Teknik olarak ticaret savaşları ülkelerin kendi ekonomik faydalarını artırmak amacıyla korumacı politikalar uygulaması olsa da, aslında mevcut savaşların zaten çok büyük bir kısmının ekonomik temelli bir şekilde gerçekleştiğini zannediyorum söylemeye gerek yok. Trump’un ABD Başkanı olmasıyla birlikte alev alan, ancak belirtilerini öncesinden veren ticaret savaşlarının tahterevallisi nerede dengeye gelebilir?
ABD’de siyahi vatandaş Michael Brown’un öldürülmesi sonrası başlayan Ferguson olaylarının arkasında Fransız istihbaratının olduğuna dair söylentiler ortada dolaştı. Bu söylentilerle aynı dönemde ABD yargısı, Fransa’nın en büyük bankası olan BNP Paribas’ya yaptırımları ihlal etmek ve vergi kaçırmak gibi suç teşkil eden konularla tarihin en büyük cezasını kesti. Yaklaşık 60 milyar dolar olarak kesilen ceza sonrası ticaret savaşları artık iyiden iyiye başlamıştı.
Ticaret savaşlarının adının resmi olarak ticaret savaşı olarak anılmaya başlamasının ilk ciddi adımını aslında Volkswagen olayı ile görmüştük. ABD tarafından dizel emisyonlarını yanlış gösterdiği gerekçesi ile ceza kesilen VW, tüm dünyada prestij kaybına uğrarken, yaratıcı ve sınır tanımaz yatırımcı Elon Musk’ın Tesla’sı tün dünyaya olumlu bir imaj ile sunuldu. Aslında yıllardır net zarar eden bir firma olmasına rağmen Tesla, BMW’nin piyasa değeri üzerinden yaklaşık 10 milyar dolar daha değerli bir şekilde işlem gördü. Tesla hikâyesi mikro boyutta başka bir yazının konusu olsun ancak ticaret savaşları içerisinde önemli bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum. Tesla’nın dünya kamuoyuna olumlu bir şekilde pazarlanmasının ardından, AB ile ABD arasında kesilen cezalar farklı devler üzerinden devam etti. Apple’a vergi kaçırdığı gerekçesi ile 13 milyar dolar ceza kesilmesi ile - ki bu ceza ABD’nin Volkswagen’a kestiği ceza ile aynı miktarda - ticaret savaşları kızıştı.
Bu savaşın ABD ile AB arasında yaşanan boyutun oldukça kısa bir özeti. ABD-Çin arasında daha çok emtialar üzerinden sözlü atışmalar da sürekli yaşanıyor.
Trump’ın başkan olması ile ABD’nin ticaret savaşlarındaki temel amaçları, ülkenin cari açığını düşürmek, üretimi yeniden ABD’de yoğunlaştırmak ve son dört yılda aşırı güçlenen doları yeniden zayıflatarak ABD’li şirketlere avantaj sağlamaktı. Trump’un Euro’nun oldukça değersiz olmasından dolayı duyduğu rahatsızlığı belirten açıklamasının ardından yaptığı Almanya ziyareti sırasında Euro Dolar paritesi 1,08 seviyesindeyken, bu ziyaret sonrası paritenin sürekli yükseldiğini ve 1,25 seviyelerine kadar geldiğini görüyoruz. Elbette paritedeki yükselişin tek nedeni bu değil ve birçok altyapısı var ancak bu ziyarette konuşulanların da mutlaka etkili olduğunu düşünüyorum.
Kim avantajlı?
Trump’ın yukarıda belirttiğim amaçlar doğrultusunda doları ucuzlatmak ve ülkesine serbest ticareti sınırlamak gibi adımları gerçekleşiyor. ABD devasa bir cari açık verirken, ABD’ye ürün satan ülkeler ise ABD’nin son dönemdeki tutumundan oldukça rahatsız oluyor. Aslında herkesin bildiği gerçek şu ki, ABD’nin kendini koruyucu önlemler alması hem Çin’i hem AB’yi oldukça zorlayacak, belki de ekonomik krize sokacak güce sahip. Trump bu yüzden elinin güçlü olduğunu düşünüyor. Savaşın çok büyük noktalara gitmeyeceğini tahmin ediyorsanız Trump’ın bu savaşı kazanacağını düşünebilirsiniz. Fakat bence olayın en önemli noktası burada başlıyor. ABD’nin doların küresel rezerv para olmasından dolayı elde ettiği senyoraj geliri bu noktada tehlikeye girebilir (Senyoraj kabaca para basma yetkisine sahip otoritenin sadece para basarak elde ettiği gelirdir. Örneğin ABD 100 doları basabilmek için yaklaşık 20 cent harcamasına karşın bu para ile bir gelir elde edebilir. Bu geliri elde etmek için bastığınız banknotun dünyada geçerliliği olması gerekir aksi halde aşırı enflasyon yaratır).
Yani AB ve Çin ABD’ye karşı cari fazla verirken, ürünlerini rahatça satabildikleri için doların küresel rezerv para birimi olmasına karşı da çok fazla ses çıkarmıyorlardı. Ancak son dönemde dijital paraların yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte, dolara farklı alternatifler oluşurken, ABD’nin ticaret savaşlarında bazı sınırları zorlaması durumunda, diğer bloğun da doların rezerv para olarak yola devam etmesini daha yüksek sesle sorgulayacakları şüphesiz. Diğer taraftan ABD, senyoraj geliri sayesinde devasa cari açığını finanse edip refah seviyesini koruyabiliyor ve bu avantajını asla kaybetmek istemeyecektir.
Yani aslında son yıllarda ABD ve ABD’ye karşı büyük oranda ticari fazla veren ülkeler arasında, doların rezerv para olarak kalmasına ses çıkarmamasına karşılık bu ülkeye rahatça ürün satabilme şeklinde gizli bir kazan kazan anlaşması olduğunu söyleyebiliriz. Trump ticaret savaşlarında çok ileri giderse mutlaka Çin ve AB dolara karşı bir takım ataklarda bulunacaktır. Çünkü ABD’nin sert önlemler alması durumunda bu ülkelerin dolara savaş açmamak için hiçbir nedeni kalmayacak. Bu durumda dolar rezerv para olma özelliğini kaybetmeye başlar ve ABD bu noktadan sonra geri çekilmek durumunda kalırsa o zaman ABD’nin dünyadaki ekonomik egemenliğinin çok büyük bir darbe alacağını söyleyebiliriz. Tüm bunları denkleme kattığımızda; Trump’ın ABD’nin cari açığını bir miktar indirip, seçim öncesinde verdiği sözlerin bir kısmını yerine getirerek kendi seçmenine karşı güç kazanmaya çalışacağı ancak doların rezerv para olmasını daha fazla sorgulatacak hamlelerden kaçınacağını düşünüyorum.