20 Ocak akşamı İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve İtalyan Musevi Cemaati, Uluslararası Holokost Anma Günü münasebetiyle halka açık bir konser düzenledi.
Piyanist, besteci, soprano ve müzikterapist Renan Koen’in piyano konseri hem mabet hem de bir kültür ocağı olan Tarihi İtalyan Sinagogunda gerçekleşti. Dışardaki soğuk hava şartlarına rağmen, konseri dinlemeye gelen kalabalık izleyici kitlesi sinagogun kapısında uzun sıralar oluşturdu. Tören İtalyan Musevi Cemaati Başkanı Rıfat Behar eşliğinde İstanbul İtalyan Başkonsolosu Federica Ferrari Bravo’nun duygu yüklü konuşmasıyla başladı: “Nazi Kamplarında yaşanan acıyı o kamplara girip gördük. Kamp hayatının yaşam koşullarında hayatta kalıp kurtulanların bir kısmı sustu, bir kısmı ise hiç susmamayı tercih etti. Bu gece, kendini medeni gören bir halktan başlayan soykırıma “Bir Daha Asla” demek için burada toplanıyoruz. Tüm insanlık bunun bir daha tekrarlanması için uğraş vermelidir. Hep birlikte nefrete karşı mücadele edelim. Bu akşam, Holokost’u Anma Töreninde, paylaşımımızı müzikle dile getireceğiz.”
Renan Koen piyanonun başına gelerek dinleyenlere, birazdan çalacağı bestelerin hangi şartlarda, kimler tarafından yazıldığını paylaştı: “Eserler Terezin şehrinde bulunan Terezin Kampında inanılmaz şartlar altında yazılmıştı.”
Geçtiğimiz sene Prag’ı gezerken, Terezin Kampını ziyaret eden bir kişi olarak bunu duyduğumda o insanın adeta vücudunu değil, benliğini, ruhunu donduran ortamda müzikle uğraşanların olması beni çok etkiledi.1939 yıllarında Prag’da kültürel bir yaşam ve geniş bir Yahudi Cemaati bulunmaktaydı.1940’ta şehir Naziler tarafından işgal edildikten sonra on binlerce Yahudi kamplara sürüldü ve bu kamplarda yaşamlarını yitirdi. Koen, böylesine bir ortamda, birkaç Yahudi’nin Terezin’de müzikal bir yaşamın temelini attıklarını, orada besteler yaptıklarını ve müzikle yeni bir form yaratmaya çalıştıklarını anlattı. Besteciler Terezin Kampında yaşananları müzikle gelecek nesillere aktarmak istemişler. Sanatçı, inanılması hakikatten güç olan bu gerçeği öğrendiğinde çok şaşırmış, çok heyecanlanmış ve bu eserlerin nasıl ortaya çıktığını araştırmaya başlamış. Eser listelerine ve daha sonra da eserlerin notalarına ulaşabilmiş. Bestecilerin arasından ikisini bizlere sundu: Alman besteci Viktor Ullmann (1898-1944 Aushwitz) ve Prenov doğumlu, Prag’ta yaşamış Gideon Klein (1919-1945). Her iki besteci de konserde dinlediğimiz bestelerini 1943-44 yıllarında Terezin’de yazmışlar. Yeni form anlayışıyla yazdıkları piyano sonatlarında sanatçı her ikisinin de aynı nota ve simgelerini kullandıklarını açıkladı. Renan Koen ayrıca Terezin’i anlatan Klein’ın sonatında öfke ve acı hâkimken, Ulmann’ın sonatını topluca çekilmiş acının şifalandırılması için yazdığını düşünüyor.
Müzikle pozitif direnç yapmaya çalışan bu besteleri dinlerken, Ullmann’da uzun bir diyalog gibi sıralanan soru ezgileri, Klein’de ise aynı notaları andıran kaos ve karışık duyguların isyanını hissettim.
Gecenin sürprizi, Renan Koen’in de dediği gibi sinagog da bulunan, yüz yılı aşmış bir armonyumda seslendirdiği Kadiş duası oldu. İtalyan Sinagogunun arşivlerinde bulunan Kadiş duasının II. Dünya Savaşı sırasında sinagoga geldiği tahmin ediliyor. Tarih kokan görkemli armonyumdan dinlediğimiz sıra dışı Kadiş duasıyla konser son buldu.
Renan Koen’in dediği gibi, “Cesur bestecileri saygıyla anıyoruz; umarız ki bu dua ile tüm Holokost kurban ve kahramanlarının ruhu şad olsun.”