Gazetecilik Mesleğine Saygı Duruşu

Steven Spıelberg ‘The Post’ta Pentagon Belgelerinin Ele Geçiriliş Öyküsünü Bir Polisiye Gerilimiyle Perdeye Taşıyor

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Ocak 2018 Çarşamba

Pentagon’un görevlendirdiği, Vietnam’da bizzat savaşmış bir gözlemci olan D. Ellsberg’in bu savaşın toplumun çıkarlarına aykırı bir şekilde sürdürüldüğünü yazan ve Milli Savunma Bakanlığı arşivinden kaçırılan rapor iki gazetede yayınlanmıştı. Film, basın tarihinin en büyük gazetecilik başarılarından birini teşkil eden bu cesaret ve dayanışma örneği üzerinden, halkın haber alma ve doğruları öğrenme hakkı, basın özgürlüğü ve etiği hakkında önemli şeyler söylüyor. Bu politik gerilim, demokratik ülkelerde gerçekleri kamuoyu ile buluşturan özgür basının susturulamayacağı mesajını taşıyor. Filmin iki senaristinden biri, yine gazeteciliği konu alan ‘Spotlight’ ile En İyi Orijinal Senaryo Oscar, Altın Küre, Bafta Ödüllerinin sahibi Josh Singer. Spielberg, kendisine altın tepsi içinde sunulan bu zengin senaryonun hakkını mükemmel mizanseni ile veriyor. Gazete patroniçesi rolündeki Meryl Streep, yazı işleri müdürünü canlandıran, Spielberg’in demirbaş aktörü Tom Hanks harikalar yaratıyorlar.

 

Geniş hayal gücünün ürünü yapıtlarıyla, türler arasında dolaşmaktan hoşlanan, üretken ve yorulmak bilmez sinema adamı Steven Spielberg (72), ‘The Post’ ile gazetecilik mesleğine saygı duruşunda bulunuyor.

Film, Amerikan halkının Vietnam Savaşına bakış açısını değiştiren Pentagon belgelerinin ortaya çıkmasının sürecini anlatıyor.

Sinema endüstrisinin en etkin ve güçlü yönetmenlerinden olan Spielberg, insanların çektiği acı ve ıstırapları konu alan filmleriyle, sinema tarihinin unutulmazları arasına adını yazdırdı.

Film, halktan bazı gerçekleri gizleyen, yalan söyleyen politikacıların kirli yüzünü sergilerken, devletin tepesindeki yöneticilerin iktidar hırsıyla vatandaşlarını aldatıp ölüme yollayabileceklerini sergiliyor.

Amerikan yakın tarihine ayna tutan, belgesel tadındaki ‘The Post’, Pentagon belgelerinin ele geçiriliş öyküsünü bir polisiye film gerilimiyle perdeye taşıyor.

Filmin iki senaristinden biri, yine gazeteciliği konu alan ‘Spotlight’ ile 2015’te En İyi Orijinal Senaryo Oscar, Altın Küre, Bafta Ödüllerini kazanan Josh Singer. Tom McCarthy’nin, aynı yıl En İyi Film Oscar Ödülü’nün sahibi yapıtı, araştırmacı gazete birimi The Boston Globe’un Spotlight ekibinin başarısını anlatmıştı.

‘The Post’ta aynı Josh Singer, Liz Hannah’ın işbirliğiyle yazdığı senaryoda, atlatma haber peşindeki araştırmacı muhabirlerin heyecanını, bilinmeyen gerçeklere ulaşma savaşını dile getiriyor. Film, gazetecilik mesleğinin, okurları gerçek haberlerle bilgilendirmekten geçtiği gerçeğini izleyicilere bir kez daha hatırlatıyor.

Kendisine altın tepsi içinde sunulan bu zengin senaryonun hakkını, mükemmel bir mizansen eşliğinde veren Steven Spielberg, öykü anlatmadaki becerisini bir kez daha kanıtlıyor.

OSCAR REKORTMENLERİNİ BİR ARAYA GETİREN FİLM 

‘The Post’ savaşı devam ettirmekle halkına ve kongreye yalan söyleyen Nixon yönetiminin sır perdesini aralayan, basının gücü ve erdemi hakkında önemli şeyler söyleyen cesur bir film. Bu politik gerilim, basın ve devlet kurumları arasındaki bir çatışma üzerinden, demokratik ülkelerde gerçekleri kamuoyuyla buluşturan özgür basının susturulamayacağı mesajını taşıyor. Pentagon’un görevlendirdiği, Vietnam’da bizzat Savaşmış bir gözlemci olan Daniel Ellsberg, Vietnam savaşının toplumun çıkarlarına aykırı bir şekilde sürdürüldüğünü raporunda bildirmişti. Ellsberg’in Milli Savunma Bakanlığı arşivinden kaçırdığı, McNamara’nın ABD’nin Vietnam Savaşından yenik ayrılacağı görüşünde olduğunu yazan gizli belgelerini iki gazetede yayınlanması, basın tarihinin en büyük gazetecilik başarılarından biridir.

Film, ABD’nin Vietnam bataklığına gömülmesi karşısında özgür basının önde gelen iki temsilcisinin gösterdiği cesaretin ve gazetecilik dayanışmasının altını çiziyor. ‘The Post’ halkın haber alma ve doğruları öğrenme hakkı, basın özgürlüğü ve etiği hakkında önemli şeyler söylüyor. ‘The Post’, Spielberg’e En İyi Yönetmen Oscar’ını kazandıran ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ (1998) savaş filmleri başyapıtını akla getiren, Vietnam’da Amerikan askerlerinin bozguna uğradığı bir baskın sekansıyla başlıyor.

Film 1971’de Pentagon belgeleri etrafında dönen yasal süreci konu alıyor. The Washington Post yazı işleri müdürü Ben Bradlee (Tom Hanks) ve ekibi, gazete sahibi Katharine Graham’dan (Meryl Streep), ordu analisti Daniel Ellsberg (Matthew Rhys) tarafından yazılan ve sızdırılan Pentagon belgelerinin gazetede yayınlanması izni vermesini isterler. Haberi evvelce yayınlayan The New York Times’ın başı belaya girmiştir. Graham’ın onayı halinde, avukatlar kendisinin tutuklanma tehlikesiyle karşılaşabileceğini söylemektedir. Amerikan başkanları John F. Kennedy ve Lyndon Johnson dönemlerinin Savunma Bakanı, Amerika’yı derinden etkileyen Vietnam savaşının önemli aktörlerinden Robert McNamara (Bruce Greenwood), Katharine’in en güvenilir dostudur.

Kendisi, gazeteyi yöneten kocasının intiharından sonra yaşadığı travma sürecinde McNamara’dan çok destek görmüştür. Belgelerin, Johnson yönetiminin Vietnam savaşında ABD askerlerinin rolü hakkında kamuoyuna ve kongreye yalan söylediğini ve Nixon yönetiminin gizlice savaşı tırmandırdığını ortaya koymaları büyük bir skandala yol açar. McNamara’nın Nixon’a yakınlığı Katharine’i zora sokar, en yakın dostuna ihanet edecektir. Ancak babasından miras kalan gazetecilik onuru ağır basar. Skandal belgelerin basılmasına izin verir. ABD Savunma Bakan Yardımcısı W.Rehnquist davayı Yüksek Mahkemeye sunar. Özgün basın kavramının kurtarılması için, gazete ile ordu arasında büyük bir hukuk mücadelesi verilecektir. Filmin son sahnesinde iki The Washington Post yazarının ortaya çıkardığı, Nixon’un ABD tarihinde istifa eden ilk başkan olmanın yolunu açan Watergate skandalının sinyalleri veriliyor. Alan J. Pakula’nın dört Oscar’lı başyapıtı ‘Başkanın Bütün Adamları/All the President’s Men’ (1976), bu gazetenin iki muhabiri, Carl Bernstein (Dustin Hoffman) ve Bob Woodward’ın (Robert Redford) ortaya çıkardıkları Watergate skandalını anlatıyordu. Jason Robards bu filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Aktör Oscar’ını kazanmıştı.

DEMİRBAŞ KAMERAMAN    VE MÜZİSYEN

Hep aynı teknik kadroyla çalışma prensibini ‘The Post’ta sürdüren Steven Spielberg, görüntü yönetmeni Janusz Kaminski ile 17nci, bestekâr John Williams ile 25. işbirliğini yapıyor. Polonyalı ünlü kameraman Kaminski, Spielberg’in iki filmindeki, ‘Schindler’in Listesi’ (1993) ve ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’taki (1998) müzik partisyonuyla Oscar kazanmıştı. Ünlü görüntü yönetmeni Spielberg’in ‘Azınlık Raporu’ (2002), ‘Lincoln’ (2012) ve ‘The BGF’ (2016) filmlerindeki tablo gibi fotoğraflarıyla övgü almıştı. Rekor sayıdaki 41 Oscar adaylığının beşini ödüle çeviren efsanevi besteci John Williams, Spielberg’in üç filminde, ‘Jaws’ (1976), ‘E.T.’ (1982) ve ‘Schindler’in Listesi’nde (1993) En İyi Müzik Oscar’ını kazandı. Diğer iki Oscar’ına ‘Star Wars’ (1978) ve ‘Damdaki Kemancı’daki (1972) müzik partisyonlarıyla ulaştı.

Spielberg ile çalıştığı 25’e yakın filmde üç Oscar kazanan kurgu sanatçısı Michael Kahn, bunların üçünde, ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ (1999), ‘Schindler’in Listesi’ (1994) ve ‘İndiana Jones’ (1982) ile ödüle ulaşmıştı. Spielberg-Kahn işbirliği ‘The Post’ta da devam ediyor.

Oyuncu kadrosuna gelince, ‘The Post’, Spielberg’in Meryl Streep ile çalıştığı ilk film oldu. Ünlü aktris hayati bir karar arifesindeki bir gazete patronunu olağanüstü bir performansla canlandırıyor. Altın Küre’deki En İyi Aktris adaylığını Oscar adaylığı ile sürdürürse, kendisine savaş açan Başkan Trump’a sanatıyla en uygun cevabı vermiş olacak. Spielberg’in demirbaş oyuncusu olarak ‘Sıkıysa Yakala’ (2002), ‘Terminal’ (2004), ‘The Money Pit’ (1986), ‘Joe vs the Volcano’ (1990) ve ‘Casuslar Köprüsü’nde (2015) yer alan Tom Hanks, ‘The Post’taki dürüst, idealist, azimli, kararlı gazete yöneticisi rolünü bilinen rahatlığıyla oynuyor. Meryl Streep ile evvelce üç filmde oynayan Tom Hanks, Oscar ödüllerini Robert Zemeckis’in unutulmaz ‘Forrest Gump’ı (1994) ve Jonathan Demne’nin ‘Philadelphia’sıyla (1993) almıştı.

 

ARJANTİN SİNEMASINDA BİR ‘ZİRVE’

Son yılların en kaliteli Arjantin filmlerinin senaryo yazarı Santiago Mitre’nin beşinci yönetmenlik denemesi “Zirve/La Cordillera” dünya prömiyerini Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde yaptı. Genç yönetmenin (37), And Dağları zirvesinde psikolojik gerilimle siyasi gerilimi harmanlayan filminde, son yıllarda tüm iddialı Arjantin filmlerinde karşımıza çıkan Ricardo Darin var. Güçlü performansıyla izleyiciyi etkisi altına alan Darin, filmde Arjantin Devlet Başkanı Hernan Blanco’yu canlandırıyor. Filme adını veren Latin Amerika Devletleri zirvesinde gündem petrol ve küresel güç iken, Blanco’nun aklı bambaşka şeylerle meşguldür.

Damadı, kendisinin politik kariyerini tehlikeye atacak bir şantaj yapmaktadır. Blanko, zirveye psikolojik sorunları olan kızı Marina’yı da çağırmıştır. Baba-kız geçmişlerini deşip sırları ortaya çıkınca aralarındaki huzursuzluk artar.

Latin Amerika’nın güçlü ülkesi Brezilya’ya destek vermemesi için komplo hazırlayan ABD’nin temsilcisi diplomat (Christian Slater) Hernan’a rüşvet teklif etmesiyle durum karışır. Politikanın kirli yüzüne ayna tutan, baştan sona ilgiyle izlenen ‘Zirve’ menfaatleri çatışan devlet başkanları arasındaki güç düellosunu nefes kesen bir tempo içinde anlatıyor. Hem kendi heyeti ve ülkesinin, hem de zirveye katılan komşu ülke başkanlarının ve arka plandan zirveye yön vermeye çalışan büyük güçlerin Hernan’dan beklentileri vardır. Gazetecilerle dolu otelde onu zor duruma sokan sadece dönen politik oyunlar olmayacaktır. Ülkesi için oldukça önemli kararlar alması gereken bu kritik dönemde bir de karanlık aile sırlarıyla uğraşmak zorunda kalan Hernan için çıkış yolu bulmak kolay olmayacaktır. ‘Zirve’ derin siyaset, yozlaşma, aile sırları gibi temaların hakkını veren bir film. Ricardo Darin, politik olarak kendisinden çok şeyin beklendiği kritik bir zirvede, özel hayatındaki sorunlar nedeniyle ikilem yaşayan devlet başkanı rolünde, her zamanki gibi inandırıcı bir performans çıkarıyor.