‘Geleceğini Düzenle’

Türkiye’de çağdaş sanat deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan, yurt içinde - dışında sayısız güncel ve önemli sergiler düzenleyen Küratör - Sanat Eleştirmeni Beral Madra ile eş küratörlüğünü üstlendiği Bükreş Bienali özelinde sanat dolu bir söyleşi yaptık.

Mirey NASİ Sanat
20 Haziran 2018 Çarşamba

Beral Madra ve Razvan Ion eş küratörlüğündeki 8. Bükreş Bienali’nin bu seneki teması ‘Edit Your Future – Geleceğini Düzenle’. Türkiye’den Özge Açıkkol, Xurban Collective ve Nalan Yırtmaç’ın da katıldığı bienalde, dünyanın çeşitli ülkelerinden yirmi sanatçı yer alıyor. 17 Mayıs’ta açılan bienal, 8 Temmuz tarihine kadar izlenebilir.

 

8. Bükreş Bienali’nin eş küratörüsünüz, kavramsal metnini siz hazırladınız. Bu metnin çıkış noktasını ve içeriğini anlatır mısınız?

Bükreş Bienali Razvan Ion ve Eugen Radescou tarafından kurulmuş; sekizincisi gerçekleştiğine göre, kalıcılığı kanıtlanmış bir bienal. Her yıl değişik küratörlerle çalışmışlar. Ben de bienalin danışma kurulunda görev yapıyordum; iki yıl önce beni eş-küratörlüğe davet ettiler. Bükreş’e hiç gitmemiştim; ancak Dördüncü Çanakkale Bienali’ne çok değerli bir sanatçıyı, Marilena Preda Sanc’ı davet etmiştik. Ayrıca geçmişteki bienaller konusunda da bilgim vardı. Bundan öte, Bükreş’te eşimin amcasının torunu Adil Ömer Madra yaşıyor; yani bir aile belleği yakınlığı söz konusu. Romanya’daki durumu incelediğimde şunu gördüm: 1 Ocak 2007’de, Bükreş'te meydanlarda görkemli bir şekilde kutlanan Avrupa Birliği üyeliği Barrosso’nun konuşmasında o tarihte “Yeni kültür ve tarihi miraslarınız sayesinde daha zengin olacağız, ekonomilerimiz de daha hızlı gelişecektir” demesine karşın bugün Romanya’nın ekonomik açıdan zorluk çektiği izleniyor. Siyasal açıdan da 1989’da yıkılan komünist rejim ve Çavuşesku diktatörlüğünün yarattığı travmanın henüz geçtiğini söylemek zor; demokrasi süreci sancılı yürüyor. Buna karşın Bükreş tarihsel, modernist ve güncel mimarisi, kent dokusuyla son derece insan dostu ve çekici bir kent. Kentin merkezindeki binlerce resimle dolu - özellikle Rembrandt, El Greco, Breughel gibi - Avrupa Sanatı Müzesi ve o malum ‘dev saray’ın arka bölümüne yerleşmiş Çağdaş Sanat Müzesi, büyük bir parktaki kültür kompleksi Mogoşaia Sarayı ve değişik semtlerdeki sanat galerileri ile önemli bir kamusal sanat yapısına sahip. Genç nüfusun umutlu ve enerjik olduğunu, sanat- tasarım konusunda birçok etkinliğin yapıldığını da gözlemledim. Ancak AB kamusal ve özel kurumlarının Romanya çağdaş sanatına ilgi gösterdiği ya da desteklediği söylenemez. Bütçenin son derece kısıtlı olmasını bir yana bırakıyorum; bu, günümüzdeki ekonomik koşullarda anlaşılabilir bir durum. Ancak bu krizli ekonomi döneminde alternatif çözümler de söz konusu. Sergi kavramı ekonomik krizde bir bienal nasıl yapılabilir üstüne odaklandı; sanatçıların özverili davranmalarını ve bize 1000 adet poster olarak basılıp ücretsiz dağıtılmak üzere bir imge göndermelerini istedik. Kolektif ve kooperatif çalışma yaklaşımını gündeme getirdik. Bükreş’te etkin bir sanat piyasasının olmaması, ancak birkaç Romanyalı sanatçının AB ülkelerinde görünür olabildiği ve kitlenin çağdaş sanat ile ilişkisinin sınırlı olması gerçeklerini belirttik. Sanatçılar bu düşüncemizi olumlu karşıladı. Bildiğiniz gibi bu poster dağıtma işi 1996’da ölen Felix Gonzales Torres’in 1989’da sunduğu bir yöntemdi. Bu üretim türüyle aynı zamanda AB’de yükselmekte olan LGTB karşıtlığına da dikkat çekmek istedik.

 

                                                                                 Bogdan Rato


Bienallerin yapıldıkları şehirlere ve ülkenin sanat ortamına olan katkısı nedir sizce? Bu bağlamda Bükreş Bienali’nin bulunduğu bölge itibariyle önemi nedir?

Günümüzde küresel bağlamda iki epistemolojik durum söz konusu: Görsel malzeme, dilin yarattığı görsel kültür ve siyasal-ekonomik çıkarların yarattığı Hakikat-sonrası ideoloji. Görsel sanatlar bu iki büyük kültür alanı ortasında her iki alanın iktidarını olumlu ya da olumsuz etkileyebilecek imgesel, estetik araçlara sahip bir üretim olarak var oluyor. Bu üretimin ve üretime ilişkin bütün yapı ve etkinliklerin önemli olduğunun bilincinde olan ülke yönetimleri, toplumların ve bireylerinin yaratıcı projelerine destek vererek bu alanın etkisini sürdürüyor. Bienal, bu etkin araçlardan birisi; bir kentin adını en kısa zamanda küresel bağlamda görünür kılıyor. AB’nin sınırında Selanik, Atina, Bükreş Bienalleri var; Manifesta da bu etkinliklerden biri ve AB’de kent kent dolaşıyor; bu ay (haziran) Palermo’da yapılıyor.

Bükreş Bienali’nin bölgedeki önemi, öncelikle bienali kuran ve Pavilion adlı siyaset - kültür dergisini sakin ve krizli zamanlarda yayınlayan ekibin kararlılığından kaynaklanıyor.

İkincisi, bienalin bağımsız bir sivil toplum girişimi olması ve bilinçli olarak küresel sanat ortamının hesapçı iktidarlara uzak durması. Üçüncüsü de bu bienalin Karadeniz, Akdeniz ve Ortadoğu bölgesindeki sanat ve kültür rekabeti içinde, coğrafi-siyasal-kültürel bir duruşa sahip olmasıdır.


Bükreş Bienali’ni Avrupa’daki diğer büyük bienallere kıyasla daha minimalist bir yaklaşımla düzenlediniz; sanatçı seçimi ve sergileme yerlerini düşündüğümüzde bu neyi ifade ediyor?

AB’de iki büyük etkinlik var: Venedik Bienali ve Dokumenta Kassel. Bunların bütçeleri ve gelirleri ile kimse rekabet edemez; İstanbul Bienali bile! İstanbul 17 milyonluk bir mega-kent; Venedik ve Kassel 100 bin kişilik kentler. Bu bir paradoks kuşkusuz. Ancak aynı zamanda bu iki etkinliğin bu iki küçük kenti rakipsiz kılması da ilginç, değil mi? Kültür sanayisi - eğer iyi planlanır ve uygulanırsa - işte böyle bir kaldıraç!

Bükreş’te minimalist dediğiniz yaklaşım bütçe ve lojistik olanaklar açısından yine de oldukça etkili gerçekleşti. Bienal kurucuları, etkinliğin bağımsız olmasına özen gösteriyor; bu kuşkusuz siyasal ve ekonomik iktidarların çıkarcı, müdahaleci politikalarına karşı bir önlem. Kentin üç ünlü galerisi Mobius, Mora ve Atelier, ki bu galeriler nerdeyse kâr amacı gütmeden çalışıyor, mekânlarını bienale tahsis etti. Galeriler birbirine yakın uzaklıkta ve halkın yoğun olduğu mahallelerde. Sanatçıları davet etmek için koşullar çok cazip değildi; onların Bükreş’e gelmesini sağlayacak, büyük enstalasyon yapacak bütçe yoktu. Özverili olarak bize bir imge göndermelerini, bunu da 50 x 70 poster olarak basabileceğimizi bildirdik. Bir-iki sanatçı dışında davet ettiğimiz herkes teklifi kabul etti. Açılıştan sonraki gün kendi olanaklarıyla gelebilen ve yerel sanatçılarla yaptığımız söyleşide serginin ‘Edit Your Future’ (Geleceğini Düzenle) başlığını önemli bulduklarını ve özellikle bunun için katıldıklarını söylediler.

 

                                                                                                          Naeem


Politik olarak oldukça çalkantılı bir coğrafyada yaşıyoruz.  Bu ortamda sanatın gücü nedir? Sanatçı ne yapabilir? Varlığını nasıl devam ettirir?

Geçen gün SALT’ın yeniden açılışı üstüne bir makale yayınlandı; Türkiye’deki sanat üretiminin baskı altında olduğunu ileri sürüyor ve görünüşte sergiler açılıyor ama sanatçı ve galeriler rahat değil, diyor yazar. Bir gözlem yapmış.

2017 yılı başında ben de bu doğrultuda bir yazı yazdım; ancak bu baskının yalnız iktidarın baskıcı politikaları yüzünden olmadığını, aynı zamanda özel sektörün de kendi çıkarları doğrultusunda oluşturduğu kültür-sanat politikasının da bir tekelleşme yarattığını ve sanat kriterlerini etkilediğini ileri sürdüm. Açıkçası sanat ortamı, kamusal paradan hak alamadığı ve yalnız özel sektörün katkısına muhtaç olduğu için, şimdilerde yaşandığı varsayılan olumsuz koşulları nerdeyse kabullenmiş durumda. Etkinlikler gerçekleştikçe hep birlikte “İyi ki gerçekleşiyor” psikolojisine girdik; etkinliğin niteliği ikinci derecede kaldı. Ancak, eleştirel sanatı üreten birey, toplumların diğer kesimlerindeki bireylere göre çok daha dirençli ve güçlü. Bu güç, eleştirinin imgesel metaforlarla görsel bir dile dönüştürülmesinden kaynaklanıyor; özgür ve bağımsız bir üretim ayrıcalığı. Buna üretilen görsel malzemenin ‘satış garantisi’ olmadığı da eklenince, bu bağımsız güç daha da değer kazanıyor, değil mi?

 

Türkiye özelinden bakarsak şu anki sanat ortamını/üretimini nasıl buluyorsunuz?

Güncel durum hakkında düşüncelerimi yansıtan birkaç yazım var; www.academia.edu’da yayınlanıyor. Öncelikle Modernizm ve Post-Modernizm dönemlerinde (1900’lerden yani Osmanlı Batılılaşması’ndan 1980’lerin sonuna kadar) oluşan sanat üretimi ve etkinlikleri sağlam bir yapı; bu yapı kolay kolay yok edilemez. Ancak yok etme girişiminin olduğunu AKM’nin yıkılması bağlamında görüyoruz ki, bu yıkım 2009’da başladı ve işte on yıl sürdü, ama yerine yenisi yapılması koşuluyla! Buna karşın, günümüze özgü görsel sanat üretimini kültür politikasına dâhil etmeyen yönetim, bu yıl bir bienali destekledi: Yeditepe Bienali. Bienali gezdim ve hat, minyatür gibi İslam sanatı örneklerinin ilginç yorumlarını gördüm. Bu sanatçıların görünürlüğü açısından önemli bir etkinlik. Ancak tarihsel mekânlarda sergileme tasarımı başarılı değildi, mekânları rahatsız eden düzenlemeler yapılmıştı, bu da sergilenen eserlerin de niteliğini etkiliyordu.

1990’lardan günümüze ise Türkiye çağdaş sanat üretimi, küresel haritada silinmez bir biçimde yerini aldı. Eğer doğru dürüst bir kamusal çağdaş sanat müzesi açılsa içini tıklım tıkış dolduracak üretim var; bunlar şimdilik koleksiyonlarda ve sanatçıların depolarında. 1930’larda Dolmabahçe Sarayı veliaht dairesinde kurulmuş olan Resim Heykel Müzesi, Ankara ve İzmir’deki Resim Heykel Müzeleri, küreselleşme çağında toplumun epistemolojik ihtiyacını karşılayacak durumda değildi. İstanbul Resim Heykel Müzesi on yıldır yok; yani bir kuşak genç insan koleksiyonu göremedi. Toplumun bunları yalnız geçici sergilerde görmesi epistemolojik bir olumsuzluk.

 

Yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da sayısız sergi düzenlediniz, farklı coğrafyalardan belki de yüzlerce sanatçıyla çalıştınız. Bu kadar sanatçıyı nasıl takip ediyor,  sergilerinizi düzenlerken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Bu konuda kariyer yapmak isteyen gençlere önerileriniz ne olur?

Sanatçıları izlemek şimdi çok kolay; internet bu hizmeti yeterince görüyor. Asıl 80’li yıllarda internet olanakları yokken ve Türkiye henüz Üçüncü Dünya Ülkesi olarak içe dönükken izlemek zordu. Birinci ve İkinci İstanbul Bienali, birkaç uluslararası dergi bilgisi ve faks belgeleriyle bilgi alma şeklinde gerçekleşti. Özellikle AB ülkeleri ve Türkiye’ye komşu ülkelerdeki sanat ortamlarıyla 35 yıllık bir ilişki ağım var; küratörler, sanatçılar arasında dostluklar ve dayanışmalar çok değerlidir. Bundan yararlanıyorum. Sergilerimin birkaç ilkesi vardır: Zamanın ruhunu yansıtan, eleştirel kavramsal bir metin; bana güvenen ve benim güvendiğim sanatçılar; sergi öncesi, sanatçıyla oluşan diyalogun sonucunda ortaya çıkan yapıtın anlamı; sergi oluşum aşamasında doğruluk, disiplin ve titizlik...

 

                                                                                              Mukuch


Türkiye’de çağdaş sanatın gelişiminde rol oynamış bir isimsiniz. Yıllar içerisinde özenle biriktirdiğiniz dokümanlardan çok önemli bir arşiviniz var. Bu arşiv aslında Türkiye’nin çağdaş sanat tarihinin de önemli bir özeti niteliğinde. Arşivinizin içeriğini ve bununla ilgili çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Türkiye sanat ortamının en belirgin sorunu - yeterli kamusal arşiv ve müze olmadığı için - geçmişte üretilmiş yapıtları, sergileri, kuramsal metinleri, yayınları görme, izleme olanağından yoksun yaratıcı kuşakların bellek zafiyeti! Sanat eğitiminde de bu eksiklik söz konusu. Bu nedenle sanatçıların ve sanat uzmanlarının, galerilerin arşivleri çok değerli.

Arşivimin kabaca dökümü şöyle:

- Yaklaşık 5000 kitap ve katalog (1980’lerden günümüze, Türkiye, AB, ABD, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya v.d. sanat ortamları ve benim yayınladıklarım)

- 250 kutu sergi ve diğer sanat kültür etkinlikleri belgeleri

- Sayısını şu anda bilmediğim sanat ve kültür fotoğraf ve diyapozitif

- İstanbul 2010 AKB Görsel Sanatlar Bölümü belge ve katalogları

- 1990’dan günümüze katıldığım yüz kadar konferans, seminer, çalıştay belgeleri...

Yüksek lisans ve doktora öğrencileri randevu alarak gelip çalışabiliyor. İsviçre ve Belçika’dan gelip çalışan oldu. Çok ağır tempoda - çünkü bu iş için parasal destek gerekiyor - bu arşivi dijital ortama geçirmeye çalışıyorum.