“Düşünün ki, bir anne baba bir tenis maçı izleyerek iki çocuk sahibi olmayı ve onları da dünya şampiyonu yapmayı hayal ediyor, planlıyor ve gerçekleştiriyor. Olağanüstü hikâye budur. Bu hayale katkım olduysa ne mutlu bana.”
Eylül 1980
Lyndwood, Kaliforniya
Richard Williams
“Hayatımda hiç tenis maçı izlememiştim, tenis hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir pazar günü televizyonda tenis maçı ilgimi çekti. Aslında maç bitmişti. Turnuva direktörünün 25 yaşındaki esmer Romen kıza 40 bin dolarlık çeki verişini şaşkınlıkla izlediğimi hiç unutamam. Yorumcu Bud Collins’in sözleri hâlâ kulağımdadır: “Dört günlük bir iş için fena para sayılmaz!” Ben ise bu parayı bir yılda zor kazanıyordum. Bir insanın, hele de bir kadının dört günlük bir işte böyle bir para kazanması mümkün müydü? Aklım almadı. Ertesi gün gidip bir gazete aldım ve tenis haberlerini inceledim. Romen kızın zaferini okudum. Hiç tereddüt etmeden kararımı verdim, ilki yeni doğmuştu (Venus) ama iki çocuğum olacaktı ve ikisini de tenisçi yapacaktım.
O günden sonra hep tenis düşündüm.”
Haziran 1980’de Venus, Eylül 1981’de Serena doğdu!
Haziran 1963
Campia Turzii, Transilvanya
Romanya’nın kuzeyinde Transilvanya bölgesinde küçük bir şehir Campia Turzii.
Rapid Bükreş takımının futbolcusu Turzii Plain takımına transfer olur ve oraya yerleşirler. Bir kızları olur 1955 Ocak ayında ve adını Virginia koyarlar. Çocuk çok esmerdir, çok zayıftır fakat olağanüstü bir atlettir. Babası futbolcu olduğu için aklı fikri futboldadır. Sekiz yaşlarında bir gün sokakta erkekler arasında tek kız olarak futbol oynarken yoldan geçen birisi Virginia’yı yanına çağırır, “Tenis oynamak ister misin?”
“Onca çocuk arasından bana sordu. Evimizin yakınında iki tenis kortu vardı ama hiçbir çocuk gidip oynamazdı; futbolu tercih ederdik, tenis aklımıza bile gelmezdi. Hemen kabul ettim çünkü bir spor yapmak istiyordum, enerjim çoktu ve harcamalıydım!”
Adamın adı Vaida’dır ve şehirdeki tenis kulübünün baş antrenörüdür. Virginia ertesi sabah 9’da kulübe adımını atar. Eski ve çatlak bir tahta raket verirler, duvara top atıp oynamasını isterler, birkaç denemeden sonra kızın çok yetenekli olduğunu anlar Vaida. Yaz tatili olduğu için her gün tenis oynar. Ne yazık ki yeni yıla Bükreş’e taşınarak girecekler ve tenis Virginia’nın hayatından çıkacaktır. Spor kültürü almış ebeveynlerin hayatında hep spor oluyor. Annesinin arkadaş çevresindeki bir kule ve tramplen atlama antrenörü Virginia’yı çalıştırmak ister. Havuzdan ve yüksek atlamadan hoşlanmayan Virginia için tekrar tenise dönüş olacaktır. Dinamo Bükreş Kulübü ilk adrestir ve o günlerin en ünlü antrenörü Aurel Segarceanu bu küçük, yerinde duramayan kıza hayran olur. “Bu kızı bana getirin, ondan bir şampiyon çıkaracağım!” der annesine.
Bugünlerde herkes herkese şampiyonluk hayali satıyor ama ancak 10 yaşındaki Virginia’dan şampiyon çıkacağını gören Segarceanu gibi bir usta bunu gerçekleştiriyordu. Virginia 12 yaşında Romanya şampiyonu olduğu zaman gözler üstüne çevrilmişti.
Bugün de ülkemizde çok sayıda 12 yaş şampiyonu var fakat kimsenin dikkatini çekmiyor! Çünkü 1967 yılında Romanya’daki sert ve mücadeleci tenis ikliminde, 12 yaşındaki bir çocuğun geleceğin yıldızı olabileceğini gören eğitimli gözler var. Bu gözler bizde yok ve kimin hangi sporda başarılı olacağını kimse bir türlü anlayamıyor ve iş şansa kalıyor.
Neyse biz konumuza dönelim.
Buraya kadar anlatılanlardan sonra adı geçen Romen tenis yıldızının Virginia Ruzici olduğunu belki anlayanlar olmuştur.
Çok esmer olduğu için o günlerin tenis basını Gypsie (Çingene) diyecektir, gerçekten de öyle midir bilmiyoruz, çok da önemi yok aslında.
Müthiş bir forehand ve tek el backhand ile oynadığı hatta bütün oyununu adeta bu backhand üzerine kurduğu anlatılır. Bitmeyen bir enerji ile zaman zaman süreklilik sorunu yaşasa da maçı asla bırakmadığı, çok yüksek bir konsantrasyon ile rakibine adeta yapıştığı yazılıyor.
Romanya tenis tarihine bakıldığında Grand Slam kazanan iki sporcu olduğunu görürsünüz. Erkeklerde Ilie Nastase 1972 US Open ve 1973 Roland Garros kazanırken, kadınlarda bugüne kadar tek şampiyonluk 1978 Roland Garros ile Virginia Ruzici’ye aittir.
“O günlerde Romanya’da sporun yanında eğitimin paralel gitmesi bugünden daha önemliydi. Bugün sporcular biraz daha şanslı. Yaptığım her işte en iyi olmaya çalıştım. Turnuva dolaşırken aynı zamanda derslerimi de çalışmaya özen gösterdim ve ilk on yıllık eğitim hayatımda sınıfın en iyi öğrencisiydim. 17 yaşında Romanya Spor Akademisine başladıktan sonra hayatım zorlaştı. Bir taraftan turnuvalar, bir taraftan ağır dersler, fakat üstesinden geldim.”
EĞİTİM VE SPOR
Bir röportajda ilginç şeylerden bahsediyor!
“Küçükken annem bana hep şiir okurdu. Bu yüzden şiir ve edebiyata yatkınlığım var ama hep tercihim matematik ve yabancı diller olmuştur. İngilizce, yanında Almanca öğrendim. Daha sonra gerekli olduğu için de Fransızca öğrenmek zorunda kaldım. Turnuvalar sırasında hep okudum ve ülkelerin kültürünü öğrenmeye, kendimi yetiştirmeye çalıştım.”
Nasıl, ilginç değil mi? Şiir ve edebiyata, matematiğe meraklı, yabancı dilleri öğrenmeye hevesli, her bulduğu fırsatta okuyan ve öğrenen bir sporcu var karşımızda!
Virginia Ruzici’nin kariyerindeki zirve 1978 Roland Garros şampiyonluğudur. Romanya tarihindeki ilk ve bugüne kadar tek Grand Slam turnuvası kazanan kadın sporcudur. Nasıl oldu bu şampiyonluk diye soranlara diyor ki:
“Benim için büyük şanstı çünkü Chris Evert katılmamıştı. Navratilova da yoktu. Chris’e büyük bir saygım ve hayranlığım var. Kariyerimde 22 defa yendi beni. Tarih hep kazananları hatırlar. Roland Garros merkez kort duvarında ‘1978 Roland Garros Şampiyonu Virginia Ruzici’ yazmasından daha önemli bir şey olamaz. Düşünün ki adımın yanındaki kutuda erkekler şampiyonu olarak Bjorn Borg yazıyor. Ne büyük bir onur.”
1978 Roland Garros aslında onun için çifte şampiyonluk demekti. Tekler finalini oynadığı, eski Yugoslav bugün Slovenyalı sporcu Mima Jausovec ile de çiftler şampiyonluğu kazanırlar. Karışık çiftlerde de partneri Fransız Patrice Dominguez ile final oynarlar. Bütün bunların karşılığında kazandığı ödül parası ise 20 bin dolar kadardır! Yakın arkadaşlarını toplar, bir parti verir; paranın geri kalanını da başka bir turnuva için saklar.
HAYAL KIRIKLIĞI WİMBLEDON
1978 sezonunda kariyerinin zirvesine tırmanan Ruzici büyük umutlarla Wimbledon’a katılır. Tüm kariyeri boyunca katıldığı ve büyük bir şanssızlık yaşadığı ilk ve tek Wimbledon bu olacaktır.
“Aslında benim için hatalı bir seçim oldu ama profesyonel bir sporcu olarak, hele de Roland Garros kazandığınız zaman başka şansınız olmuyor. 11 Haziran’da biten toprak kort turnuvasından 15 gün sonra Wimbledon çimlerine çıktım. Toprak kortta yetiştim ve hiç oynamadığım, alışık da olmadığım bir zemine 15 günde hazır olmam gerekiyordu. Çim kort o günlerde çok daha hızlıydı. Top kontrolü benim oyun tarzımda çok zor olmasına rağmen çeyrek finale kadar yükseldim.”
Çeyrek finalde Avustralyalı Evonne Goolagong Cawley ile karşılaşır Ruzici.
“Olağanüstü oynuyordum, topu erken alıyordum, kendime güvenim tamdı, her şey yolunda gidiyordu ve ilk sette 5-2 öndeydim. Oyunda durum 30-0 lehime devam ederken Evonne’nin sekmeye başladığını ve korttan çıkıp sandalyesine yöneldiğini gördüm, durdum. O günlerde seyircilerle kort arasında küçük bir bariyer vardı; tribünden korta kolayca atlanabiliyordu, güvenlik görevlileri de yoktu. Evonne oturunca, seyirciler arasından kocası fırladı ve yanına gelip bir iğne yaptı. Herhalde tendonlarında bir sorun vardı. Her şey göz açıp kapayana kadar bitti, ne olduğunu anlayamamıştım. Aslında doğrudan ihraç nedeniydi. Fakat büyük bir hata yaptım ve pozitif düşünüp kendime güvenmek yerine “Demek sakat olduğu için 5-2 öne geçtim” gibi bir düşünce beni yakaladı. Bu zor durumdan çıkamadım. Hakem bana “Devam etmek istiyor musun?” dediğinde kolaylıkla rakibimi ihraç ettirebilirdim. Fakat vicdan azabı duydum ve devam etmek istedim. Rakibimin sakatlığından dolayı önde olduğum düşüncesini kafamdan atamadım. Evonne bundan sonra bütün oyunları kazandı. İkinci sette 3-0 öne geçtim ama kocasının yaptığı iğne çok etkili olmalıydı ki oradan beni yakaladı ve iki sette yendi.”
Cawley ertesi gün Martina Navratilova ile yarı final maçına çıkar. Evonne aynı şekilde yeniden sakatlanır fakat saha daha büyüktür, kocasının tribünden atlaması zordur. Hakem 10 dakika ara verir, doktor gelir. Navratilova farklı bir oyuncudur, etkilenmez ama zor maçı üç sette kazanır. Final maçında da Chris Evert’i mağlup ederek şampiyon olur.
Wimbledon organizasyonu Virginia’ya Fair Play ödülü verir ama olan olmuştur.
1980 yılı ağustos ayında Kanada ve Amerika’da turnuvalar oynar. Toronto’da finali Chris Evert’e kaybeder ama Utah’ta Salt Lake City Turnuvasını kazanır.
İşte bu şampiyonluğu izleyen Richard Williams dünya tenisinde bir dönemi başlatacak ve Venus ile Serena yola çıkacaktır.
“Richard Williams ile Venus’un ilk Wimbledon şampiyonluğunda (2000) tanıştım ve beni ünlü yaptığı için kendisine teşekkür ettim. Sporda rol modeller çok önemlidir ve ben de Serena ile Venus’e örnek olduğum için gurur duydum. Fakat düşünün ki, bir anne baba bir tenis maçı izleyerek iki çocuk sahibi olmayı ve onları da dünya şampiyonu yapmayı hayal ediyor, planlıyor ve gerçekleştiriyor. Olağanüstü hikâye budur. Bu hayale katkım olduysa ne mutlu bana.”
Virginia Ruzici 1984 yılında ülkesini terk ederek Monte Carlo, Fransa’ya yerleşti. 1987 yılında profesyonel tenise veda eden Virginia, 2008 yılında Roland Garros Jr kazandığı günden bu yana Simona Halep’in menajerliğini yapıyor.
Haftada iki gün düzenli tenis oynuyor ve Grand Slam serilerinde yorumculuk yapıyor.