Yahudilerin kötü olduğuna dair o kadar çok yazı, kitap, paylaşım var ki etrafta. Bir Yahudi ile karşılaştığı zaman, biraz tanımaya başlayınca ve karşısındakinin aynı kendisi gibi biri olduğunu görünce şaşırıyor.
Yeni yıldan bir gün önce, eşimle beraber 3 ve 5 yaşlarındaki kızlarımızı bir çocuk tiyatrosuna götürmeye karar verdik. Tiyatro, uzun zamandır yolumuzun düşmediği bir alışveriş merkezinin içindeydi. Sanırım son dönemlerde pek de rağbet görmeyen bir alışveriş merkezi durumuna düşmüş. Oldukça boştu. Tiyatro öncesinde karınlarımızı doyuralım dedik ve ilk gördüğümüz restorana oturduk. Bir kebap restoranıydı tercihimiz. Köklü, uzun zamandır var olan kebapçılarda, işini bilen, deneyimli, orta yaş üstü şef garsonlar bulunur. Ağır beyefendi tavırlarıyla müşteriyi buyur eder, restoranı babacan tavırlarla çekip çevirir, garsonlara “gel oğlum”, “hadi oğlum” diye hitap ederler. Tam da böyle bir beyefendi bizi tüm kibarlığıyla karşıladı. Restoranda başka bir misafir olmadığı için sanırım, sohbet etmek için masamıza yanaştı. Kızlarla şakalaşmalarının ardından “Arzunuz, tabi efendim, hayhay efendim...” ile sohbete başladı.
Eşim merak ile “Ne kadar boş bu alışveriş merkezi, hep böyle mi?” diye sordu. Bu yazıyı yazma kararım işte bu soru ve ardından gelen cevap ile başlamış oldu.
“BİZE ÖYLE ÖĞRETİLDİ”
Şef garson, “Burada kiralar çok yüksek. Her yer kapatıyor. Bu alışveriş merkezinin başında 70 küsur yaşlarında bir Yahudi var. E tabi para yiyecek. O yüzden kiraları indirmiyor.”
“Yahudi olduğu için mi kiraları indirmiyor? Niye öyle söyledin?” diye sordum.
Şef garson, “Hani biz Müslümanlar, Yahudileri sevmeyiz ya” dedi.
“Müslümanlar, Yahudileri sevmez mi? Niye? Ne var Yahudilerde?” diye sordum.
Şef garson, “Bize öyle öğretildi” dedi.
“Yanlış öğretilmiş size… Basında da öyle yansıtılıyor ama doğrusu öyle değil. Bu ülkede kaç yüzyıldır Yahudi yaşıyor biliyor musun? Bak, mesela biz de Yahudi’yiz. İyi de bir aileyiz” dedim kızlarımı ve eşimi göstererek.
Garson, “İsrail - Filistin olayı da var” dedi.
“İsrail ve Filistin’in sorunlarını tüm Yahudilerden mi bileceğiz?” diye sordum.
Şef garson, “Estağfurullah. Ben önce insana önem veriyorum tabi ki” dedi. Ardından bir İsrailli ile yaşadığı sorunu anlattı. “Turizm sektöründen geliyorum. Daha önce bir otelde görevliyken yaşlı bir İsrailli müşterimiz geldi otele. Herhalde hasta olduğu için küçük abdestini tutamıyordu. Oda kötü kokuyordu. Ben de kendisini bu konuda uyardım. Uyarmamın ardından İsrail konsolosluğunu arayıp odasından para çalındığını söylemiş” dedi.
“O günden sonra Yahudilerden nefret etmeye mi karar verdiniz?” diye sordum.
Şef garson, “Yok canım. Farklı Yahudi tanıdıklarım da oldu. Bir başka İsrailli tanıdım. Bana bildiğim birçok şeyi o öğretti. Ayrıca bir dönem Etiler’de çalışırdım. Çalıştığım yere birçok Yahudi gelirdi. Hep düzgün ödeme yaparlardı. Dürüsttüler” diye cevap verdi.
Tam bu esnada bir arkadaşımdan telefonuma mesaj geldi. Mesaja göz ucuyla baktım. Kitapçıda bir kitap görmüş, resmini çekip göndermiş. Çetin Acar’ın yazdığı ‘Şeytanın Çocukları’ isimli bir kitap. Kitabın ön yüzünde koskocaman 6 köşeli Davud yıldızı var. İçinde Thedor Herzl’in resmi ve Herzl’in şu lafı yer alıyor: “Bazel’de ben Yahudi Devleti’ni kurdum. Beş yıl içinde belki amma elli yıl içinde muhakkak herkes bu devletin kurulduğunu görecektir.”
“YAHUDİ DEME…”
Şef garson biraz da sohbeti yumuşatmak amacıyla, “Yahudiler belli dönemlerde yoğurt yemez, değil mi?” diye sordu. “Daha dindar Museviler yoğurt yerler ancak et ile beraber yemezler” diye özet bir açıklama ile cevapladım sorusunu.
Şef garson; “Hah şimdi oldu. Yahudi deme, Musevi de” diye uyarıda bulundu.
Kendisine “Niye? Yahudi veya Musevi. Aynı insanlar” dedim.
Şef garson, “Yok sen Yahudi deme, güzel değil” dedi.
Sadece gülümsedim.
Bu, biz Türkiye Yahudilerinin ara ara gün içinde karşılaşabileceği bir diyalog. Türkiye’de yaşayanların çok büyük bir bölümü Yahudileri ‘kötü’ hatta ‘öcü’ olarak tanıyor. Yahudileri, Müslümanların düşmanı olarak görüyor. Ancak genelde bir Yahudi ile tanışmamış. Tanışma şansı olmuşsa bile, genelde konu para ile ilgili olunca, karşısındakinin Yahudi olduğu dikkatini çekmiş. Yahudilerin kötü olduğuna dair o kadar çok yazı, kitap, paylaşım var ki etrafta. Bir Yahudi ile karşılaştığı zaman, biraz tanımaya başlayınca ve karşısındakinin aynı kendisi gibi biri olduğunu görünce şaşırıyor. Hatta bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünüyor. Bu bit yeniğini ‘Yahudi / Musevi’ kelimeleriyle çözebiliyor. “Yahudi kötüdür, iyiyse Musevi’dir” diye düşünüyor.
Yahudilerin günümüzde Türkiye’de sadece İstanbul ve İzmir’de yaşadığı, Anadolu’da hemen hemen başka hiçbir yerde yaşayan Yahudi kalmadığı, 16-17 milyonluk İstanbul’da sadece 15-16 bin, 3 milyonluk İzmir’de sadece 1000 Yahudi kaldığı düşünülürse ve bu kadar az nüfuslu bir topluluk hakkında her gün “öcüdür, kötüdür, aramızdalar ama gizleniyorlar. Kriptolar, dönmeler, bizi kandırıyorlar” gibi yazılar yayınlanırsa Türkiye’deki insanların büyük bölümünün biz Yahudileri ‘kötü insanlar’ olarak tanımaları normal değil mi?
Uygar ve güçlü bir ulus olmak için, farklılıkları görmeden, el ele tutuşarak ileriye doğru beraber adımlar atmak gerekiyor. Söyleyin lütfen, Türkiye daha ‘azınlık’ kelimesini günlük hayatından atamamışken, yüzyıllardır kendisinin parçası olan toplulukları misafir sayıp ‘öcüymüş’ gibi görürken, bu iş nasıl olacak?