Osmanlı’nın Balfour Deklarasyonu – 2

Geçtiğimiz hafta birinci bölümünü yayınladığımız Osmanlı’nın Balfour Deklarasyonu yazı dizisinin bu haftaki ikinci bölümünde Lord Balfour’a sunulan teklif üzerine yayınlanan Balfour Deklarasyonunun ardından Almanların faaliyetleri, Osmanlı hükümeti ile görüşmeleri konu ediliyor.

Yusuf BESALEL Perspektif
9 Mayıs 2018 Çarşamba

Osmanlı’nın Filistin’deki Yahudi yerleşimcileri sınır dışı etme konusundaki diğer ciddi bir teşebbüs de, Nisan 1917’de cereyan etti. Bu dönemde Cemal Paşa, ‘askeri nedenlerle’ Yafa ve Tel Aviv’de bulunan en az 9 bin kişilik Yahudi cemaatinin sınır dışı edilmesini talep etti. Paşa, keza yabancı elçileri bilgilendirerek, aynı nedenlerle Kudüs’teki Yahudilerin de tahliyesi hakkındaki niyetini bildirdi. Ancak Kurmay Başkanı Frederich Kress’in baskısıyla, Cemal Paşa Kudüs hakkındaki planını durdurdu; fakat Yafa’daki sınır dışıları iade etmeyi reddetti. Bu kişiler Galile’de dolanmaya devam etti1.

Ekim 1917’de bir İngiliz-Siyonist casus şebekesinin ortaya çıkarılması üzerine Cemal Paşa Yişuv üzerindeki baskısını tekrar devreye soktu. Cemal Paşa’yı durdurmak için bu kez daha yüksek düzeyde bir müdahale gerekti. Bu sefer eski Alman Genelkurmay Başkanı Erich von Falkenhayn, yeni kurulmuş olan Osmanlı Yıldırım Ordusunun komutasını ele almak için Kudüs’e gelerek Cemal Paşa’nın Doğu’daki idaresine son verdi ve Yahudiler hakkındaki tehlikeli planlarını uygulamasına mâni oldu2.

Ulusal girişimlerindeki istikrarsızlığın kesin olarak bilincine varmış olan Siyonist liderler, yöredeki büyük devletlerden davalarını destekleyecek deklarasyonlar duyabilmek için çabalarını yoğunlaştırdı. Temmuz 1917’de Büyük Britanya’nın Dışişleri Bakanı Lord Balfour’a resmi bir beyanat için bir teklif sundular. Yaklaşık dört ay kadar sonra, 31 Ekim’de, konuyu iki defa müzakere etti. Ardından ABD Başkanı Woodrow Wilson ve Siyonist olan - olmayan on İngiliz Yahudi’sinin görüşlerini aldıktan sonra kabine resmi beyanatın metnini onayladı ve Dışişleri Bakanı’na yayınlanması yetkisini verdi. Bakan, bunu iki gün sonra gerçekleştirdi; beyanat bundan böyle Balfour Deklarasyonu olarak anıldı.

Berlin yönetimi Siyonist davayı Londra’ya terk etmekten rahatsızdı; ancak diğer süper güç rakibine göre müzakere konumu esas itibarıyla daha zayıftı: bu hamle için Osmanlı’nın mülâyim tutumunu yakalayamadıkça, savaş müttefikinin toprak bütünlüğünü etkileyebilecek tek yönlü bir beyanat da yayınlayamazdı. Bu durumda 23 Ekim’de, Kopenhag’daki Alman Büyükelçisi, yerel Siyonist Bürosunun müdüründen, muhtemelen daha sonra Talât Paşa’ya arz edilen ve Almanların teklif ettiği ‘ileti’ olan deklarasyonu teslim alınca, bu konudaki tasavvurlarda daha fazla ileri gidilemedi. Bilâkis Almanlar, Osmanlı müttefiklerini Siyonistlere kendi tavizlerini vermeleri için ikna etmeye çalıştı. Örneğin Ağustos 1917’de Cemal Paşa’nın Berlin’i ziyaretinde, Almanlar fikirleriyle Paşa’yı kendi çizgilerine getirmeye çalıştılarsa da, karışık sonuçlarla karşılaştılar: Her ne kadar Yahudilerin Filistin’in haricinde Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir yerinde yerleşebilecekleri konusunda ısrar ettiyse de; Paşa her şeye rağmen kendi dahil olmak üzere Osmanlı liderlerinin ileride fikirlerini değiştirebileceklerini de ifade etti3.

Almanlar, Osmanlı’yı Siyonistlere taviz konusunda ikna etmeye çalışıyor

Almanların ikna teşebbüsleri Eylül 1917’de güdüm kazandı; İstanbul’a yeni bir büyükelçi tayin olmuştu. Washington’daki on yıllık büyükelçilik görevini yeni tamamlamış olan Johann-Henrich von Bernstorff, ABD’deki Yahudiler ve Amerikan toplumu ile siyasetindeki rolleri ile ilgili olarak olumlu intibalar taşıyordu. Filistin meselesi hususunda Osmanlılardan tavizler elde etmesi için kendisine Dışişleri Bakanı Richard von Kühlmann tarafından talimat verilince, fazla zorlanmadı. Ekim ayında, İngiliz kabinesi Balfour Deklarasyonu’nun metnini yayınlayınca, von Bernstorff, Talat Paşa ile buluştu ve İstanbul hükümetine, savaştan sonra Yahudilere kendi himayeleri altında bir ulusal vatan sunması gerektiğini önerdi. Büyükelçi günlüğünde, Paşa’nın Filistin’in Osmanlı egemenliğinde kalması koşuluyla buna razı olmaya hazır olduğunu kaydetmiştir4

Balfour Deklarasyonu ilân edilir edilmez, Berlin ve İstanbul bu konuyu Büyük Britanya ve Arap destekçilerinin arasını açmak için istismar etmeye çalıştılar ve Londra’yı Arapların ve Müslümanların haklarını Yahudilerin lehine satmakla suçladılar. Buna karşılık Viyana, 21 Kasım 1917’de bir bildiri yayınlayarak, Filistin’deki Siyonist çabaları desteklediğini bildirdi5. Aradan fazla zaman geçmeden Bernstorff, tekrar Osmanlıları İngilizlerin bu deklarasyonuna uyum sağlayacak tarzda ikna etmek için çabalarını sürdürmeye başladı.

31 Aralık 1917’de, Büyükelçi büyük bir başarı elde etti; Talat Paşa, İstanbul’da bir Alman gazeteci ile görüşerek, İstanbul’un Filistin konusunu olumlu gördüğünü ifade etti. Bu kapsamda ülkenin hazmetme kapasitesine uygun olarak serbest göç, iktisadî gelişme ve mevcut yasalara uygun olarak Yahudi kültürünün ve yerel otonominin gelişmesi de yer alıyordu6. Bu görüşme üzerine eğilen Alman Dışişleri Bakanı Yardımcısı, 5 Ocak 1918’de Siyonist liderler ile buluşarak, onlara Berlin’in Siyonist girişimi desteklemek için hazır olduğunu belirtti; Talat Paşa’nın beyanatı ile uyum halinde olmak kaydıyla, Filistin’de müreffeh bir Yahudi cemaati öngörülüyordu. Bu mesaj, aynı gün içerisinde Dışişleri Bakanı Kühlmann tarafından Alman Siyonist liderler Otto Warburg ve Artur Hantke’ye bir mektupla ve geliştirilmiş şekliyle iletildi, Filistin’de filizlenecek bir Yahudi yerleşimi için arzu edilen Osmanlı desteğinin memnuniyetle karşılandığı ifade edildi7.

Bunu izleyen aylarda Von Bernstorff, Talat Paşa’nın bildirisinde kastedileni, Siyonist hareketle somut bir uyum içinde olacak tarzda şekle sokmak için çabalarını sürdürdü. 20 Temmuz 1918’de Bernstorff - saklamadığı bir tatmin ifadesiyle - Sadrazam ile Alman ve Avusturyalı Yahudi liderlerden oluşan on kişilik delegasyon arasındaki pazarlıkların bir sonuca doğru ulaştığını amirlerine rapor etti. Bernstorff, Türkleri ve Arapları bir araya getiren güçlü bir anti- Siyonist hareketin mevcudiyetinin farkındaydı; bununla beraber Filistin’deki Siyonist projenin inkâr edilemez iktisadî avantajlarının, çıkar dengelerini eninde sonunda olumlu bir şekilde etkileyeceğini hesaplıyordu. Osmanlılar da, her şeyin üzerinde yörenin kendisini geliştirmesiyle alâkadardılar ve hazinelerini Yahudilerden gelen vergi gelirleriyle doldurma hususunda bir tereddütleri de bulunmamaktaydı. Bu müşahede doğru görünüyordu. Nitekim iki hafta sonra Talat Paşa tarihsel açıklamasını yapacaktı8.

Osmanlı’nın deklarasyonunun mahallî olaylar üzerinde gerçek bir vurgu oluşturabilmek için çok geç gündeme geldiği ve kısa bir süre içerisinde unutulmaya yüz tuttuğu gerçektir. Hâlbuki Balfour Deklarasyonu tüm uluslararası camia tarafından onaylanmıştı. Aynı zamanda Osmanlı’nın bu ifadesinin önemli ölçüde harici güdümlerin etkisinde gerçekleştiği de doğrudur; bunda özellikle gerçek veya mutasavver olsun, “Yahudilerin uluslararası gücünün” ve Filistin’deki Siyonist projenin iktisadî meyvelerinin Osmanlı’nın imparatorluk çıkarlarına yönelik olarak dizginlenmesi arzusu yer almaktaydı ki, Balfour Deklarasyonu’nun da altında bu tür nedenler yatmaktaydı… Lâkin Filistin’deki ulusal Yahudi uyanışına verilecek destek; öngörülen bu edinimler için doğal bir taviz olduğu gibi, bu ülkeye karşı duyulan tarihsel Yahudi bağlılığının yaygın bir şekilde tanındığının ve Müslüman olmayan toplumlar hakkındaki bin yıllık İslami kalıpların da aşıldığının altını çizmekteydi. Sadece bu nedenler yüzünden de olsa, savaşın sonucunun henüz tam olarak belli olmadığı ve diplomasinin öngörüldüğü bir ortamda, alternatif bir seçenek olarak görülen ve özellikle İslami hoşgörüsüzlüğünün ve beyaz ırk hâkimiyetinin akıllarda yer ettiği bir zamanda yayınlanan ‘Osmanlı Balfour Deklarasyonu’nun, tekrar incelenmesi ve aydınlatılması gerekmektedir.

Özetleyecek olursak, Siyonistlerin Filistin ile ilgili davası, sadece bölgedeki süper güç aktörlerin siyasal ve iktisadî amaçlarının idraki için manipülatif bir enstrüman olmuştur. Yahudilere bölgede ulusal bir vatan vaadi içeren İngilizlerin Balfour Deklarasyonu ise, yaklaşık on yıl kadar sonra İngilizlerin Araplardan çıkarları ağır basınca, işlevselliğini yitirmiş; İngilizlerin kısıtlamaları ve ikili oyunlarıyla, Yahudi ve Arap unsurları arasında bitmeyen bir husumet ve kaos doğmuştur.

 Yazının birinci bölümü

https://www.salom.com.tr/haber-106711-osmanlinin_balfour_deklarasyonu.html

 

Kaynakça:

Ana kaynakça: The Ottoman Balfour Declaration, A Jewish National Home, 100 Years On, Wolfang G. Schwanitz, Middle East Quarterly, Winter 2018, http//www.meforum.org/7017/ the ottoman-balfour-declaration.

Not: Wolfang G. Schwanitz, Hochberg Ailesi’ne mensup ve Middle East Forum’da yer alan bir yazardır; ‘Islam in Europe’, ‘Revolts in the Middle East Mosaics 2013-2015’in yazarı ve ‘Nazis, Islamists and the Making of the Middle East’in ortak yazarıdır.

1 Karl Emil Schabinger Freiherr von Schowingwn, ‘Weltgeschichtliche Mosaiksplitter’ (Baden-Baden: el yazması, 1967), S. 183; Friedrich Freiher, Kress von Kressenstein, ‘Mit den Türken zum Sueskanal’ (Berlin Schlegel, 1932), S. 264; Jacob Landau, ‘A Bibliographical Note on Jews and Dönme-s in the Ottoman Empire and the Republic of Turkey’, Philippe Geley and Gilles Grivaud Eds, ‘Les Conversions d’Islam’ (Athens. Ecole Française d’Athens, 2016) S. 109- 15.

2 Holger Afflerbach, Falkenhayn (München: Oldenbourg, 1994), S. 485; Hansjörg Eiff, ‘Die Judische Heimstatte in Palestina in der Deutschen Aussenpolitik, 1914- 1918’, ‘Zeitschrift für Geschichtswissenschaft’, 3 (2012); S. 205- 27.

3 Leonard Stein, ‘The Balfour Declaration’ (New York: Simon and Schuster, 1961), S. 439- 41, 538- 42.

4 Johann-Heinrich Graf von Bernstorff, ‘The Memoirs of Count Bernstorff’ (London: Heinemann, 1936), S. 171

5 Francis R. Nicosia, ed., ‘Nazi Germany and the Arab World’ (Cambridge: Cambridge University Press, 2014), S. 23- 4.

6 ‘Gesprach mit Talaat Pascha’, Konstantinopel, Aralık 12, 1917, gez. Dr. Julius Becker, PArchAA, B Konstantinopel, Bd. 394, S.1- 7; ‘Vossische Zeitung’ (Berlin), Aralık 31, 1917.

7 Richard Lichteim, ‘Rückkehr’ (Stuttgart: Deutsche Verglags-Anstalt, 1970), S. 376; ‘Jüdische Rundschau’ (Berlin), Ocak 11, 1918; Joseph Cohn, “England und Palastina” (Berlin: Vowinckel, 1991), S. 69.

8 An Reichskanzler Grafen von Hertling, Jüdische Palastina-Bestrebungen, Istanbul 07/20/18, PArchAA, B Konstantinopel 394; von Bernstorff, ‘Deutschland und Amerika’, S. 414; Lionel Grossman, ‘The Passion of Max von Oppenheim’ (Cambridge: Open Book, 2013), S. 99- 105.