Bu hafta çok değerli Rav’ımdan yeni duyduğum kendi algıma göre harmanlayıp yorumladığım bir yaşam öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim.
Davit, çok başarılı, maddi olarak oldukça güçlü biridir. En büyük tutkusu ise senelerdir biriktirdiği saat koleksiyonudur. Bir gün yabancı bir saat görür ve aklı başından gider. Araştırır. Oranın telefonunu bulur. Satıcı, “Bu, çok değerli bir parçadır ve fiyatı da elli bin dolardır ama her kuruşuna değer” diyerek başladığı ürünün özelliklerini sayar da sayar. Davit çok etkilenir. Hemen siparişi verir. Satıcı, “Bir hafta içinde bu çok değerli ürün ülkenizdeki bayiye teslim edilecek, sizi arayacaklar” diye açıklar. Davit, oldukça heyecanlıdır. Yerinde duramıyordur. Nihayet beklediği telefon gelir. Saati gelmiştir. Ardından bir telefon daha alır. Bu da küçük bir çocukken onu eğiten Amore’sindendir (Öğretmeni). Adam, “Davit zor durumda kalmasaydım seni aramazdım. Dün büyük bir yangın çıktı ve beş çocuklu bir ailenin evi tamamen yandı. Sokakta kaldılar. Evin sıfırdan yapılması için 100 bin dolara ihtiyaç var. Tabii ki senden böyle bir şey istemiyorum. Tanıdığım varlıklı ve senin gibi vicdan sahibi, iyiliksever kişileri arıyorum. Herkes ne kadar verebilirse toparlayıp bu insanlara yardım bulmaya çalışıyorum. Ne verebilirsen” diye belirtir. Davit telefonu kapatır ve düşünmeye başlar. “Allah beni bir saate 50 bin dolar verebilecek kadar güce layık gördü, ama bu kuvvetin hiçbiri benim değil. Hepsi O’nun. Şimdi ben o saati taksam ne olur, takmasam ne olur. Zaten bir sürü saatim mevcut. Beş yavrunun sokaklarda kalmasından daha mı değerli? Schindler’s List filmindeki adamı anımsıyorum. Savaş sonrası nasıl da cinnet geçirmişti. ‘Neden yüzüğümü, saatimi satıp daha çok insanın hayatını kurtarmadım ki Nazilerin zulmünden?’ diyerek feryat etmemiş miydi?” diye düşünerek kararını verir ve aynı zamanda iş ortağı olan kardeşini arar. Durumu ona da anlatır. Kardeşi, “Sen ne kadar veriyorsan aynısını benim için de yolla” deyince Davit’in içini bir huzur kaplar ve öğretmenini arayarak hemen tüm parayı kardeşiyle beraber yollayacaklarını söyler. Verdikçe asıl alan olduğunun bilinciyle hiç bir üzüntü duymadan bayiyi arayıp saati almaktan vazgeçtiğini açıklar.
Aradan dört sene geçer. Ülkesinde büyük bir yangın gerçekleşir. Birçok yerde aynı anda yangınlar çıkar. Davit iş gezisindeyken bu yangından onun muhteşem villası da nasibini alacaktır. Ertesi gün yangın söndürülür ve inanılması güç bir görüntü ortaya çıkar. Yangın o sokaktaki tüm evleri küle çevirmiş ama tam Davit’in villasında durmuştur. Ne bahçesindeki ağaçlar ne de çimenler, çitler damla hasar görmemişlerdir. Sanki evin üstünde koruyucu bir fanus evi her türlü kötülükten korumuştur. Tüm gazeteler bu olaydan bahsederler. Davit kendisiyle konuşan gazeteciye şunu söyler, “Küçük bir çocukken çok yoksuldum. Okumak için part- time bir iş bulmalıydım. Günlerce iş aradım. Sonra bir teklif geldi. Okulun yakınında bir lokal çok müşterisi olduğunda beni çağıracaktı. İlk telefon hemen geldi. Çalıştım ve ertesi akşam tekrar çağrıldım ve üçüncü gece de oradaydım. Sevinçten uçuyordum. Ancak ardından telefonlar kesildi. Birkaç hafta sonra yine sıkıntıdaydım. Bir bankta oturup kara kara düşünürken önümden bir dilenci geçti. “Sanki ben çok zengindim de yardım edecektim” diye düşündüm. Dilenci “Çok açım” deyince cebimde son kalan 10 doların 5’ini hiç düşünmeden ona verdim. Beş dakika geçmeden lokalden telefon geldi. O gece özel bir geceydi ve tam 50 dolar, verdiğimin 10 katı kadar para kazandım. Bu bir tesadüf değildi. Farkındalık dedikleri bu olsa gerekti. İşte o an hayat felsefemi oluşturacak öğretiyi yaşamıma alıverdim. Ne kazandıysam bir kısmını bağışladım. Verdikçe kazancım katlandı ve bugünlere geldim. İlerde travmalarını atlatamayacakları durumlara sokmadan, kimseyi rencide etmeden, gerçekleştirdim bu yardımı. Verin ama bunun gücü egonuzdan gelmesin. Kaynağınız Tanrı katından olsun. İhtiyacı olanları kollayın. İnsanlar sizi konuşsun diye yapmayın. Mucizeler işte aynen burada yaşandığı misalde her an hayatımıza girebilir sadece ve sadece inanmaktan ve sizi kötülüklerden koruyacak sihirli iksir olan sadaka vermekten, usulünce yardımlaşmaktan vazgeçmediğimiz sürece.”
İnsan hayatı bir anda hem pozitife hem de negatife dönüşebilmektedir. Hepimizin her an yaşadığı birçok olayda gözlemlediğimiz gibi hayat bizi bir anda dar engebeli yollara götürebiliyor. “Olumsuzluklardan nasıl korunacağız? Ne yapmalıyız?” derseniz elimizden gelebilecek birkaç basit sihirli merhem var kanımca. Büyüklük yapmayarak gücümüzü daima iyiye kullanabilirsek, kimseyi küçük düşürmez paranın asıl sahibi olmadığı bilincine sahip olabilirsek, birbirimizi desteklersek Tanrı da bizi bir babanın kollarındaymışız gibi sever kollar ve her türlü kötülükten aynen buradaki fanus misali korur.