Türkiye’nin kaybolan dillerinden Karaitika

İstanbul Karaylarının belli bir yaş üzere mensupları arasında konuşulan Karaitika lisanında yazılı herhangi bir kitap ve/veya risale ise maalesef mevcut değil. Karaitika lisanında yazılı bir alfabe de mevcut değil; tamamen gündelik yaşamda kullanılan ve evrilmiş bir dil. Karaitika lisanının yaklaşık olarak yüzde 80’ini, şu anda kullanılmayan antik Yunanca (Arhea Romeika) oluşturuyor. Ayrıca geriye kalan yüzdeyi ise, Latince, Karayca (Karay Türkçesi), İbranice kelimeler oluşturuyor.

Perspektif 0 yorum
7 Şubat 2018 Çarşamba

Avraham Zafer İşcen

Diller, halkların ruhunu taşıyan, halkların gönüllerini kâinata nakşeden avadanlıklardır. Abhaz Edebiyatının kurucusu Dirmit Gulya, kendi anadilinin ve halkının geleceği hakkında endişelenirken ne de güzel ifade etmiştir.

Dil, halkın yaşam felsefesini ve ideolojisini içeren, insanlık tarihinin farklı çağlarını ve farklı özelliklerini saklayan bir örtü gibidir. Diller öldükleri zaman, kültürler de ölür, dilini ve kültürünü yitiren toplumlar bu şekilde kimliklerini kaybetmeye başlar.

Dünyada yaklaşık olarak 6.800 dilde konuşulmakta. Dil bilimcilerin tespitlerine göre bu dillerin neredeyse yarısı yok olma tehlikesi altında. Bu yüzyıl sonunda ise tahminen yüzde 90’ı yok olacak.

Tarih boyunca diller doğmuş, gelişmiş ve ölmüştür. Sadece İbranice, Tamilce, Sanskritçe, Latince, Yunanca, Çince, Farsça ve Kıptice yaklaşık 2000 yıldır varlığını sürdürüyor.

Farklı coğrafyalarda yaşamış ve yaşamakta olan, Musevi toplumları da, tarih boyunca farklı Musevi dillerinin doğmasını ve gelişmesini sağladı. Kuzey ve Doğu Avrupa, Rusya’da Judeo-Cermen bir dil olan Yidiş, Endülüs coğrafyasında Judeo-Espanyol yani Ladino, Arap coğrafyasında bir zamanlar konuşulan Judeo-Arab ve Habeşistan Musevileri tarafından kullanılan Amharik lisanı, dünyaca en bilinen Musevi lisanları arasında sayılır.

Bahsetmiş olduğum dillerde, yüzlerce yıllık yazılı edebiyatın mevcut olması bu dillerin araştırılması hususunda çok önemli bir fark yaratıyor. Anadolu topraklarındaki Musevilerin tarihlerinin izleri ise binlerce yıl önceye kadar arkeolojik olarak sürülebiliyor.

Türkiye’deki Musevi toplumunun büyük çoğunluğu İspanyol, İtalyan, Portekiz kökenli (yani Endülüs coğrafyası) Ladino dilini konuşan bireylerden oluşmasına rağmen, kökenleri Azerbaycan, İran, Gürcistan, Batı ve Doğu Avrupa, Rusya, Kırım’a dayanan bireyler de var. Ayrıca Anadolu’nun binlerce yıllık köklü Musevi geleneğini sürdüren, Doğulu ve Hataylı Museviler de mevcut.

Hâlâ toplumumuz içinde belli bir yaş üzeri bireylerin sohbetleri sırasında Ladino ve Naş Didan lisanını kullandıklarına şahit olabilirsiniz. Ufak bir parantez açmak gerekirse, Lişanid Naş Didan dili, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kökenli Museviler tarafından kullanılan bir çeşit Aramicedir.

Asıl konumuza gelecek olursak, yüzlerce yıldır Türkiye’de varlığını sürdüren Türk Karaim Musevi Cemaati ise, bilindiği kadarıyla, eski zamanlarda Ortadoğu, Bizans ve bir önceki yüzyılda Rusya, Ukrayna, Kırım, Romanya (özellikle Köstence şehri) gibi bölgelerden göç etmiş olan Karay Musevilerinden olmuştu.

Karay Musevilerinin tarih boyunca konuştukları lisanlar ise, Polonya, Kırım ve Litvanya’da konuşulan, Türk dilinin ağırlıklı olarak Kıpçak Ailesi özelliklerini taşıyan Karay’ca, Mısır ve Irak Karayları tarafından konuşulan Karay Arapçası ve İstanbul Karayları tarafından günümüze kadar yaşamını sürdüren Karaitika lisanıdır. Karayca (Karay Türkçesi) ve Karay Arapçası ile yazılmış yüzlerce kitap mevcut olup, dünyanın çeşitli ülkelerindeki üniversitelerin, cemaatlerin, müzelerin ve ailelerin özel arşivlerinde bulunabilir.

İstanbul Karaylarının belli bir yaş üzere mensupları arasında konuşulan Karaitika lisanında yazılı herhangi bir kitap ve/veya risale ise maalesef mevcut değil. Karaitika lisanında yazılı bir alfabe de mevcut değil; tamamen gündelik yaşamda kullanılan ve evrilmiş bir dil.

Bizans İmparatorluğu döneminde Edirne, İstanbul ve İznik bölgelerinde yoğunlaşmış Karay Cemaati, yüzyıllarca Karaitika dilini gündelik hayatlarında kullanmışlar. Museviliğin Karai mezhebine göre dini yaşantılarını yönlendirmek için ise Karayca ve İbranice kaynaklardan faydalanmışlar.

Karaitika lisanının yaklaşık olarak yüzde 80’ini, şu anda kullanılmayan antik Yunanca (Arhea Romeika) oluşturuyor. Ayrıca geriye kalan yüzdeyi ise, Latince, Karay’ca (Karay Türkçesi), İbranice kelimeler oluşturuyor.

Karaitika lisanı ile ilgili yapılmış kapsamlı bir akademik araştırma mevcut değil. Son yıllarda bazı araştırmacılar tarafından Karaitika lisanına ait kelimeler ve cümle kalıpları kayıt altına alınmış olup, Türkiye’deki birkaç akademisyen tarafından akademik yazılarında bu dilden bahsedilmiş, Türk Musevi Karaim Cemaatinin bir üyesi tarafından hazırlanan İstanbul Karaylarını anlatan kitapta, Karaitika lisanına ayrı bir bölüm tahsis edilmiş.

Karaitika dilinde birkaç folklorik örneği Türkçe tercümeleriyle paylaşmak istiyorum.

Yüzyıllardır İstanbul Karay Musevileri, çocuklarını bu Karaitika ninnilerle uyuttu, onları bu tekerlemelerle eğlendirdi ve hâlâ torunlarını bu şarkılarla ninnilerle büyütüyor.

Ne güzel söylemiş Martin Heidegger: “Dil var olmanın evidir.”

İlk şarkımızın adı ‘Supa Ke Karidya’ yani ‘Çorba ile Ceviz’:

Ti tha fame apopsa? / Bu akşam ne yiyeceğiz?

Sopa ke karidya / Çorba ile ceviz

Ama çharti o babas / Baba geleceği zaman

Çala ta karidya / Cevizleri kıracağız

 

İkinci çocuk şarkımızın adı ‘Hiyoni Hiyoni’ yani ‘Kar Kar’:

Hiyoni hiyoni / Kar kar

O babas kriyoni / Baba üşüyor

İ kata mayerevyi / Kedi yemek pişiriyor

Kyo bodigos horevyi / Fare dans ediyor


Üçüncü çocuk şarkısının adı ‘Kupepe’:

Kupepe Kupepe

Naseparo Kurabiye / Alayım sana kurabiye

Kurabiye mesoharti / Kâğıdın içinde

Ke lokumya (likumya-lekumya) so kuti / Kutu içinde lokum.

İstanbul’da Karay Musevileri yoğun olarak Eminönü, Karaköy, Hasköy ve Edirnekapı bölgelerinde yoğun olarak yaşamışlardı. Karaköy bölgesinin isminin eskiden Karay Köy olduğu zamanla Karaköy olarak değişikliğe uğradığı bilinmekte.

Karay Musevilerinin Bizans döneminde yoğun olarak yaşadıkları ve süt ürünleri üretimi ve ticareti yaptıkları başka bir bölge ise Galata’ydı. Galata kelimesi Karaitika dilinde süt ve süt ürünleri işiyle uğraşan anlamına gelir.

UNESCO’nun yaklaşık 30 dilbilimcinin araştırmasına dayandırılan raporu, Türkiye’de de üç dilin yok olduğunu, tam on beş dilin de tehlikede olduğunu ortaya koyuyor.

Dillerin kaybolmasındaki en önemli etkenlerden biri ‘bilenlerin konuşmaktan vazgeçmesi.’ UNESCO’ya göre bir dil, konuşanlarının azalması ve yeni kuşaklara aktarılmaması nedeniyle kaybolma riskiyle karşılaşıyor.

Dün gece bir rüya gördüm. Size anlatamam. Çünkü Karaitika’ydı…


Kaynakça:

Bizans’tan Günümüze İstanbul Karaileri (Karayları), Bünyamin Levi

http://www.kaffed.org/  Kafkas Dernekleri Federasyonu Resmi Websitesi

http://www.unesco.org/languages-atlas/  Unesco Tehlikedeki Diller Atlası

http://tehlikedekidiller.com/turkce/ Tehlikedeki Diller Dergisi

http://www.chabad.org  The Declining Jewish Languages- Lorne Rozovsky

http://nashdidan.co.il Naş Didan Dili Hakkında Araştırma Merkezi

1 Yorum