Değersiz para biriminin genellikle ithalatı düşüreceği ve ihracatı artıracağı düşünülür. Ancak hep söylediğimiz gibi ekonomiyi anlamak aslında istisnaları anlamak demek. Ekonominin istisnai durumlarının oldukça fazla olması ise, bu istisnaları görmezden gelerek yapılan stratejilerin çökmesine neden olabiliyor.
Normal şartlarda bir ülkede enflasyonun yükselmesi durumunda o ülkenin para biriminin değer kaybetmesi beklenir. Birkaç yıl önce Amerikan merkez bankası FED henüz faiz artırımına başlamamışken, yüzde 2’lik enflasyon hedefini açıkladıktan sonra piyasalar CPI olarak tanımlanan ABD manşet enflasyon rakamına odaklanmıştı. ABD enflasyonunun beklenenden yüksek açıklanması, dolar endeksinde yukarı yönlü sert hareketlere neden olabiliyordu. Türkiye’de enflasyonun beklenenden yüksek açıklanması TL’ye zarar verebilirken, ABD’de FED’in enflasyon hedefine ulaşmasının faiz artırımlarını hızlandıracağı beklentisi ile, tam tersi bir durum oluşuyordu. Benzer bir istisna Türkiye’de dahi yaşandı. Enflasyonun beklenenden yüksek açıklanması sonucu TCMB’nin artık faiz artırımından kaçınamayacağı beklentisi ile kur 3,94 seviyelerinden 3,80 seviyelerine gerilemişti. Özetlemek gerekirse; ekonominin tek bir doğrusu yok ve içerisinde bulunulan duruma göre aksiyonlar almadan tek bir doğruya göre hareket etmek ciddi hasarlara neden olabilir.
İhracatçılar gerçekten seviniyor mu?
Gelelim asıl konumuza. Yükselen doların ihracat yapan şirketler için olumlu olduğu sanısı ne kadar doğru? Şunu açıkça belirtmeliyim ki kurun aşırı ve sert yükselişler gerçekleştirmesi ihracatçı şirketler için bile oldukça zararlı. Ama nasıl olur, ihracat yapan şirketlerin doların yükselmesi ile gelirleri artmıyor mu dediğinizi duyuyorum. Ancak yine ekonominin ‘istisnai’ durumları devreye giriyor.
Teknik olarak yaklaşırsak, dünyada çok az şirket tamamen ihracat üzerine yoğunlaşmış olabilir. Bir şirketin organik olarak kuruluş ve gelişme süreçleri, öncelikle çevresindeki marjinal faydası daha yüksek olan alanları değerlendirmek üzerine gelişir. Basit bir örnek verecek olursak; Starbucks Seattle’da kurulurken, ilk geliştiği organik pazarı bu bölgeydi. Bir şirketin temel olarak “ben ihracat yapacağım” diye yemin ederek kurulması çok rastlanan bir durum değil. Özellikle de Türkiye’de. Ülkemizde ihracat yapan orta ölçekli şirketlerin önemli kısmı da önce iç pazarda güçlendikten sonra, ihracata yönelmiş bir yapıda. Dolayısıyla hâlihazırda ihracat yapan fakat iç pazardan da gelirlerinin ciddi kısmını elde eden şirketler, ihracat gelirlerinin artması ile elde ettikleri avantajdan daha fazlasını iç pazardaki sorunlar nedeniyle kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bunun ekonomideki karşılığını ÜFE (Üretici Fiyat Endeksi)’nin TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi)’den daha yüksek olması ile görüyoruz. Bunun nedeni ise açık bir şekilde artan maliyetlere rağmen, üreticinin üretim maliyetlerindeki artışı fiyatlarına tam olarak yansıtamıyor oluşu. Üreticinin zaten yüksek enflasyon karşısında alım gücü azalan tüketiciye karşı maliyetlerindeki artışı pazarını kaybetme korkusuyla tam yansıtmaktan korktuğunu ve artan rekabet koşulları ile de kendi kâr marjından fedakârlık yaptığını görüyoruz.
Stok yönetimi
Kurdaki hızlı yükselişin ihracatçılar üzerinde yarattığı bir diğer sorun ise stok yönetimi konusunda. Örneğin A şirketi yurtdışından aldığı bir sipariş üzerine üreteceği ürünün hammaddesini ve bir diğer ara parçasını ithal ediyor olsun. Ham maddeyi ithal ettikten yaklaşık bir hafta sonra ürün belli bir üretim aşamasına gelince ara parçayı ithal edecek olsun. Ancak ara parçayı alabilmek için bir hafta önce hammaddeyi aldığı kura göre oldukça yüksek ya da düşük bir seviyeden dolar almak zorunda kalacak. Doğru stok yönetimi yapmak bile başlı başına oldukça zorken, bunu bir de kurdaki potansiyel hareketleri de dikkate alarak yapmaya çalıştığınızı düşünün. Birçok ihracat ürününün içerisinde ithal ürünler kullanıldığını düşündüğünüzde stok yönetimi ve buradaki kambiyo kar/zararlarını yönetmek bile oldukça zor bir durum.
Kurdaki yükselişten daha önemli olan şey, kurdaki volatilitenin oldukça yüksek olması. Bu kadar sert hareketler gerçekleştiren döviz kuru ile, ticari işlemlerin ve ödemelerin sağlıklı yapılması, ürün maliyetlerinin doğru tespit edilebilmesi oldukça zor. Sonuçta ekonomi dolar ile ham madde alıp yine dolar ile mamül satmak kadar basit bir denklemden ibaret değil. Dolayısı ile kurun yüksekliği kadar oynaklığı da ihracatçılar için büyük problemler yaratabiliyor.