Yemeğe ve pişirmeye bir tutkuyla bağlı olan, bu tutkusunu durmadan, yorulmak bilmeden zenginleştirmeyi hedefleyen biri Rakela… Devamlı olarak yeniyi arayan, farklı malzemeler, farklı tariflerle, denemek ve yanılmaktan hiç bıkmayan Rakela Palombo, artık atölye çalışmaları ile tutkusunu paylaşıyor.
Sevgili Rakela, Şalom okurları senin ‘dünya’ sayfasındaki detaylı analiz yazılarınla tanıyor. Sonrasında ise büyük ses getiren Pink Ladies yemek kitaplarının yazarlarından biri olarak gördük seni. Her şeyden önce yemeğe olan bu tutkun nasıl başladı?
Sanırım bu içten gelen bir şey. Her zaman yemeğe çok meraklıydım ama hayat boyu kilo kontrolü ile ilgili sorun yaşamış bir kişi olarak yemekle ilişkim hep sevgi-nefret ilişkisi halindeydi. Yemek pişirdikçe mutfakla barışıp rahatladım. En önemli ilham kaynaklarımı anneannem ve annem olarak gösterebilirim. Zaten şimdi ailemin kadınlarının mutfaklarından favori tariflerini günümüzdeki pişirme şekillerine uyarladığım yeni bir ‘Ailemin Kadınları’ atölye serisine başlayacağım. Bir de, her denediğimi sabırla tadan ve gönüllü kobaylarım eşim ve oğlumu da atlamamam gerekir.
Bu tutkunu nasıl geliştirdin?
Sonsuz bir merakla… Televizyonda bir sürü yemek kanalı ve programının, raflarda onlarca yemek dergisinin olmadığı bir dönemde her duyduğu tarifi üzerimizde deneyen bir anneyle, güzel yemek için kilometrelerce yol yapmaktan çekinmeyen bir babayla, keyifli sofralarda özel lezzetler yemekten büyük keyif alan bir ailede büyüdüm. Yurtdışı seyahatlerimde otel odasına girer girmez halen ilk yemek kanalına bakar, hangi dil olursa olsun hep fonda olmasına dikkat ederim. Sürekli okuyup araştırıyorum. Yurt içi ve dışında sürekli kurslara katılıyorum. Tabi bugün katıldığım kurslar daha çok özel becerilerle ilgili oluyor ama en temel derslerden bugünlere yıllar boyu bir birikimim oldu. Yine de en büyük eğitmenim her zaman bu mutfak heyecanımı paylaşan ve yarısı kadar yemek bilgim olsa bana ömür boyu yetecek olan annemdir.
Hazırladığın tariflerde mutlaka dikkat ettiğin noktalar neler?
Maalesef çok detaycı, çok bol malzemeci ve yemek yaparken çok sabırlı bir insanım. Bunlar tariflerimi genelde zor sınıfına sokabileceği ve takip eden kişiler sıkılabilecekleri için en çok dikkat ettiğim nokta tarifleri pratikleştirmek. Malzemeleri kolay bulunur şekilde seçmeye, tarifin pratik, ortaya çıkan görüntü ve lezzetin ise zahmetinden çok öte olmasına özen göstermeye çalışıyorum. Diğer yandan insanları şaşırtıp, “Bu yemeğe şu malzemeyi koymak asla aklıma gelmezdi, harika olmuş,” laflarını duymak beni en mutlu ve motive eden şey. Böyle söyleyince komik oluyor ama ben çirkin yemek yemem. Aç kalırım daha iyi. Yiyemeyeceğim veya sonradan evimde pişirmeye üşeneceğim şeyi de kimseye öğretmem.
Kişisel olarak yapmaktan en çok keyif aldığın tarifin hangisi?
İnsanları şaşırtmayı ve asla suçsuz olamamıştır diye düşündükleri tatları onlara hatırlatmayı seviyorum. Sadece tatlıdan da söz etmiyorum tabi. Artık kızartmanın girmediği evlerimizde kadınbudu köfteden patates cipsine, iç pilavdan tava böreğine aklınıza ne gelir, canınız ne çekerse onu deniyor ve yedikten sonra pişmanlık hissetmeyeceğiniz bir hale getirerek sunuyorum. Kişisel tercihlerim en çok Türk mutfağı ve Uzakdoğu lezzetlerinin masumlaştırılmış halleri oluyor genelde.
Peki ya tatlılar? Favorin var mı?
Küçükken asla yapmam dediğim neredeyse her şeyi bugün yaptığım gibi asla yemem dediğim şeyleri yiyor, eskiden burun kıvırdığım tatlara bayılıyorum. Çikolatalı tatlıları suçsuzlaştırmak çok daha kolay aslında ve daha tatmin edici lezzetler yakaladığımı söyleyebilirim. Ama ben en çok sütlü tatlı ve maalesef gerçek bir karbonhidrat delisi olarak kekleri daha çok seviyorum. Tam olarak kaymaklı muhallebi ve elmalı havuçlu kek diyeyim.
Gerçekten ‘suçsuz’ bir tatlı var mı?
Suçsuz dediğim zaman kastettiğim şey kaloriyle alakalı değil. Artık günde üç dilim tost ekmeği ve tereyağı veya günde bilmem kaç muz ve ananas ile yapılan diyetler geride kaldı. Her geçen gün istesek istemesek bilinçleniyoruz. Sosyal medyadan kaçmak mümkün değil. Önemli olanın kalori miktarı değil kaloriyi nereden aldığımızın olduğunu öğrendik artık. Bu anlamda spor öncesi sonrası veya genel atıştırma anlamında ara öğün olarak önerilen kuruyemiş, yoğurt, meyve gibi malzemelerden çakma tatlılar yaratabilince ve bunlarla hem gözümüzü, hem iştahımızı, hem nefsimizi tatmin edebilince ben bunlara suçsuz diyorum işte…
Yaptığın atölye çalışmalarını da biraz anlatır mısın?
En keyif aldığım şeyi istediğim gibi şekillendirip hobimi iş haline getirebildiğim için ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Özellikle Instagram ve Pinterest uygulamaları mutfak konusunda da adeta birer dipsiz kuyu, sınırsız birer dünya… Orada ne kadar görseniz ve hatta özenseniz de yapmaya üşendiğiniz, cesaret edemediğiniz tipte tarifleri birlikte pişirmekten, denemekten ve hatta bazen yanılmaktan dahi çok büyük keyif alıyorum. Tariflerimle davetler verenler, fotoğraf paylaşanlar, yaptıklarını satışa çıkaranlar oldukça mutluluğum da özgüvenim de artıyor. Mutfağımın özü deneme yanılma. Yurtdışındaki “test mutfağı” konseptinde bir yer şimdilerde en büyük hayalim. Klişe olacak ama yemek gerçekten paylaşıldıkça güzel. Bu yüzden, kitaplarımıza rağmen, en büyük arzum her zaman atölyeler düzenlemek olmuştu. Hatta biraz takıntı haline bile gelmişti. Bunu gerçekleştirebilmiş olmanın ve yeni hedefler koyabilme lüksüne kavuşmanın ne kadar değerli ve güzel bir şey olduğunun her gün farkındayım. Benim gibi her malzemeden, her kültürden ve yemekten ilham alan ve atölyelerimi gerçekleştirdiğim SG İmalathane’nin sahibesi Selda Güleç’le yollarımızın kesişmesi de bu yolda dönüm noktalarımdan biridir.
Atölyelerin adına neden ‘mutfak terapisi’ dedin?
Yemek kültürün, insani değerlerin en önemli temel taşlarından biri. Bunu sevenlerin ortak bir dili ve ortak bir hedefleri olduğuna inanıyorum. Çocuğunuzla, eşinizle ya da herhangi bir sevdiğiniz kişiyle, ya da belki çok bayılmadığınız biriyle mutfağa girip bir şey üretip onu oturup yediğiniz zaman duyacağınız tatmin, bu süreçteki paylaşım, üretim ve tüketimin aynı yerden olması bence en gerçek terapi. Ürettiğimi, pişirdiğimi, uydurduğum bir lezzeti, bazen unutulmuş bir yemeği, bazen vazgeçilmiş bir tadı insanlara sunmak, tanıdık kokular içinde gevşemek müthiş bir beceri. Bu yüzden hiç kimse mutfağa girmekten korkmasın derim. Bir yumurta kırdığınız zaman dahi üzerine ekleyeceğiniz bir iki taze ve kuru baharatla büyük bir fark yaratabilirsiniz. Önemli olan sonuçtan çok, düşünme, pişirme aşaması. Benim terapim de bu… Üzüldüğüm, sıkıldığım bir konu olduğunda saat gözetmeksizin kendimi mutfağa atıp dertlerimden uzaklaşabiliyorsam, bunu paylaşmalıyım diye düşünmemden.
Önümüzdeki günlerde ne gibi atölyelerin olacak?
Hayaller ve gerçekler durumu var tabi. İstek çok fakat bazen böyle bir vakit olmuyor. Her ziyaret ettiğim yerden ilham alır, malzeme taşırım. Yapmak istediklerim çok çeşitli oluyor. Son aylarda gerek seyahat gerek yeni restoran keşiflerinde çok değişik malzemelerle ve lezzetlerle karşılaştım; kafamı toparlamaya ve mümkün olduğunca derli toplu hale getirmeye çalışıyorum bu aşamada. Önümüzdeki iki ay boyunca belirlenen atölyelerim arasında, az önce bahsettiğim ‘Ailemin Kadınları’ serisi, daha önce yılbaşı yemekleri için gerçekleştirdiğim ‘Kolay Davet Yemekleri’ serisine eklenecek ‘Brunch Daveti’, ‘Kızlar Bende’ ve ‘Aile Arasında’ adını verdiğim davet sofraları atölyeleri bulunuyor. Ayrıca, bana en çok sorulan ve talep edilen bir soruya cevap olarak, ‘Bugün ne pişirsem?’ adlı, hafta arası çekirdek aile için pratik ve tabi ki suçsuz yemeklerden oluşan bir atölyenin tekrarı da olacak. Mart ayı sonunda Uzakdoğu mutfağıyla ilgili şimdiden dolmuş bir atölyemiz var. Geçtiğimiz kış Türk Eğitim Vakfı yararına İzmir’de bir günde iki atölye olacak şekilde bir organizasyonumuz olmuştu. Ona bir seri olarak devam etmenin planları yapılıyor. Limmud’da da yaptığım pişmemiş bazı tariflerimi mutfaksız ortamlarda da paylaşabileceğim birkaç küçük atölye de gerçekleşecek. Onun dışında her zamanki gibi bir restorana ya da kafeye gitmektense birlikte pişirip yiyerek bir yandan da yeni şeyler deneyerek eğlenmeyi tercih eden ve kendileri için grup olarak atölyeyi kapatan kadınlar, eşli organizasyonlar, aynı şekilde kapalı doğum günü grupları ve benim en sevdiğim çocuklarla yapılan atölyeler de oluyor.
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Mutfak, sofra aileleri ve kaybolmaya yüz tutmuş kültürleri ayakta tutma gücüne sahip, en güzel zamanların, en derin sohbetlerin paylaşılabileceği yerler. Eliniz, aklınız meşgulken gündelik sıkıntılardan uzaklaşıyor, hatta bazen daha net düşünebiliyorsunuz.
Herkesin kendi mutfağının terapi alanı olmasını, yemekle savaşmayı bırakmalarını ve bu alanı son derece stres yüklü şehir hayatımızda bir nefes alanı olarak korumalarını tavsiye ederim. Tarif almak, yemek konusunda sohbet etmek, atölyelerime katılmak, bana güzel fikirler vermek için bana ulaşmak isteyen herkes, Instagram üzerinden @rakelak hesabından veya [email protected] e-posta adresinden ulaşabilir. Teşekkürler.