Holokost’u Anma / Uykudan Önce konseri ile II. Dünya Savaşı sırasında toplama kampında yaşanan bestecileri ve bestelerini, dünyanın farklı köşelerindeki dinleyicilere ulaştıran piyanist ve besteci Renan Koen, geçtiğimiz günlerde Boston’da Harvard Üniversitesinde bir konser verdi.
Holokost’u Anma / Uykudan Önce konseri ile II. Dünya Savaşı sırasında toplama kampında yaşanan bestecileri ve yarattıkları besteleri, dünyanın farklı köşelerindeki dinleyicilere ulaştıran piyanist ve besteci Renan Koen, geçtiğimiz günlerde aynı amaçla Boston’daydı. Boston’daki konserlerinin unutulmaz etkisini Harvard Üniversitesinde konser veren ikinci Türk piyanist olarak tarihe geçen Koen’in kendisinden dinledik.
Sevgili Renan, Boston Başkonsolosu Ömür Budak’ın davetlisi olarak 27 Ocak Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü kapsamında Harvard Üniversitesinde bir konser vereceğini duyurmuştuk. Bu konser ile ilgili detayları şimdi senden dinlemek istiyoruz.
Bir sene kadar evvel Boston Başkonsolosumuz Sayın Ömür Budak temasa geçerek, 27 Ocak 2018 günü Harvard Üniversitesinde Holokost’u Anma /Uykudan Önce konserini gerçekleştirmeyi arzu ettiğini belirtmişti. Benim de konuya sıcak bakmam üzerine, Türk Dışişleri Bakanlığı, Boston Türkiye Başkonsolosluğu, Harvard Üniversitesi Türk Öğrenci Birliği konserin gerçekleşebilmesi için yoğun hazırlıklara başladı. Harvard Üniversitesi projeyi duyunca kendisi de sponsor olmak istedi ve Harvard Art Museum’da bulunan Menschel Hall’un kapılarını açtı. Daha sonra, Harvard Hillel de aktif olarak konser komitesinde yer aldı. Türk Dışişleri Bakanlığı, Harvard Üniversitesi, THY hep birlikte işbirliği içerisinde sponsor olmuş oldular.
Sayın Budak ile yaptığımız görüşmeler sırasında, Harvard’daki konserin yanı sıra Türk Başkonsolosluğu Residence’ında da bir anma konseri gerçekleştirmeye karar verdik. Bu konser de 25 Ocak akşamı gerçekleşti. Konserin konusu ve repertuarı Terezin Toplama Kampı bestecileri ve eserleri olduğu, ayrıca Türkiye’de 500.Yıl Vakfı şemsiyesi altında bu bestecileri ve eserlerini tanıtmak, gençlere müzik üzerinden Holokost eğitimi vermek üzere ‘Holokost Gerçekliği ve Pozitif Direnç’ adlı bir birim kurduğumdan, rezidans konserine Boston’daki Terezin Foundation Kurucu ve Başkanı Mark Ludwig katıldı. Katılmakla kalmayıp açılış konuşması da yaptı. Çek Cumhuriyeti’ndeki Terezin Foundation ile olduğu gibi Boston’daki Terezin Foundation ile kurduğum birim arasında işbirliği olacak gibi duruyor.
Rezidans konserine ayrıca, bazı kolejlerin müdürleri, Boston’daki diplomatik çevreler, Harvard’da laboratuvarı bulunan, gelecekte Nobel Ödülü almasına kuvvetle bakılan bilim adamımız Gökhan Hotamışlıgil gibi önemli isimler katıldı.
İlgi çok yoğundu, ben çalarken kesif bir sessizlik vardı. Holokost’u Anma / Uykudan Önce konserlerimin programlarını hazırlarken, bestecilerin yaşam öykülerinin yanı sıra mutlaka eserler hakkında açıklama koyarız. Çünkü bu bestecileri ve eserlerini çoğu kez ilk kez dinleyen bir dinleyiciye çalarım; dolayısıyla aktardıkları hikâyenin, mesajların tam olarak anlaşılmasına çok önem veriyorum. Konser esnasında, dinleyicilerin programları dikkatle okumaları çok hoşuma gidiyor. Tebriğe geldiklerinde, okudukları notlarla birlikte duydukları müzik hakkında uzun uzun konuşuruz.
Yurtdışında verdiğim her Holokost konserinde mutlaka ‘kurtulan’lar ya da çocukları ile tanışırım, özellikle de Terezin kurtulanlarının çocukları ile. Onlarla yaşanan paylaşımlarımdaki, kelimelere dökülmeyen derinlikteki duygularını, anlattığım Terezin hikâyeleri hakkında annelerinden duyduklarını aktarmalarının kıymeti çok büyük benim için. Bu konuda derinleşmeyi seçmiş bir sanatçı olarak değil sadece, hâlâ tarihe canlı şahitlik yapabiliyor olmaktan dolayı da aynı zamanda.
Rezidanstaki konserde de benzer bir şey oldu. Bir kolejin eski müdürü, II. Dünya Savaşı sırasında çocukmuş, Paris’te yaşarlarmış. Yahudilerin evlerinden alınmasına şahit olmuş birçok kez. Annesine sormuş ne oluyor diye, annesi de açıklamaya çalışmış. “Elinizi biraz ellerimin arasına alabilir miyim” diye yaklaştı yanıma önce bu hanım, bir müddet sonra da hikâyesi… Terezin bestecilerini daha evvel hiç bilmeyen bir topluluğa öyküsü, tarihi ve müziğiyle iletmek, dinleyicilerin kalplerine bu kadar direkt ulaşması ve kendi hikâyelerini paylaşmaları açısından çok özel bir konserdi rezidanstaki konser. Duyarlı Başkonsolosumuz Ömür Budak ve kendisi kadar bir o kadar duyarlı eşi Esra Budak çok özel bir köprü oldular bu konser sayesinde kıymetli uğraşıları ile.
Bu konserden sonra 27 Ocak akşamı Harvard Üniversitesinde, Harvard Art Museums Menschell Hall’da Holokost’u Anma / Uykudan Önce konserim gerçekleşti. Harvard Üniversitesi Türk Öğrencileri Birliği ve Harvard Hillel’in organizasyonunu üstlendiği bu konserin hazırlık coşkusu çok büyüktü. Ne kadar gurur duysak az gelir bu gençlerle. Rekabetten ve ders yükleri bakımından hiç kolay bir hayatları yok bu gençlerin; sadece okudukları zaman için değil, hayata atılacakları zaman için de çalışıyorlar sürekli. Buna rağmen nezaketlerinden hiç eksilmeden büyük bir coşku ile konserin öncesini yaşadık birlikte birkaç gün. Onlar bir Türk’e Harvard Üniversitesi sponsor olduğu için çok gururlu ve sevinçli, bizler onlarla daha çok gururlu... Harvard tarihinde çok az destekledikleri proje olduğu gibi ilk defa bu anlamda bir proje için sevinç duyduklarını ve desteklediklerini söylediler gençlerimiz… Ayrıca Harvard’da konser vermiş ikinci Türk piyanist olduğumu da. İlki dünyaca ünlü İdil Biret, ben de ikinci olmuşum üniversitenin tarihinde.
Konser akşamı geldiğinde, Harvard Universty Turkish Students Associato’dan Cengiz Cemaloğlu ve Harvard Hillel’den Ilan Goldberg akşamı sunmak üzere sahnede yerlerini aldılar. Harvard Üniversitesi Hahamı ve ardından Başkonsolosumuz Ömür Budak birer konuşma yapacaklardı. Cengiz ve İlan, kendi aile hikâyelerinden yola çıkarak öyle zarif, duygulu, gerçek, yalın ve nezaketle dolu konuşmalar yaparak takdim ettiler ki Haham ve Ömür Bey’i ben şahsen gözyaşlarımı tutamadım. Harvard Üniversitesi Hahamının survivor olan kendi aile hikâyesi çok ilginçti. Annesi, Viktor Frankl’ın çok yakın arkadaşıymış, kampta da birlikte bulunmuşlar. “Frankl annemin ismini pek anmadı ama aslında her şeyi birlikte düşünüp yaptılar” dedi. Benim ve oraya gelen birçok insanın bilmediği önemli bir bilgiydi bu elbette ki. Daha sonra toleransın önemini yine kendi aile göç hikâyesinden yola çıkarak anlatan Cengiz, toleransa çok önem veren Başkonsolosumuz Ömür Budak’ı konuşmasını yapmak üzere sahneye davet etti. Ömür Bey’in konuşması da bir o kadar duygulu ve bilgilendiriciydi.
Ardından Cengiz ve Ilan büyük bir coşku ile beni sahneye davet ettiler. Böylelikle, II. Dünya Savaşı öncesi Yahudilere uygulanan kültür politikaları sonucunda nasıl yasaklandıklarını, Terezin Kampını, bestecilerin yaşam öykülerini, bestecilerin kampta müziğe ve topluma yaptıkları paha biçilmez katkıları, bir müzikterapist olarak kendi çıkarımım olan bestecilerin günümüze getirdiği hediye ‘pozitif direnç’ hakkında yaptığım konuşmamla konser başlamış oldu. Kararlılıkla sürdürülen yaratıcılık sayesinde beyin olumlu imkânları ile önce gelişiyor ve sonra genişliyor. Bu bize hayat, zorluklarla baş etme, yaşamımızı kurma, kurgulama, zihinsel, duygusal, fiziksel olarak sağlıklı yaşamda çok daha fazla imkân veriyor. Bizi güçlü kılıyor, üstelik bu güç çok özgün ve öz bir güç. İşte buna sahip olduğumuz zaman irili, ufaklı tüm zulme HAYIR deme imkânı buluyoruz. Bu besteciler ve eserlerinden aldığım ya da bir doğurduğum 14-17 yaş grubuna yapmakta olduğum müzik üzerinden ‘Holokost Gerçekliği ve Pozitif Direnç’ adlı eğitimi oluşturan yapıdan bahsettim. Ardından, Gideon Klein ve Viktor Ullmann’ın Terezin Kampında bestelemiş oldukları son piyano eserleri olan Piano Sonat’larını seslendirdim. Her Holokost’u Anma / Uykudan Önce konserimi USHMM’den edindiğim, savaş öncesi Yahudi yaşantısını içeren bir dizi çocuk fotoğrafları ile bitiriyorum. Bu fotoğraflarla birlikte çalmak için gittiğim ülkelerdeki yerel bestecilerin çocuklar için yazmış oldukları oyun şarkılarını bulup seslendiriyorum, çocukların yaşam alanlarının savaş alanları değil sadece oyun alanları olması gerektiğini vurgulayarak. Harvard Üniversitesindeki konserde bu fotoğraflarla, yine Çek ancak II. Dünya Savaşı ve öncesinde Nazi rejimine direnişçi olarak yer almış, bu yüzden de bir süreliğine ülkesini terk etmek zorunda kalmış Bohuslav Martinu’nun 1920’de bestelemiş olduğu çocuk şarkılarını seslendirdim. Çok melodik olan ve dört şarkıdan oluşan bu eserinin üçüncü şarkısının ismi çok manidar: “Neden Askerlerle Oynamamalıyız?”
Konsere ilgi nasıldı?
Çok yoğundu. 300 kişilik Menschell Hall günler öncesinden dolmuştu zaten. Sonrasında yanıma gelip tebrik eden dinleyiciler arasında “Konser için başka şehirlerden geldik” diyenlerin sayısı çoktu. Boston’a göç etmiş Verda ve eski öğrencim Roksan’ın yaptığı sürpriz beni çok mutlu etti. Sibel-Naim Benmayor’un çocuklarıyla orada oluşları, yine eski arkadaşım Selim Tezel’in orada oluşu beni sıcacık hissettirdi.
Dinleyiciler arasında dikkat çekici isimler var mıydı?
Tabii vardı. Harvard Üniversitesinden bir board vardı, ayrıca profesörler. New York’tan konser için gelmiş önemli isimler vardı. Yine burada da diplomatik çevre vardı, İsrail Konsolosluğu mensupları vardı.
Aldığın tepkiler nasıldı?
Her konserde olduğu gibi çok yoğundu. Yanıma gözyaşları içerisinde gelen bir dolu insan oldu. Holokost, tarihin yakınlığı dolayısıyla hâlâ çok canlı elbette ki. Bu sebeple, yanıma gelip kendi aile hikâyesini paylaşan çok insan oldu. Konserden sonra yaklaşık bir saatte bu paylaşımlar sürer beni çok etkileyen. Çünkü bu paylaşımlarda duvar yoktur, mesafe yoktur, kalpten kalbe giden iletişim vardır.
Senin kişisel izlenimlerin nasıl?
Harvard Üniversitesinde, gerek ikinci Türk piyanist olarak tarihe geçmek gerekse bir Yahudi olarak bu denli önemli bir anma konseri için Türkiye’yi temsil etmek büyük bir onur gayet tabii benim için. Gerek rezidanstaki kişisel hikâyeleri ile seçkin dinleyici topluluğu olsun gerekse Harvard’a gelen dinleyici topluluğu olsun anlatılanları ve müziği çok güzel aldılar, zaten almak üzere oradaydılar, bu çok belliydi. Genellikle konunun ve müziğin yoğunluğundan dolayı küçük de olsa bir endişe duyarım. Ama bu iki konserde de dinleyicinin bütün konuşmaları ve müziği bu kadar alması nadir bulunan bir şey. Bunun kültürlülükle ya da benzeri bir şeyle ölçmek yanlış olur; duygusal olarak çok hazır bir dinleyici vardı. Hakikaten bu çok nadiren yaşanan bir şey söz konusu anma konserlerinde.
Sırada ne var?
Sırada, çok ilginç bir işbirliği ile gerçekleşecek bir New York Holokost’u Anma / Uykudan Önce konseri var. Tam kesinleşmeden duyurmak istemediğimden şimdilik sürpriz olsun. Amacım, kurduğum birimle dünyanın başka yerlerinde kurmayı düşündüğüm aynı birim sayesinde din ve ırk fark etmeksizin birçok gence ulaşmak. Biz görür müyüz bilmem ama dünya barış içinde yaşanılmayı fazlasıyla hak ediyor.
“Kararlılıkla sürdürülen yaratıcılık sayesinde beyin olumlu imkânları ile önce gelişiyor ve sonra genişliyor. Bu bize hayat, zorluklarla baş etme imkanı sağlıyor.”
Terezin bestecilerini daha evvel hiç bilmeyen bir topluluğa öyküsü, tarihi ve müziğiyle iletmek, dinleyicilerin kalplerine bu kadar direkt ulaştırmak konseri çok daha özel kıldı...