Yahudilik´te kadın

Bu yazıda Tora’da kadının yerinin nasıl anlatıldığını inceledik. Yahudilikte kadının aile içindeki statüsüne, görevlerine, hukuki durumlarına, evlilik ve boşanmalardaki haklarına değindik.

Yusuf BESALEL Kavram
31 Ocak 2018 Çarşamba

Tora’da işa kelimesi, genel anlamda hem kadın, hem de eş anlamında kullanılır. Bazı âlimler, işa-kadın kelimesinin İbranice karşılığı erkek olan ‘iş’ kelimesinden türediğini belirtir ve bunu da Yaratılış Kitabında kadının erkekten yaratılması görüşü olduğu için savunur. Nitekim “Ona kadın denecek, çünkü o adamdan (iş) alındı.” (Yaratılış, 2:23) Ve Tanrı dedi: “Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeye hâkim olsun” (Yaratılış, 1:26).

“Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı” (Yaratılış, 1:27). Bu ifadeden anlaşılacağı üzere kadın ve erkek arasında herhangi bir ayırım yapılmaksızın; yaratılışın son gününde ‘birlikte’ yaratılmıştır ve her ikisinin yaratılışı da ‘Tanrı’nın sureti’ndedir. Bu, Tora’da ‘kadın’ için zikredilen en üst pâye ve mertebedir. “Rab Tanrı Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu” (Yaratılış, 2:4-7). Burada da Yaratılış’ta zikredilen insanın erkek figürünü yansıttığı anlaşılabilir. Ancak, Aden bahçesine yerleştirilen Âdem’in yalnız kalmaması gerektiğine karar verir: “Ve Rab Tanrı dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yaratacağım” (Yaratılış 2: 18). Burada kadının yaratılış gayesi ve statüsü, yeryüzüne bakacak ve toprağı işleyecek olan Âdem’e yardımcı olmaktır. Burada kadına önemli fakat ikincil bir rol biçmiştir. Buna karar verilmeden bir arayış da söz konusudur: “Ve Rab Tanrı her kır hayvanını ve göklerin her kuşunu topraktan yarattı ve onlara ne ad koyacağını görmek için adama getirdi ve adam her birinin adını ne koydu ise, canlı mahlûkun adı da o oldu… Fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunamadı” (Yaratılış, 2:19-20). “Ve Rab Tanrı, adamın üzerinde derin uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapladı ve Rab Tanrı adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yarattı ve onu adama getirdi” (Yaratılış, 2: 21-22). “Ve Âdem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir… Bunun için insan anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacaktır ve bir beden olacaklardır” (Yaratılış, 2: 23-24). Kaburga kemiği örtülü ve gözlerden uzaktır. İlk kadın, bu organların en mütevazısından şekillenmişti; yaratılışındaki bir amaç da mütevazı olmasıydı… Ancak kadının yüzleştiği en talihsiz olay, kadının yılan tarafından aldatılarak ‘iyi ve kötülüğü bilme ağacı’nın meyvesinden yemesi ve kocasına da yedirerek, cennetten kovulmasıdır. Böylece insanlığın çektiği sıkıntıların sebebi konumuna düşmüştür: Rab Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim dedi.” “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın. Seni o yönetecek.” (Yaratılış, 3:16)

KADININ AİLEDEKİ STATÜSÜ

Kadın ibadet ortamında ‘minyan’dan sayılmaz. Minyan, Tefila (dualar), Tevrat okunması gibi dinsel törenlerin ifa edilebilmesi için 13 yaşını bitirmiş en az on Musevi erkeğin mevcut olması gerektiğini ifade eder. Minyan’ın yokluğunda ibadetin bazı kesimleri noksan kalır. Lâkin doğan kız çocuğuna erkek çocuğun sünnetinde olduğu gibi bir tören düzenlenmezse de bir müddet sonra bir ad takma töreni düzenlenir. Ayrıca kız çocuğun ailedeki rolü mühimdir; evlendiğinde aileye yeni katılacak bireyleri dünyaya getirip büyütecektir. Şabat günü baba sinagogdan eve döndüğünde aile efradı masa etrafına toplanır, baba oğlan çocukları ile birlikte kız çocuklarını da kutsar, “Rab seni Sara, Rebeka, Rahel ve Lea gibi yapsın” diye dua eder.

Rabinik literatürde ise, kadının yerinin evi olduğu vurgulanır ve kadın; ev hanımlığı, annelik göreviyle sorumludur. Babanın isteklerinin karşılanmasının yanı sıra, kadının evde yemek pişirmek, temizlemek gibi yerine getirmesi gereken vazifeleri vardır. Fakat kadının başlıca vazifesi, kocasına çocuk doğurmak (Yaratılış, 3:16), eşi ve çocukları tarafından övülen iyi bir kadın ve anne olmaktır (Süleyman’ın Özdeyişleri, 31: 28). Bu nedenden ötürü, anneye karşı duyarlılık, dillere destan olmuştur (Yeşeya, 49: 15). Çocukların büyütülmesi ve terbiye edilmesi de kadının yükümlülüğündedir. Anne, çocuklarına Yahudi hayatının inceliklerini öğretmeli, onları giydirip kuşatmalı, evinde kaşer Yahudi mutfağını sürdürmeli, fedakârlık gerektiren dinsel kuralları uygulamalı, geleneklerin eğitimini vermeli, eğitimleriyle uğraşmalıdır. Fakat tam olarak erkek çocuğundan anne değil, baba sorumluluk duyar. Oğlunu sünnet ettirmeli, Tora’yı öğretmeli, evlendirmeli ve ona bir sanat öğretmelidir. Bütün bunları erkek çocuğa yapması annenin sorumluluğunda değildir (Talmud, Kiduşin, 29a). Şabat günü koca eşi için, mükemmel ev hanımı ve ‘cesaret simgesi’ olmasından dolayı övgü dolu sözlerin bulunduğu Süleyman’ın Özdeyişleri, 31:10-31’den kısımlar okur ve bu metinle, kadına eş ve anne olarak katkılarını itiraf eder. Kadın kocasına karşı hem eş, hem arkadaş olarak görülmüştür. Yeni evli damadın savaşa veya uzaklara gitmemesi Yaratılış’ta emredilmiştir. “Bir yıl evinde serbest olacak ve aldığı kadını mutlu edecektir” (Tesniye, 24:5).

Erkekle olan eşitsiz konumuna karşın, Yahudilikte kadın anne olarak kutsal konuma sahiptir (Tesniye, 5:16, 27:16). Bu nedenle çocuklar annelerine saygıda kusur etmez, onlara küfür ve isyan edemez. Çocukların annelerine karşı saygısız davranışları ve annelerini hor görmeleri affedilmeyen davranış olarak görülür (Tesniye, 27:16). Çocuklar anne ve babaya saygılı davranmalı, onların ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Günümüzde ise Yahudi annesinin durumu farklıdır. O, hem çocuklarını fiziksel ve ahlâki olarak refaha erdirmiş, hem de kendi işini kurmuştur. Modern Yahudi kadını, eskisi gibi Yahudi aile yapısının temelinde yer aldığını bilir ve sosyal dengeyi idare eder.   (Devam edecek)

KADININ HUKUKİ STATÜSÜ

Evlilik

Yaratılış’ta bahsedildiği üzere, “İnsan anasını ve babasını bırakacak ve karısına yapışacak ve bir beden olacaklardır” (Yaratılış, 2:24). Yahudi din bilginleri bu söylemden evlenmenin ve aile kurmanın yaratılışın doğal bir sonucu olduğunu ileri sürmüşlerdir: “Evlenin, oğullarınız, kızlarınız olsun; onları da evlendirin…” (Yeremya, 29:5-6). Eş seçiminde aile büyüklerinin, özellikle de babaların rolü vardır. Bundan başka baba oğluna eş bulabilmesi için başkalarını da görevlendirebilirdi. Örneğin Avraam Avinu (Hz. İbrahim), oğlu İshak’a kız alabilmesi için kendi kölesini (Elizer’i) görevlendirmişti (Yaratılış, 24:2-4). Köle İshak için Rebeka’yı beğenmiş, karşılığında Rebeka’nın kardeşi Laban da Rebeka’nın İshak’a eş olabileceğini söylemiştir (Yaratılış, 24: 51). Fakat bu konuda Rebeka’nın da fikrinin sorulduğuna dair Tora’da bilgi var (Yaratılış, 24: 53-61). Bundan başka büyüklerinin rızası olmayan evlilikler hakkında da Tevrat’ta örnekler verilmiştir. Buna Esav (Yaratılış, 26:34-35) ve Şimson’un (Hakimler, 14:1-5) evliliklerini misal olarak verebiliriz. Yeni evlenecek kızların bakireliği önemli hususlardan olmuş; aksi halde kadın bunu hayatıyla ödemek zorunda kalmıştır (Tesniye, 22:13-19). Her ne kadar Yahudilikte çok kadın ile evliliğe izin veriliyorsa da Talmud, erkeğin bakabileceği kadar kadın ile evlenmesine izin vermişti. Fakat çok evliliğe 11. yüzyılın başlarında son verilerek çok eşlilik yasaklandı. Kadınlara evlilikle bir takım vazifeler verilmiş ve Talmud’a göre (Mişna, Ketubot 5:5), kadının hizmetçileri bile varsa bu vazifeleri kendisi bizzat yerine getirmek zorunda bırakıldı. Ayrıca kadınlara âdet ve lohusalık gibi günlerinde kocaları tarafından dokunulamaz; keza evde belli işlere ve eşyalara da bulaşamazlar (Levililer, 18:19, 20:18, 2. Samuel, 11:2-5). Lohusalık dönemi de doğurulan çocuğun erkek veya kız oluşuna göre değişmektedir. Kadınlar, kocaları öldüğünde ve mirasçısı olarak erkek çocuğu olmadığı zaman, eşinin kardeşi yani kayınbiraderiyle evlenmek zorunda kalmıştır. Buna ‘Levirat evliliği’ denir. Levirat evliliğinden doğan ilk erkek çocuk, kardeşin adını sürdürecektir. (Ancak kayınbirader bu evliliği istemiyorsa, Halitsa adlı bir ritüel ile bu mecburiyet izale edilebilir -Tesniye, 25:5-10).

Evlenecek kişilere uygun adayı kendi anne ve babasıyla birlikte bazen arabulucular da seçebilmekte. Karışık evliliklere gelince; Ortodoks Yahudilik karışık evlenmeyi hiçbir şekilde kabul etmezken, Muhafazakâr Yahudiler yabancı olan tarafın Yahudi dinini kabul etmesi tarafındadır. Reformist Yahudilik ve Yeniden Yapılanmacı Yahudilik ise karışık evliliklere cevaz verir, fakat doğacak çocukların Yahudi olarak yetiştirilmesi sözünü ister.

Boşanma

Yahudilikte boşanma, izin verilmesine ve uygulanmasına rağmen dinen hoş karşılanmaz. Evlilikte boşanma hakkı yalnız erkeğe verilmiştir. Tevrat hukukuna göre yalnız iki durumda kocanın boşanma hakkı kalkar. Birincisi kocanın karısına iftira atması ve bunun yalan olduğunun ortaya çıkması; ikincisi ise, bekâr kıza tecavüz etmiş ve onunla evlenen kişinin durumudur (Tesniye, 22:28-29). Evlilik hayatı kötü gittiği, eşlerin anlaşamaması halinde artık boşanma şart olmuştur. Nitekim de dini mahkemeler, eşlerden gelen geçerli bir gerekçeye dayanarak eşleri boşayabilir. Lâkin erkek kadını resmen boşarsa ve ‘get’ (boşanma belgesi) vermezse, kadın evlendiği takdirde zina etmiş olur ve doğan çocuklar da zina çocuğu (mamzer), olarak algılanır. Bu durum kadınları hâlen mağdur durumda bırakmakta.

Mişna’ya göreyse, kadın kocasını dava etme hakkına sahiptir. Eğer mahkeme evli çiftleri boşarsa, koca karısına ‘get’ vermek mecburiyetindedir. Keza boşanma hususunda Yahudi mezhepleri arasında ihtilâflar bulunur. Örneğin Muhafazakâr Yahudilik dini boşanmayı gerekli kılarken, Yeniden Yapılanmacı Yahudilik ise bu durumda erkekle kadının durumunu eşit kılar.

 

Miras hukuku

Birçok durumda ikinci planda olan kadın, miras hukukunda da aynı kaderi paylaşır. Ancak şeriata göre kadının kocası vefat ettiğinde miras onun kızlarına da intikal edebilir (Sayılar, 27:8). Buna Hz. Musa’ya rücu eden Zelafhad’ın kızlarına sağlanan hak örnek teşkil edebilir. Bu kızlara babalarından kalan mülke sahip olma hakkı sağlanmıştı. Keza Talmud kurallarına göre kızlara geçim masraflarının haricinde mirastan yüzde 10 pay tanınmıştır (Ketubot, 68a). Ayrıca kocası vefat ettiğinde Ketuba’da (Evlilik Akti) yazılı maddelere istinaden kadın orada belirtilen meblâğı derhal alabilir veya evde oturmaya devam ederek dulluk konumu sona erene dek kocasının varidatından geçinebilir (Ketubot 4:13). Günümüzde ise Diaspora’da mirasın tevzii, “söz konusu ülkelerin yasalarına göre yasa maddesi olduğu …” Talmudik ilkesine göre mevcut hukuka göre düzenlenir. İsrail’de ise, kızların oğullar ile beraber mirasta eşit hakları bulunur. Hatta dul kadın, vefat eden kocasının tüm varidatının yarısına sahiplenebilir.

Kaynakça: Yüksek Lisans Tezi, Peri Algerzadeh, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, Temmuz 2015, S. 6-20.