İki Ahmet Sami Özbudak projesi

1980 Hatay doğumlu Ahmet Sami Özbudak’ı ilk kez GalataPerform’un uluslararası alanda da isimlerini duyurmaya başlayan Yeni Metin Yeni Tiyatro yazarlarından biri olarak tanıdık.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
21 Şubat 2018 Çarşamba

Çağdaş tiyatro yazınına ve yeni oyun yazım biçimlerine odaklanan Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi, Yeşim Özsoy’un Kuledibi’nde tarihi bir apartmanın ikinci katında, yeni metinlere, yeni yönetmenlere açık bağımsız bir alan olarak hem kendi oyunlarını üreteceği hem de bir yapım ve yayın evi olarak misafir projelere ev sahipliği yapacağı bir mekân olarak kurduğu GalataPerform’un en önemli çalışmalarından biri. Bu projede yetişen Özbudak, hem yurt içinde ödüller kazanan hem de Avrupa'nın en prestijli ödüllerinden Heidelberger Stückemarkt Avrupa Genç Yazar Ödülü'nü alan ‘İz’ (2013) adlı oyununda Tarlabaşı’nda, yüz yıllık bir binada yakın tarihimizdeki üç dönemde yaşananları, 1950’lerde 6-7 Eylül Olaylarına tanık olan Rum kız kardeşler Markiz ve Eleni’nin, 1980’lerde devrimci Ahmet’le Karadenizli ev sahibi Turgut Usta’nın, 2000’lerde travesti Sevengül’le Kürt sevgilisi Rizgar’ın aynı evde yaşadıklarının bıraktığı ‘iz’leri aynı mekânda, zamanları çakıştırarak başarıyla kurgulamıştı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları repertuvarında sahnelenmeye devam eden, aynı dönemde yaşadıkları halde birbirlerinin tanımamış olan Afife Jale ve Bedia Muvahhit'i aynı sahneye getiren Hayal-i Temsil (2015) ve iki ayrı dünyadan iki kadını buluşturarak, kadınlığa, anneliğe, kadınca sevmeye ve hatta orospuluğa son derece duyarlı bir bakış açısı getiren ‘Kar Küresinde Bir Tavşan’ (2015) ile, hem ‘İz’in başarısının tesadüf olmadığını, hem de kadın dünyasına gerçekten başarıyla girebilen çok az sayıda erkek yazarımızdan biri olduğunu gösteriyordu.

Ahmet Sami Özbudak, tiyatro metinlerinin paralelinde, ‘Masturi Kabare’ ve oyunu da içine alan ‘İz’ adlı iki roman yazdı, oyun yazarı ve sanat yönetmeni yardımcısı olarak çalıştığı GalataPerform’un 2016’daki Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’nde kanımca şenliğin doruk noktası olan ‘Balat Monologlar Müzesi’nin proje direktörlüğünü yaptı, birkaç klasik oyunu da Türkçeye kazandırdı. Özellikle çevirdi demedim çünkü Özbudak, Shakespeare’in ya da Çehov’un dilindeki zarafeti bozmadan günümüze taşımaya soyunduğunda, ‘Romeo ve Juliet’i ya da ‘Martı’ yazarlarının ruhuna birebir sadık, ancak anlatımda olabildiğince özgür bir biçemde yeniden yazdı.

Son zamanlarda GalataPerform’la işbirliğini sadece proje bazında çalışmalara indirgeyerek, yurt içinde ve yurt dışında bireysel projelere özgürce odaklanan Özbudak’ın yeni oyunu, Yüce Sultan Abdülhamid Han Hazretleri’nin çok sevdiği Sherlock Holmes hikâyelerini sahnelemeye çalışan, kumpanyası hapiste, kendisi içmekte Mithat Efendi’nin grotesk soslu trajikomik maceralarını anlattığı ‘Sherlock  - Hamid’ (2016) BBT’de sahneleniyor.

Yepyeni bir programla yeni sezonuna giren ‘Balat Monologlar Müzesi’ ve Özbudak’ın ilk yönetmenlik denemesi ‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’  bu yazımızda ele alacağımız son iki çalışması.

 

Fener'de Yuvakimyon Rum Kız Lisesinde ‘Balat Monologlar Müzesi’

GalataPerform’un oyun yazarlığı şenliği Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali, 2016’da İstanbul’un önde gelen bağımsız tiyatrolarının desteğiyle, 28 Eylül – 4 Ekim tarihleri arasında oyunların yanı sıra özel projelerle söyleşilerin de gerçekleştiği olağanüstü bir şenliğe dönüşmüştü.

Şenliğin doruk noktası, Genel Sanat Yönetmenliğini Yeşim Özsoy’un, proje direktörlüğünü Ahmet Sami Özbudak’ın yaptığı, Balat’ta, eski bir binanın odalarında monologlar ve kısa oyunlar aracılığıyla hayatların ve hikâyelerin sergilendiği ‘Balat Monologlar Müzesi’ydi. Sergilenen sanat eserlerinin, sesler, hikâyeler ve karakterler olduğu bu müze, tiyatronun ne kadar farklı mekânlarda değerlendirilebileceğinin, hayallerin sahneden çıkıp insanlarla özgürce her yerde paylaşılabileceğinin göstergesiydi.

Yeni Metin Yeni Tiyatro İleri Yazarlık öğrencilerinin, Balat-Fener hattında çıktıkları hikâye ve karakter avının sonuçları, heyecanlı ve yaratıcı yönetmenlerin, deneyimli oyuncuların elinde, bir müzeymişçesine gezilen binada isteyenin girdiği odalardaki oyunlara bir göz attıkları, isteyenin de birkaç kez tekrarlanan çalışmaların bazılarını baştan sona izledikleri hayat parçalarına dönüşmüştü.

Bu olağanüstü çalışmanın, izleyemeyenler ya da her oyunun tamamını merak edenler için mutlaka tekrarlanması gerektiğini gören GalataPerform, 2016-2017 sezonu boyunca devam etme kararı alarak, bu kez Fener’de eski bir Rum okulunu müze olarak kurgulamış, okulun farklı sınıflarına farklı birer oyun yerleştirmişti.

Müze, gördüğü fazlasıyla hak edilmiş ilgi sebebiyle 2017-2018 sezonunda da, bu kez farklı metinlerle devam ediyor.

Ön oyunumuz, kapağı açıldığında Balat’ın hayaletinin dile geldiği ‘Monolog Kutusu’nu Ahmet Sami Özbudak tasarlamış, oynayan Hivda Zizan Alp. 

Peşinden sergilenen yedi monoloğumuz var:

Volkan Çıkıntıoğlu’nun yazdığı Koray Doğan’ın yönettiği,  Erol Babaoğlu’nun oynadığı, ‘Balat’ın Sırrı’  bir dervişin kalbinden zihnine uzanan bir yolculuk. İlk prodüksiyondan beri müzede sergilenmeye devam eden az sayıda metinden biri.  

Yine ilk prodüksiyonlarda yer almış iki de aşk öyküsü var. Balat’ın esaslı abilerinden birisinin bir delikanlılık hikâyesi eşliğinde aşkı anlattığı Modern Zamanlarda Maria Paleologina’Caner Kılıç yazmış, Ayfer Dönmez yönetmiş; oynayan, Batur Belirdi. Balatlı bir güzelin sevdasını güzellikle sınadığı ‘Small’ı yazan Ülkü Oktay, yöneten Şaziye Konaç, oynayan İpek Türktan Kaynak.

Balatlı bir hırsızın girdiği evde kendi hikâyesiyle karşılaştığı ‘Fiyaka’Kerem Pilvacı yazmış, Ceren Demirel yönetmiş. Koray Kadirağa oynamış.

Melis Öz’ün akordeonu eşliğinde Balatlı olmaya dair ağıtını Serdar Kurt yazmış, Başak Kıvılcım Ertanoğlu yönetmiş.

Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı, Şaziye Konaç’ın yönettiği, Hande Öykü Ekmen’in oynadığı ‘Kraliçe Mab’ın Baklavası’, baklava dilimleri üzerinde yaşayan, kendini bir gün Balat sokaklarında bulan esrarengiz bir kadının öyküsü.

Caner Kılıç’ın yazdığı, Ceren Demirel’in yönettiği ‘Kısmet’. Eren Çiğdem’in canlandırdığı hazine peşinde koşan bir işçinin komik ve şiirsel öyküsü.

Müzede iki de kısa oyun izlenebiliyor.

“Belki bizi sarıp sarmalayan güç Tanrı değil acıdır…” diye tanıtılan ‘Her Şey Bitmiştir Artık’, Ilgın Sönmez’in yönettiği, Haydar Köyel, Merve Ergin ve Tuğçe Şahin’in oynadığı bir performans.

Salihcan Sezer’in yazdığı, Ilgın Sönmez’in yönettiği ‘Mutluyum Çünkü Burada Uçaklar Yok’ da, Suriyeli bir genç adam (Adnan Devran) Balat sokaklarında abisine (Serdar Bilinler) -ya da ölmüş abisinin hayaletine- rastladığında kendi hikâyesini yeniden yaşar.

Nasıl ki bir müzedeki eserlerin tamamını bir seferde keşfetmek olanaksızsa her performansın dörder ya da beşer kez tekrarlandığı bu müzede de oyunların tamamını bir defada izlemek mümkün değil. Şöyle bir gezmek değil de hepsini izlemek istiyorsanız iki kez ziyaret edin derim. Hem çok etkilenmiş olduğunuz bazılarını yeniden izlemeye de vakit bulursunuz.    

Sadece tiyatroyu sahne dışına taşırarak yaşamın ta kendisine indirgeyen farklı bir deneyim yaşamak için değil, hepsi de tiyatro adına sağlam ve etkileyici çalışmaları izlemek için de mutlaka katılınması gerekli. Pazar günleri 15.00’te Tevkii Cafer Çıkmazı, Yuvakimyon Kız Rum Lisesinde. Yeri kolay, Fener'de, Rum Erkek Lisesi (büyük kırmızı bina) ve Kanlı Kilise'nin hemen altında.

 

 Bir(kaç) film &bir oyun: Plan Be Loft’da  ‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’

1966 doğumlu Paolo Genovese, genel beğeniye hitap eden sıradan filmlerle isim yapmış orta karar bir İtalyan sinema yönetmeniyken, senaryosuna da katkıda bulunarak yönettiği, ‘Perfetti Sconosciuti / Muhteşem Yabancılar’ (2016), aralarında ülkesinin en saygın sinema ödülü David di Donatello’dan En İyi Senaryo ve En İyi Film de olan 13 ödül kazanınca dünya çapında ün kazanmış, filmin uyarlama hakları pek çok ülkeye satılmış.

Filmin Türkiye haklarını ilk çıktığında satın almış olan Ferzan Özpetek’in yapımcılığını yaptığı, Serra Yılmaz’ın yönettiği ‘Cebimdeki Yabancı’ adlı uyarlama, bu yıl sinemamızda çekilmiş az sayıda düzeyli güldürüden biri. Yunan ve İspanyol versiyonlarının da çok başarılı oldukları söyleniyor.

Cep telefonlarının hayatımıza girişiyle birbirimizle yabancılaşmamıza ve cep telefonlarıyla kurduğumuz mahremiyetin açığa çıkmasının olası sonuçlarına odaklanan ‘Perfetti Sconosciuti’, yedi eski dostun bir akşam yemeğinde bir araya gelmesiyle başlar. Keyifli sohbetler sürer ve şen kahkahalar eşliğinde yemek yenirken ev sahibesi bir oyun oynamayı teklif eder: herkes telefonlarını, seslerini açarak masaya koyacak, gelen her arama dinlenecek, her mesaj yüksek sesle okunacaktır. Oynadıkları bu oyun giderek yedi dostun maskelerinin ardındaki gerçek hayatlarını açığa çıkaracak, bunca zaman çok yakın arkadaş olduklarını sanmış olan bu insanların aslında birbirlerine muhteşem bir şekilde yabancı oldukları ortaya çıkacaktır.

Tek mekânda geçen bu yedi karakterli öykünün tiyatroya çok güzel yakışacağını gören Kerem Pilavcıoğlu’nun uyarladığı oyun ​‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’ adıyla bir TwoTwo Prodüksiyon yapımı olarak Türkiye’de ilk kez sahneleniyor. İlk okuduğundan beri oyunun mekânı olarak tiyatro sahnesini değil, bir evin salonunu hayal eden yönetmen Ahmet Sami Özbudak,​ ‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’ı aynen hikâyede anlatıldığı gibi Tophane’de bir loft’ta sahneye koyuyor.
Bu sahneleme sıra dışı bir teatral deneyim. Seyirci, oyun başlamadan çok önceden kapısı açık olan eve girer girmez, oyuncuların gezineceği yerlerde dolaşan, onların kullanacağı mutfakta bir şeyler yiyip içen seyirci, salonun, etrafında oturacağı merkezinde gerçekleşecek olayların bir parçası oluyor. İzleyici olmaktan çıkıp, birer bombaya dönüşen telefonların her patlamasını o yedi kişiyle beraber yaşamaya, hikâyenin her yeni virajında onlarla beraber şaşırmaya, kızmaya ve üzülmeye başlıyor.

Işık tasarımı Cem Yılmazer’e, sahne tasarımı Hande Göksan’a, hareket tasarımı Dicle Doğan’a, müzik Burçak Çöllü’ye, kostüm-styling Ceylan Atınç’a ait olan oyunun yemek stilisti, İnci Bak.
Oyunculuklara gelince, Canan Atalay, Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Gökçe Eyüboğlu, Giray Altınok, Faruk Barman, Fehmi Karaarslan ve Deniz Karaoğlu müthiş bir takım oyunculuğu sergiliyorlar. Benzersiz doğallıkları ve inandırıcılıkları o yedi kişiyi gerçekten var ediyor. Müthiş dengeli ekibin hepsi çok iyi ama, oyunun son 20 dakikasında,  dramatik kişisel değişimini, yerinden kalkmaksızın, tek bir söz etmeden, sadece yüz ifadesi ve bakışlarıyla adım adım izleyiciye aktaran Deniz Karaoğlu özel bir övgü hak ediyor.

Sezonun olmazsa olmazı. 27 Şubat, 6, 13, 14, 21, 27 Mart’ta ve sezon sonuna kadar Plan Be Loft’da. Hepinize iyi seyirler dilerim.