1926 yılında Polonya kökenli Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Nürnberg’de doğan Metzger uzun yaşantısı süresince hep sanatın ve toplumsal olayların içinde oldu. 2017 yılında hayatını kaybeden Metzger, Oto-Yıkıcı Sanat akımının yaratıcısı olarak, sanat dünyasına aktivist olarak imzasını bıraktı.
1926 yılında Polonya kökenli Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Nürnberg’de doğan Metzger uzun yaşantısı süresince hep sanatın ve toplumsal olayların içinde oldu. Politik kimliğini sakınmadan globalleşen dünyanın anti-kapitalist değerlerinin karşıtında bunları sanat ve sanatın içinde eylemlerle gerçekleştirdi. Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Metzger,1939’da henüz II. Dünya Savaşı başlamadan gelecek günlerin trajik olgusunu görebilen Kindertransport desteği ile kaçırılıp İngiltere’ye gitti. O günlerde kurtarılan 10 bin çocuktan biriydi. Ailesi ise bu kadar şanslı olmayıp tüm akrabalarıyla birlikte toplama kamplarında hayatlarını kaybetti.
Metzger önce Cambridge, ardından Oxford ve Antwrep’te sanat, felsefe ve sosyoloji eğitimi aldı. Çok yönlü kimliği ile 1950’li yıllardan sonra dünya olaylarını yorumlayıp kendini sivil toplum kuruluşlarını örgütleyen anti-kapitalist ve tüketim karşıtı hareketin içinde buldu. Sayısız nükleer silahsızlanma kampanyaları organize etti ve eylemlerde bulundu.
Böylesine aktivist bir kişiliğin politik alanlardaki bu eylemleri 1959’da ‘Oto-Tahribat Sanat’ akımının oluşmasına ve bunun manifestosunun yazılıp yayılmasına olanak sağladı. Bu kapitalizme karşı gerçek bir başkaldırıydı. Geniş kitleleri, sanat çevresinin dilini de kullanarak tetiklemesi, birçok sivil toplum örgütünü de ardına alması hareketi hem meşrulaştırdı hem de büyük ilgi görmesini sağladı.
Bu aslında bir yerde sanatın, özellikle modern sanatın bir meta haline getirilmesine karşı koymak aracını taşıyordu. Sanat simsarlarının kâr amaçlı manipülasyonlarının önüne geçmek koleksiyonerlerin hegemonyasına son verip sanat piyasasını adil ve eşitlikçi kılmayı da amaçlamaktaydı. Daha geniş anlamda iktidarı ve otoriteyi ret etmeyi hedeflemişti. Akım o kadar hızlı ve sanatın popüler birçok alanına da yayıldı ki, birçok sanatçı bu akımı kendince yorumlayıp sanatını özgürleştirmemeye çalıştı. Kurumlardan, aracılardan, otoriteden ve sanatı bir maddesel değişim aracı görenlerden kurtulmak ve onlara karşı konuştu istenen. Örneğin rock müzik alanında da bu akım kendini The Who’nun gitaristi Pete Townsend ile sahnede sanatını gerçekleştirdiği gitarını parçalaması, Jimi Hendrix’in gitarını konser sırasında adeta tapınır gibi bir tören benzeri ritüelle yakmaya varacak eylemlere yönelmesiyle ifade bulur. Metzer’e sorulduğunda oto-tahribat akımının, Nazi askerlerinin programlanmış bir makine gibi bilinçsizce emre itaat etmelerinin karşısındaki savunmayı ve direnci kapsadığını belirtir. Bunun da çocukluk günlerinde yaşadıklarının bilinçaltı yansıması olduğunun farkındalığı ile otoriteye başkaldırının sanat yolu ile elde edilebileceğine inanır.
Cambridge Sanat Okulunda okuduktan sonra Metzger radikalleşti. Nükleer silahların kullanımı ve yaratılmasını protesto ederken sivil itaatsizliği yüzünden tutuklanmıştı. Daha sonra bu alanda bir dizi gösteri düzenleyecekti yeniden ve defalarca tutuklanacaktı.
Politik çalışmalar ve bunu sanata katma dürtüsü kariyerinin büyük bir kısmını kapsadı.
1977-1980 yılları arasında Metzger, herhangi bir sanat eseri yaratmayı reddeden bir sanat grevine (eylemine) başladı. Ardından, 2007 yılında, dünya çapında sanat fuarlarının otoriterleşen yayılma etkisine yanıt olarak, her türlü sanat işçisinin havayla seyahat etmemesi için teşvik edilen Reduce Art Flights girişimini kurdu. Metzger için her iki eylem de kapitalizmin ve sırf çıkar uğruna metalaşan ticaretin düzenine karşı savaşmanın bir yoluydu.
Gustav Metzger gerçek bir sanat devrimcisiydi. Aktivist yönü onu sınırlı alanlarda etkin olmasına karşı bir durumdu. Gustav’ın eserlerinin birçoğu kısa ömürlü ya da kendiliğinden yıkıcı bir nitelik taşıdığından sanatçının yöntemlerini izleyerek benzerlerinin gündelik sanatı da etkilediğini görürüz. Fakat Gustav her zaman bir sanatçının yaratıcı yönünü koruyarak ve destroyer kadar yıkıcı olmaması gereğini de savundu; sanatçının rolü, nesnelerin dünyasına bir şeyler eklemek değil daha az şey ile sanatını kalıcı olmadan sürdürmesini bilmesidir. Onu genç sanatçılar ve sanat yorumcularının gözünde bu kadar önemli kılan, bu tür bir devrimci düşüncenin sanatın izdüşümünde yaratılabilir olmasıdır.
Gazeteci Dennis Gould şöyle yazar: “Gustav Metzer, sanat için olduğu kadar kendini barışa da adamış biriydi. Bertrand Russel’ın şiddet içermeyen ve bir sivil itaatsizlik hareketi olan manifestosu sanat alanında Metzer ile yön bulmuştu. Bu Vanessa Redgrave, John Osborn, Arnold Wesker gibi sanatçılar da takip etmiş farklı sanat dallarına yayılmasına olanak sağlamışlardı.
Russell Clarke Metzer ile ilgili anılarını söyle sürdürür. Aralık 1962’de Gustav Metzer artık Batı Londra Üniversitesinin Ealing Teknik Koleji ve Sanat Fakültesinde, ‘Otomatik Yaratıcı Sanat’, ‘Oto Yıkıcı Sanat’, ‘Geleceğin Makine Sanatları için Mücadele’ başlıklı konferanslar verdi. Bu onun akademisyen yönünü de ortaya koyduğu alanlar ve genç sanatçılar ile iletişimde bulunabildiği bir mecra oldu.
Ünlü Sanat Galerisi Tate Küratörü Andrew Wilson’a göre; modern toplumun insan ile şeyleri yok etme iradesini ortaya koyan Almanya doğumlu İngiliz sanatçı Gustav Metzger’in sanat tarihine en büyük katkısı, sanatçıların nesneleri bir protesto biçimi olarak parçalayıp yıkması anlamına gelen Oto-Yıkıcı Sanat hareketinin ortaya koymasıydı.
Metzger, 1959 tarihli bir manifestosunda “Kendini tahrip eden resim, heykel, inşaat, fikir, alan, biçim, renk, yöntem ve zamanın toplamının bir bütünlüğünü oluşturuyor” diye ifade ederek hareketi kısaca açıklamaya çalışmıştı.
Jean Tinguely gibi sanatçılar, Oto-Yıkıcı Sanat niteliği taşıyan eserler üreten ilk kişiler arasına girmiş olsalar da, 1961’de Metzger, en önemli eylemi olan “asit tablolarıyla” harekete katıldı. Nükleer silahların üretilmesine tepki olarak sanat üretmeye çalışan Metzger, yapıtında naylonla asidi birlikte kullanarak vermek istediği mesaj doğrultusunda uzun uğraşlar verdiği emeğin parçalanmasına neden oldu.
1966’da Metzger, Londra’da ‘Sanatta İlk İmha Sempozyumunu’ gerçekleştirdi. Orada sanatçı John Latham’ın katkısı, ‘The Skoob Towers Ceremony’ idi; bunun için İngiliz Müzesinin dışında kitap yığınlarına karşı eylem düzenledi. Metzger, kariyerinin tamamında yok olma, yok etme ve sanatın bu misyonu sürdürmesi gerekliliği dürtüsünü keşfetmeyi sürdürdü. Gustav Metzer geçtiğimiz ay 90 yaşında bir devrimci genç olarak hayata gözlerini yumdu...