‘Türkiye’de Yahudi Olmak: Bir Deneyim Sözlüğü’ Türkiye’de Yahudi olmanın yerleşik ve egemen anlamlarını sorguluyor. Türk yayın tarihinde benzeri bulunmayan bu kitabı ortaya çıkaran Raşel Meseri ve Aylin Kuryel ile kitabın oluşum sürecini konuştuk.
‘Türkiye’de Yahudi Olmak: Bir Deneyim Sözlüğü’ Türkiye’de Yahudi olmanın yerleşik ve egemen anlamlarını sorgularken bir yandan da kelimeler, kavramlar, anlar, anılar ve anekdotlarla bu hali anlamlandırmayı amaçlıyor. Türk yayın tarihinde benzeri bulunmayan bu kitabı ortaya çıkaran Raşel Meseri ve Aylin Kuryel ile kitabın oluşum sürecini konuştuk. 70’den fazla katılımcının katkılarıyla ortaya çıkan bu kitap ‘Yahudi olma’ deneyimine genellikle resmi tarih yazımında konu edilmeyen deneyimler üzerinden bakmak istedi.
Raşel Meseri ve Aylin Kuryel, önce kendinizi tanıtır mısınız?
Raşel Meseri: Doğma büyüme İzmirliyim. Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümünü bitirdim. Uzun süre reklamcılık sektöründe çalıştım. Reklamcılık hayatımı noktaladıktan sonra, çocukluğumun geçtiği Karataş bölgesi ile ilgili ‘İzmir Deniz Çocukları’ adında bir belgesel yaptık. Bu çalışmayı, yine İzmir aile evlerini konu edinen ‘Sadece Adı Kaldı Elimizde: Kortejolar’ isimli bir başka belgesel izledi. Bunlar dışında da çeşitli belgesel ve kısa filmler yaptım. Bu esnada, Devlet Tiyatroları ve İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenen bir çocuk oyunu yazdım ve çocuk romanları yazmaya başladım. ‘Can’lı ve Işıltı’lı Maceralar’ çocuk kitapları serisinin şimdiye kadar altı kitabı yayınlandı (Enerji İmparatorluğu, Yumurtanın Sırrı, Dikkat Hayalleriniz Çalınabilir, Kağıtların Çığlığı, Kayıp Kukla, Yeryüzü Okulu). Son dört kitap Habitus Yayınları tarafından basıldı. Ayrıca, Türkiye’de üç, Hollanda’da iki dilli basılan ‘Pen Parkta’ isimli bir ‘direniş masalı’ yazmışlığım var. Yakın bir zamanda da ilk defa yetişkinlere yönelik, ‘Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları’ adlı bir kitabım çıkacak. Bunun için oldukça heyecanlıyım.
Aylin Kuryel: Ben de doğma büyüme İzmirliyim, tıpkı annem gibi. Böylelikle burada anne kız olduğumuzu ifşa etmiş olalım. Boğaziçi Üniversitesinde psikoloji okuduktan sonra Amsterdam’a gittim. Orada Kültürel İncelemeler Bölümünde yüksek lisans ve doktorayı bitirdim ve ardından da geçen sene aynı bölümde ders vermeye başladım. Yapmış olduğum belgesel ve kısa filmler var. 2015 yılında da yine İletişim Yayınlarından ‘Küresel Ayaklanmalar Çağında Direniş ve Estetik’ adlı derleme bir kitap çıkardık.
Kitabınıza bu ismi verme nedeniniz neydi?
AK: 71 katılımcısı ve 300’ün üzerinde maddesi olan bu kitap, ‘Türkiye’de Yahudi olmak’ temasına farklı açılardan yaklaşıyor. “Yahudi olmak” deyince sabit, değişmez bir halden değil, çok farklı deneyimlere göre şekillenen bin bir halden bahsediyoruz aslında. Bu tanım, sabit bir kimlik göstereni olmaktan ziyade, içinde bulunulan coğrafyanın kültürel ve siyasi kodlarına, hafıza biçimlerine, ilişkilenme veya kopuş hallerine işaret ediyor. Biz de bunlara resmi tarih yazımında genellikle konu edilmeyen deneyimler üzerinden bakmak istedik. Anlamları sabitleyen resmi bir sözlük gibi değil, anlamları çeşitleyen bir deneyim sözlüğü yapmak istedik.
RM: Aylin’in verdiği cevaba ek olarak, kitabın çıkış noktası çok yazarlı olması fikri üzerinden şekillendi. Nasıl bir kitap olmalı tartışmalarında birçok konuyu masaya yatırdık ama çok yazarlı ve çok anılı/anlatılı olacağı konusu baştan beri netti. Birbirleri ile konuşan birçok deneyimi bir araya getirecek bir envanter çıkarmaktı amacımız. Bu anlamda, sanıyorum ki kitabın deneyim odaklı ve çok katılımcılı içeriğini karşılayan bir isim oturtmayı başardık.
Sizin deyiminizle “Kitabın başlangıç noktası” nedir? Sizi bu çalışmayı hazırlamaya iten sebep neydi?
AK: Deneyimleri toplama fikri çok kişisel bir yerden ortaya çıktı aslında. Bir buçuk sene önce anneannemin sağlığı kötüleşti. Ölümüne yakın, daha önce anlatmadığı birçok hikâyeyi bir anda anlatmaya başladı. Örneğin İsrail’in kuruluş aşamasında gemi ile oraya gidişi, orada sonradan kocası olacak kişi ile tanışması, o sabah kahvaltıda ne yediği… Tüm bunlar bir yandan kişisel bir yandan da toplumsal dönemeçlere ışık tutan hikâyelerdi. Biz de bunları yazıyor, kayıt tutma ihtiyacı hissediyorduk.
RM: Evet! Annemin eski sağlığına dönmeyeceğini anladığımız o dönem çok üzüntü vericiydi. İlginçtir ki, bizim gibi o da bunu anlamış gibiydi... Belki de bu nedenle anılarını son derece detaylı ve o ana kadar anlatmadığı kadar ayrıntılı anlatıyordu. Daha önce birçoğunu bildiğimiz hikâyeler o an sanki başka türlü kulağımıza ulaştı. Başka türlü anlam kazandı. Gitmeden önce hayatını, kendisini en çok etkilemiş veya travmatize etmiş anılarını unutturmama gayreti içinde gibiydi. İlk kez anlattıklarını özenli bir sekreter gibi kayda aldık. Onun sözcüklerine yetişme gayretiyle sayfalar doldurduk. O bu hayattan göçtükten kısa bir süre sonra sıcak bir yaz gecesi, evimizin balkonunda oturarak bu kitabın fikri temellerini attık. Aylin ve benim dışında yanımızda Hakan Tuncer de bulunuyordu. Kitabın çalışmalarını üçümüz yürütecektik. Bu nedenle yazmak isteyecek olanlara yönelik hazırladığımız çağrı metninde onun da adı geçer. Fakat Hakan ne yazık ki babasıyla ilgili benzer ve sancılı bir süreç içine girdiğinden çalışmanın içinde kalamadı. Ama desteğini vermeye hep devam etti. Bu nedenle burada Hakan Tuncer’e de teşekkür etmek isterim.
Kitapta bazı temalara sık sık rastlıyoruz. Genellikle tekrarlanan temalar nelerdir?
AK: Evet, sıklıkla tekrarlanan, farklı deneyimlerden damıtılınca aynı kapıya çıkan birçok madde var gerçekten. Bunlardan birçoğu ulus-devlet içinde azınlık olma ve ayrımcılık ile ilgili maddeler. Seferadlar, Aşkenazlar, hatta Romaniotların deneyimleri, azınlığın kendi içinde azınlık olma, kimliğin algılama ve algılanma biçimleri, gitme-kalma ve aidiyet soruları, çok dillilik, devlet politikaları, savaş, yeni bir ülkenin kurulması gibi tarihsel travmalar... Bunların yanı sıra aile içi dinamikler, alışkanlıklar, karşılaşmalar, yemekler ve Ladino deyimler de sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Kitabın başında, katkıda bulunan kişilerin isimlerini yazarak kendilerine teşekkür ettiniz, ancak hangi maddeyi kimin yazdığını belirtmediniz. Bunun özel bir nedeni var mı?
AK: Yazarların isimlerinin yazdıkları maddelerin altında yer almamasını ve maddelerin anonim kalmasını tercih ettik. Bunun sebebi, öncelikle birçok yazarın bunu tercih etmesi oldu. Böylelikle deneyimler daha rahat paylaşılıyordu. Bir diğer sebebi de, yazan kişinin kişisel deneyiminden ziyade, tüm deneyimlerin bir araya gelerek ortaya çıkardıkları haritaya vurgu yapma isteğimiz.
RM: Ayrıca, Aylin’in bahsettiği bu haritayı daha görünür kılmak için birçok maddenin altına başka maddelere gönderme yapan referanslar ekleyerek, ilgi duyulan herhangi bir konunun kolaylıkla izinin sürülebilmesini hedefledik.
Bugüne kadar okuduğumuz kitaplardan çok farklı, değişik bir çalışma. Sözlük tarzında ama tam bir sözlük de değil. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
RM: Daha önce de belirttiğimiz gibi, aslında resmi tarihin veya büyük olayların, izleklerin takibinde olan bir tarih yazımının görünmez kıldığı ayrıntıları yakalamaya çalışan bir kitap bu. Bu yüzden biz de kapsamlı olma iddiasında olan bir sözlük fikri ile oynayarak onu ‘deneyim sözlüğü’ne çevirdik.
AK: Bir yandan da, deneyimler kişisel olanla toplumsal olanın nasıl iç içe geçtiğini gösterme ve müthiş bir birikim yaratma gücüne sahip. O yüzden tam da dediğiniz gibi, bu hem bir sözlük, hem de değil.
Kitabınıza katkıda bulunan 71 kişi içinde Yahudiler olduğu gibi, Müslümanlar da bulunuyor.
RM: Eğer toplumsal bir kimliğin varoluş hallerini eşelemek, incelemek ve sonuçlarını tartışmaya açmak istiyorsanız, onların dışında kalanların onlara dair genel algısını da görmek ve göstermek gereklidir. Yani bir yandan yaşanılanlar var, bir yandan da bu yaşanılanlara zemin hazırlayan algılar var. Mesela, tanıyıncaya kadar bir Yahudi’nin cimri, aksi ve ulaşılmaz olduğunu sanan bir gayri-Yahudi’nin anlatısının, başına benzer bir olay gelen bir Yahudi’nin anısı kadar güçlü olduğunu düşündük. Belki de daha güçlü. Sonuçta, paylaşımların insanları nasıl dönüştürdüğüne bakmak için her iki tarafı da dinlemek gerek.
AK: Evet, gerçekten de bu format hem kültürlerarası geçişkenliğe hem de tıkanma noktalarına bakmaya olanak verdi.
Bu çalışmaya başlarken neyi amaçladınız? Sonuç sizin için tatminkar oldu mu? Beklentinizin üstünde sonuçlar aldınız mu?
RM: Söyleşinin başında söylediğimiz gibi kişisel anılardan yola çıkarak toplumsal belleğin izleğini sürmekti amacımız. Bunu, okuyucuların göstermiş olduğu ilgi ve olumlu tepkilerden büyük ölçüde yakalamış olduğumuzu düşünüyoruz. Bu nedenle sevinçliyiz.
AK: Evet, kitaba yönelik aldığımız tepkilerden ve yaptığımız etkinliklerde ortaya çıkan sonuçtan da gördüğümüz üzere, kitap insanları deneyimleri hakkında düşünmeye, bunları konuşmaya, paylaşmaya itiyor. Tartışma açan ve çok irdelenmeyen konuları konuşmaya davet eden bir özelliği olması bizi mutlu ediyor. Ayrıca, sözlük tekrar edilebilir bir format olduğu için, belki biz, belki de başkaları tarafından devam ettirilebilecek bir proje.