sistemi, (PA) ses sistemi, ışık sistemi ve ekipmanıyla güzeller güzeli bir klasik tiyatro, bir mücevher kutusu.
Şevket Çoruh’un daima rahmet ve sevgiyle andığı ustasının adını verdiği Baba Sahne Savaş Dinçel Salonu 1 Nisan 2017 tarihinde, Savaş Dinçel’in 75.doğum gününde açılmış.
Girişte tiyatromuza hizmet vermiş, çoğu ne yazık ki artık aramızda olmayan sanatçıların resimlerinin yer aldığı ışıklı panoyla Çoruh sadece Dinçel’e değil tiyatromuzun tüm geçmişine de saygılarını sunmakta.
Topluluğun kendi oyunlarıyla birlikte çok sayıda konuk topluluğun oyunlarının da izlenebildiği Baba Sahne’nin, teknik olanaklarından dolayı sadece tiyatro olarak değil, konser mekânı olarak da işlevi var. Onlara iyi yolculuklar der, başarılarının daim olmasını dilerim.
Baba Sahne’nin açılış oyunu ‘Bir Baba Hamlet’
“Ha unutmadan, çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda!”
Kalaslarından dekor, heveslerinden oyun yapmak üzere yola çıkmış, özgüvenleri tavana vurmuş iki cüretkâr ve şuursuz oyuncu, başka kimseye ihtiyaç duymadan, Shakespeare’in başyapıtı ‘Hamlet’i oynayabileceklerini düşünmüşlerdir. İki şaşkın cansiperane bir cesaretle seyircinin önünde buna yeltenirler ama kısa sürede temsil can havline dönüşür. Biri, oyunculuk için istediği ortamı bulamadığı anlaşılan kurama meraklı Shakespeare uzmanı gibi davranan yarım porsiyon aktör; diğeri de şarkı söyleme hevesiyle sürekli müzikallerden dem vuran bir şaşkın... Hiç değilse kimin hangi rolü oynayacağını önceden belirlemiş olsalardı!
Yine de, ah ile vah ile yürüyen, sık sık tökezleyen oyunu, doğaçlama ve fantezilerle, seyircinin gereken yerlerde verdiği destekle tamamlamayı başarırlar… Oyun sona erdiğinde, ölmesi gereken herkes bir biçimde ölmüş; hatta şarkı söyleme heveslisi olan, iki arada bir derede müzikal starı olma ihtiyacını bile gidermiş…
1971 doğumlu Alman yazar yönetmen Sebastian Seidel, ‘Hamlet For You’ adlı oyununda bir yandan komik olanın tadını çıkarırken; bir yandan da tiyatro yapma aşkının baş döndürücü güzelliğine ve aptallaştırıcı büyüsüne ayna tutuyor… ‘Bir Baba Hamlet’ olarak sahneleyen Emrah Eren, zaten günümüz dünyasına uyarlanmış olan metnine, dozunda otorite ve iktidar konusunda dokunuşlarla evrensel, bu toprakların tiyatro geleneğine de göz kırpan muzırlığıyla bizden bir oyun oluşturuyor.
Barış Dinçel’in sahne ve kostüm Yakup Çartık’ın ışık tasarımları, Can Şengün’ün müzikleri, Işıl Zeynep’in hareket düzeni ve Deniz Özmen’in eskrim koreografisi çok başarılı. Ancak, oyunun asıl yükü iki oyuncusunun omuzlarında.
Şevket Çoruh ve Murat Akkoyunlu, meddah ve orta oyunu geleneğinden de beslenen bir oyunculuk altyapısını zekice kullanarak, bu müthiş eğlenceli parodiye çağcıl bir yorum getiriyorlar. Güldürürken düşündüren, oyun boyunca da kahkahalarla izlenen müthiş bir ikili oluşturmuşlar. Anlatılması yeterli değil, müthiş keyifle izlenmesi gereken bir çalışma. İlaç gibi bir oyun. Hele hele, çok az güldüğümüz bu zamanlarda çok iyi geliyor. Kaçırmayın.
Ocak’ta Baba Sahne’de.
Baba Sahne’nin yeni oyunu ‘Kanlı Komedya: Caligula’
“Siz ne kadar korkak, ikiyüzlü, çanak yalayıcı, şerefsiz, (…) yaratıklarsınız ki, benim bunca zulmüme, haksızlığıma, keyfiliğime tahammül ediyorsunuz. Karşı durmuyorsunuz. Başkaldırmıyorsunuz!”
Roma İmparatoru & Sezar Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus (Caligula)
General Germanicus’un oğlu, Augustus’un evlatlık torunu, Tiberius’un yetiştirmesi Caligula, MS 37 -41 yılları arasındaki kısa iktidarında, ensestten pedofiliye uzanan sapkın cinselliği, acımasızlığı, kötücüllüğü, cinayet ve işkence yapma tutkusuyla tarihin en insafsız tiranlarından biri olarak isim yapmıştır. Ahlaksızlığı siyasal yaşamın içine katan, cumhuriyet ve demokrasi ile alay eden, halkını aşağılayan Caligula’nın, sevgili atı İncitatus’u Senato’ya konsül yapma yürekliliğini ve başarısını gösterdiğinde hiçbir tepki ile karşılaşmadığı rivayet edilmektedir.
1936 Bulgaristan doğumlu Stefan Tsanev, gazetecilik, dramaturgi ve hukuk öğrenimi görmüş, neredeyse tüm Avrupa dillerine çevrilmiş15 şiir kitabı ve dünyanın birçok ülkesinde sahnelenmiş 20’den fazla oyun yazmıştır. ‘Jean Darc’ın Öteki Ölümü’, ‘Socrates’in Son Gecesi’ ve ‘Bütün Çılgınlar Sever Beni’ yakın zamanlarda bizde de sahnelenmiştir.
Yergi ve taşlamalarıyla, özgürlüğe karşı olan tüm toplumsal yapılarla dalga geçen sivri dilli Tsanev’in oyunlarının çoğu, birey ile devlet / iktidar arasındaki gerilimi konu alır. ‘Kanlı Komedya: Caligula’sı Albert Camus’nün ‘Caligula’sından hem daha gerçekçi, hem de daha hınzır bir oyun.
Ragıp Yavuz, metni eline aldığında Tsanev’in mesajını yoğun bir Latince aracılığıyla verdiğini fark ederek, yazarın da onayıyla, yeniden yazarcasına bir dramaturgi çalışması yapmış. Oyunu sahnelerken, halkın suskunluğunu, tepkisizliğini, her türlü zorbalığa boyun eğmesini ve bunu kanıksamasını temsil eden Marcus Lepidus Mnester adlı dilsiz trans sanatçıyı Ecem Üstündağ’a yorumlatarak, sorunun eşcinsellik değil, zorbalık ve zorbalığı kabullenme olduğunun altını çizmiş. Özgün metinde yer almayan İncitatus’u da dansçı olarak (Pınar Coşkun) sahneye çıkartmasıysa çok parlak bir fikir. Konuşmasız karakterleri canlandıran ve ilk kez sahneye çıkan her iki genç oyuncuyu da çok başarılı bulduğumu hemen söyleyeyim.
MS 41 yılında, amcası Claudius şöyle seslenir İmparator Caligula’ya: “Roma Cumhuriyeti’ni hatırlayanlar çoktandır toprak oldu; sonradan doğanlar cumhuriyetin, demokrasi denilen şu şeyin ne olduğunu bile bilmiyorlar, çünkü bütün tarihler çarpıtıldı, bütün kitaplar sansürlendi; demokrasi ve cumhuriyet kelimelerinin üstü çizildi, silindi; bu iki kelime artık dilimizde yer almıyor; halk, zorbalıktan başka bir şey bilmiyor; zorbalıkla emzirildiğinden, zorbalığa anası gibi alışmış ve o yüzden bütün bunları çekiyor; hayır, hayır, çekmiyor, normal hayatını yaşıyor, bunu normal kabul ediyor, hatta hoşuna gidiyor, çünkü başka bir hayat bilmiyor...”
Stefan Tsanev’in oyunu, halkın suskunluğuna isyanı öldürülme özlemine dönüşmüş olan Caligula’nın, halka verip veriştirerek, harekete geçirmek için her türlü hakareti, her türlü kışkırtmayı denemesiyle başlıyor. Oyun boyunca, dünyanın en tepkisiz halkından tepki bekleyerek, tepki uyandırabilmeyi umarak acımasızlığını daha da uç noktalara taşıyacaktır…
Ragıp Yavuz’un politik bir metni soluk soluğa izlenen üst düzey bir tiyatro olarak yönettiği oyunda sahne ve kostüm tasarımı Barış Dinçel, ışık tasarımı Yüksel Aymaz, müzik Can Şengün, koreografi Yasemin Gezgin, görsel efekt tasarımı Berkay Yiğitaslan’a ait. Caligula’yı Ahmet Saraçoğlu, Claudius’u Levend Öktem canlandırıyor.
Halkı tetiklemek için çılgınca çaba gösteren Caligula’da Ahmet Saraçoğlu her türlü övgünün üstünde. Oyun boyunca Caligula’yı destekler ve uyarırken, sinsi sinsi imparatorlukta sıranın kendisine gelmesini bekleyen Claudius’da yılların oyuncusu Levend Öktem çok iyi. Finalde, Caligula’nın öldürülmesini beklerken, heyecanı, yüz ifadesi, iyi oyuncu ile büyük oyuncu arasındaki farkın göstergesi. Salonu Roma’ya dönüştüren mizansende, biz seyirciler hemen M.S.41’in Romalılarıyla özdeşleşerek, halkın umursamazlığını, duyarsızlığını, kanıksamışlığını bayağı başarıyla verdik. Makineli tüfek gibi yüzümüze takır takır fırlattığı küfürlere tepki göstermek bir yana, sonunda koyunlar gibi Caligula’yı ayakta da alkışladık!
Yılın izlenmesi şart, en önemli oyunlarından biri. 7, 21 ve 28 Ocak 16.00’da, 8, 22, 27 Ocak 20.30’da Baba Sahne’de. İyi seyirler dilerim.