Tanınmış bir iş adamı olan Daniyel bir iş seyahatindeyken birden telaşlanır ve herkese bir limud yapmak istediğini ve yakınlarda sinagog olup olmadığını sorar. Hemen araştırılır. Kaldıkları yere iki saat uzaklıkta bir sinagog vardır. Daniyel ona tahsis edilen limuzinine biner. Hayretler içinde kalan ve bunca iş arasında bunun nereden çıktığını soran sağ kolu Moşe’yi de yanına alır. Tüm işleri bırakarak yola koyulur ve yolda anlatmaya başlar:
“Ben yetimler yurdunda büyüdüm. Anne-baba tanımadım. Hayattalarmış ama bana bakamayacaklarına karar verip beni yurda teslim etmişler. Yurttan 18 yaşında ayrılmalıydım. Orada beni çok seven, çalışma azmimi fark eden müdürüm bana çok varlıklı birinin adresini verdi. Eski bir dostu olduğunu, yazdığı notu ona vermemi söyledi. O adrese gittim. Müdürümün adını verdim. Patronları notu okudu ancak ‘Seneye yılbaşı öncesi gel. Bakarız ‘deyip herkesin ortasında beni kötü bir şekilde utandırdı. Bacaklarımın titrediğini hissettim. Çok ağır geldi. Buz gibi kalmıştım. Hiç beklemiyordum. Biliyorsun Tora’da bir insanı utandırmak onu öldürmekle eşdeğerdir, yazılıdır. Gerçekten kanımın çekildiğini hissettim. Saatlerce ağladım. Yıllar sonra sebebini çok iyi anlayacaktım. O zaman genç ve tecrübesizdim. Sonra taşlar yerine sırayla oturdu. Bazı insanlar bazılarının sınavı oluyor. O adam için ben bir sınavdım ve o bu imtihandan maalesef kötü not almıştı. Seneler sonra onların feci bir şekilde iflas ettiklerini duydum. Patronun oğlu, ‘Babam çok hayır kuruluşlarına yardımda bulunurdu Neden bu başımıza geldi anlayamıyorum?’ derken ona şunu demek istedim. ‘Yetimler yurdundan çıkmış gencecik bir çocuğu, gösteriş yapamayacağınızı hissettiğiniz bir durumda, gerçekten desteğe ihtiyacı olduğu halde onu utandırmak, aşağılamak cüretini kendinde bulmak, kendinizi o paranın, gücün, dünyanın sahibi sanmak işte sorunuzun yanıtı bu.’ O günlerde çaresizdim. Hırslı, gözü kara bir genç olarak o yörenin sinagoguna gittim. Dua etmek geldi içimden. İçeride orayla ilgilenen gabaylardan biri vardı. Tüm hikâyemi dinledi. Benimle çok ilgilendi, ‘Bak evladım. Burada bir okul var. Oranın sınavından yüksek alırsan ki ben sende bu potansiyeli görüyorum, burs kazanırsın. Akşamları da çalışırsın. Şimdi gel bize. Sonra bir çare buluruz,’ dedi. Evine gittik. Yoksul bir evdi bu. Mösyö Salvator eşine ‘Canım karıcığım senin o balığın lezzeti süper. Bir parça getir,’ deyince kadın önüme balığı koydu. Ellerim titriyordu. Tabağı bir çırpıda temizledim. Adam aç olduğumu çok iyi anlamıştı. Eşine ‘Tatlım o senin muhteşem tavuğunun tadına da baksın. O da benim gibi bayılacak mı lezzetine?’ dedi. Onu da silip süpürdüm. Mösyö Salvator benim aç olduğumu anlayınca beni gücendirmeden evdeki tüm yemeklerden ikram etmiş, beni bir güzel doyurmuştu. O günkü yemeklerin tadı hâlâ damağımdadır. Mösyö Salvator bir şeker dükkânının işçi aradığını, orada çalışıp gece de kalabileceğimi, sahibinin tanıdığı olduğunu söyledi. Elimdeki müdürün yazısını da göstermemi söyledi ve ne yazdığını sordu. Bakmak hiç aklıma gelmemişti. Şöyle yazıyordu: ‘Çok değerli dostum, bir gün yardıma ihtiyacım olursa seve seve sana gelmem gerektiğini defalarca vurgulamıştın. İşte o gün bugünmüş. Bu çocuk çok değerli biri. Elinden tutulursa çok iyi yerlere gelebilir. Ben onun için kefilim. Pişman olmayacaksın. Sana bir altın madeni yolluyorum. İleride sen bana teşekkür edeceksin. Şimdiden tüm desteklerin için sana müteşekkirim’ yazılıydı. O an içimdeki tüm umutsuzluklar bir anda kanatlanıp uçarak sonsuz güvene dönüşüverdi. Yerimde duramıyordum. Hemen işe atıldım. Hem okudum, hem çalıştım hem de kaybedecek hiçbir şeyim olmadığından da korkusuzca tüm fırsatların üstüne düşünmeden gözü kara atıldım. Tanrı’nın yanımda olduğunu çok iyi biliyordum. Göz açıp kapayıncaya kadar kendimi şirketler zinciri olan başarılı bir iş adamı olarak buluverdim. Bu arada Mösyö Salvator’un çocuğu olmamıştı. Beni çok sevdiler. Her cuma akşamı ve her bayramda beni evlerine davet ettiler. Ben de onları çok sevdim. Onlar bana Allah tarafından yardım etmekle görevli birer melektiler. Bugün Mösyö Salvator’un limud günü. Benim için çok değerli olan bu kişi için şu an onun için yapabileceğim tek şey bu. Anladın mı beni şimdi dostum?” diye açıklar gözü yaşlı, gönlü heyecanlı, yaralarını sarmış ve doğru bildiği bir şeyi yaptığını bilmenin tatlı huzuruyla yol alır bu vefa zenginliği sahibi başarılı adam...