Fotoğrafçı olarak tanıdığımız Alberto Modiano, şimdi de karşımıza belgesel film yönetmeni olarak çıkıyor.
27-29 Nisan tarihleri arasında Bilgi Üniversitesi Silahtarağa Kampüsünde gerçekleşecek ‘İstanbul Kültürleri’ etkinliklerinde, Modiano’nun kurguladığı ilk belgesel film ‘KULA 1930 – Tarihten Yüzler’, 28 Nisan Cumartesi akşamı gösterime sunuluyor. 53 dakikalık belgeselin gösterimini bir panel takip ediyor. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Bülent Bilmez’in yapacağı panelde konuşmacılar, Karen Şarhon, İzzet Bana ve Alberto Modiano olacak. Diğer detayları sanatçının kendisinden öğrenelim.
Bir yıldır Ayvansaray Üniversitesinde Görsel Sanatlar Bölümüne devam eden Alberto Modiano, eş zamanlı olarak Bilgi Üniversitesinde gerçekleşen Türkiye Kültürleri Araştırma Bilimi sertifika programını da tamamladı. Modiano böylece, kişisel portfolyosuna bir de STA (Sivil Toplum Aktörü) unvanını eklemiş oldu.
Sinemacılık serüveniniz nasıl başladı?
2014 yılında, ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı kitabımı bastıktan sonra gelen sorulardan biri de bu fotoğrafların bir filmi olup olmadığı idi. Bu soru uzunca bir süre aklımı meşgul etti. Tesadüf bu ya, 2016’nın yaz aylarından birinde cemaatimizin değerli sanatçılarından balerin Lili Barokas, eşinin yıllar içinde çekmiş olduğu 8 mm.lik filmleri bana getirdi. Bunların heba olmasından endişelenmiş ve bir gün, bir şekilde bu filmleri değerlendireceğime inanmıştı. Evimin salonunda aylarca misafir ettiğim bu filmler, film yapma hayalimin de ilk adımı olacaktı. Projemin adı ‘Mutlu Balerin, Lili Barokas’. Sinema alt yapım olmadığından, yeniden üniversiteli olmaya karar verdim. Böylece, Sinan Çetin’in platolarından akademiye dönüşen Ayvansaray Üniversitesinde Görsel Sanatlar bölümüne başladım.
İlk belgesel filminiz ‘Kula 1930–Tarihten Yüzler’i akademi için mi hazırladınız?
Hayır. Bambaşka bir öneriyle karşılaştım. Üniversiteye kaydımı yapmamdan kısa bir süre sonra, Türk Yahudi Toplumu Genel Koordinatörü Deniz Saporta’nın gönderdiği bir e-posta, takvimimi daha da sıkıştırdı. Bilgi Üniversitesi bünyesinde yeni bir birim açılmış, adı ‘TÜKAB’. Bu birimi İsveç Konsolosluğu Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı destekliyor. 20 yıllık fotoğraf tarihi araştırmacısı olarak, bugüne dek yapmış olduğum birçok çalışmamı referans olarak gönderdikten sonra, ‘TÜKAB’ beni de sertifika programına dâhil etti. Türkiye’deki farklı kültürler, her zaman ilgimi çeken konulardan biri olmuştur. O yüzden, hiç hesapta olmayan bu program, bana iyi bir sürpriz oldu.
Teziniz, bu belgesel miydi?
Aynen öyle oldu. İlk aşamada, yazılı olması planlanan tezim, Karen Şarhon’un verdiği motivasyonla birlikte, bir film projesine dönüştü. Kendisini ziyaret ettiğimde, aklına ilk gelen fikir dördüncü kez sahne alan ‘Kula’ oyunu oldu. Hazırlayacağım belgesel, oyunun ruhunu yansıtacaktı. Böylece, daha önceki yıllarda üç kez sahne almış olan ‘Kula’da her seferinde aynı rolü oynamış olan dokuz oyuncu, belgeselimdeki ana karakterleri oluşturdu.
Bu dokuz oyuncu ile nasıl bir çalışma yaptınız?
Bilgi’de, Görsel Sanatlar hocam Alper Kırklar’ın önerdiği, Stanislavski’nin ‘Bir Karakter Yaratmak’ adlı kitabında anlatıldığı gibi, önce bu dokuz karakteri zaman tüneline attım. Kendilerini 1930’lu yıllarda yaşıyormuşçasına anlatırken, her birinin o döneme ait farklı bir İstanbul karesini yaşatmasını hayal ettim. Onlar için hazırladığım sorularda, kimlikleri, sosyal yaşamları, örf ve adetleri ile komşuluk ilişkileri vardı. Başta 20 dakika olması planlanan bu film, provalarda yaptığım çekim ve müzikler de kurguya eklenince süre bir saate ulaştı.
Akademide, hocalar için yaptığınız ilk sunumunuz nasıl geçti?
Ben dâhil, saha çalışması yapmaya hak kazanan 17 STA, sunumlarımızı ocak ayının ilk günlerinde yaptık. Sunumum ve belgeselin içeriğindeki mizah bir yandan hocalarım tarafından büyük beğeni toplarken, diğer yandan filmde yer alan haham ve öğretmen tiplemeleriyle empati kurduklarını da dile getirdiler. 24 Ocak’ta, İsveç Konsolosluğunun düzenlediği sertifika töreniyle başarı belgelerimizi aldık.
Bu sunumumdan sonra, TÜKAB Başkanı Prof. Dr. Bülent Bilmez’in önerisiyle, İstanbul’un azınlık medyasını anlatan ‘Çoğulcu Medya’ projesinde de araştırmacı olarak görev aldım.
Bu program ne kadar devam etti?
2017 eylül ayı içinde 48 saatlik yoğun bir eğitim sürecine girdik. Aldığım bazı derslerin başlıkları: Kimlik Süreci, Araştırma Metotları, Arşivlerde Çalışma ve Görsel-İşitsel Bilgileri Kullanma idi. Aldığım bu dersler, bana kültürel araştırmacı kimliğini de kazandırdı. Eğitimler sırasında, Çerkez, Kürt, Laz, Alevi, Arap Rum, Ermeni gibi Türkiye’de yaşayan ve renkli bir mozaiğin parçası olan azınlıkların çoğunluğuyla tanışarak, zenginleştim. Programın sonunda, bizlerden ‘tez’ de diyebileceğimiz bir saha çalışması istendi.
28 Nisan, saat 16.00’da gerçekleşecek filminizin prömiyeri herkese açık olacak mı?
Elbette. Bu çalışma, bir belgesel film yönetmeni olarak ilk göz ağrım. Gelecek kuşaklar için, günümüzde kültürel değerlerimizin kaybolmasını önlemek, biz sanatçıların sorumluluğudur diye düşünüyorum. Bu yüzden, cemaatimizden yüksek sayıda kişinin katılımı da önemlidir.