“Yurt dışında yabancı oyuncularla oynamak farklı bir vizyon ve mentalite katıyor”

Profesyonel basketbolcu olma yolunda eğitimine ABD’de devam eden, son sezon istatistikleri ile hem Türkiye’de hem de Amerika’da dikkatleri üzerine çeken genç sporcu Emir Alagöz ile basketbol serüvenini ve çalışmalarını konuştuk.

Meyzi ADONİ Spor
27 Haziran 2018 Çarşamba

İnsanın senelerdir tanıdığı, hayallerine ve gelişimine şahit olduğu biriyle röportaj yapması farklı bir gururmuş. Senelerdir gördüğüm ve bir parçası olduğum bir süreci okuyucularımızla paylaşabilmek benim için de ayrı bir heyecan. Emir Alagöz, basketbol aşkını gözlerinden okuyabileceğiniz, profesyonel bir basketbolcu olma yolunda başarıyla ilerleyen ve her genç sporcunun örnek alması gereken biri. Şu anda Boston’da Northern Essex Community College’de hem eğitimine devam ediyor, hem de NJCAA’de (National Junior College Athletic Association) ülkemizi ve okulunu başarıyla temsil ediyor. Emir, bu seneki dikkat çeken istatistikleri ve aldığı ödüllerle de hem Türkiye’de hem de Amerika’da dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Biz de sonunda aynı anda Türkiye’de olduğumuz bir zamanı yakaladık ve güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Amerika’ya gidiş serüveninden, Türkiye’deki basketbolun kendisine kattıklarına kadar her şeyi konuştuk.

 

Sevgili Emir, basketbola nasıl başladın?

Basketbola sekiz yaşındayken Fenerbahçe Spor Okullarında başladım. Oradan da Fenerbahçe Ülker (o zamanki ismiyle) altyapısına seçildim. Daha sonra sırasıyla Darüşşafaka’da dört sene ve Acıbadem de bir buçuk sene, hem Genç Takım hem de A takım tecrübesi yaşadım.

Amerika'ya gitme kararını nasıl aldın? Türkiye'deki basketbol sistemiyle Amerika'daki sistem arasında çok fark var mı?

Zaten üniversite eğitimi için Amerika’ya gitmeyi düşünüyordum. Bunu erkene alıp lise döneminde gitmemdeki en büyük etken basketbolla okulu aynı anda yürütme imkanının ülkemizde olmaması. Amerika’da kulüp takımları değil okul takımları olduğu için eğitimle sporu aynı anda yürütebiliyorsun.

Amerika'da hem basketbol hem de özel yaşantında en zorlandığın şeyler ne oldu?

Basketbol açısından en zorlandığım şey lisede Amerikalıların sistemine alışmak oldu.  Çünkü Avrupa’da daha pasa ve sisteme dayalı bir oyun oynarken bir anda sadece birebir ve atletizm üzerine kurulan bir sisteme kanalize olmak ilk başlarda çok zordu. Takımda fizik olarak daha avantajlı olan oyuncular arasından sıyrılıp süre bulmak da çok kolay olmuyor. Özel yaşantımda ise en zorlandığım şey kesinlikle sosyal hayat oldu. Genelde okullar şehir merkezlerinden uzak olduğu için, boş vakitlerimizde yapacak fazla bir şey bulamıyoruz.

Amerika'ya gitmek oyununda ne gibi değişiklikler yapmanı sağladı? Türkiye'de kalsaydın da aynı şeyleri yapabilir miydin?

Kesinlikle daha fazla mücadele etmeyi öğrendim. Daha önce de söylediğim gibi sizden fizik olarak daha avantajlı bir sürü oyuncu olduğu icin sizin oynarken yüzde 200 vermeniz gerekiyor. Her sahaya çıktığınızda elinizden gelenin fazlasını, hatta ve hatta daha fazlasını vermeniz gerekiyor. Oyun görüşü ve bilgisi olarak Amerikalılardan hiçbir eksiğimiz yok; hatta fazlamız var diyebilirim. Belki komik gelebilir bu söyleyeceğim ama boş zamanlarımda internetten Euroleague takımlarının oynadıkları setleri izliyorum ve alanı nasıl paylaştıklarını, çembere olan boş koşuları ve özellikle de Sergio Rodriguez, Sergio Llull ve Nando De Colo gibi benimle aynı pozisyonu oynayan oyuncuları izleyerek kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Türkiye’de kalsaydım da aynı şeyleri yapabileceğime inanıyorum ancak yurt dışında yabancı oyuncularla oynamak size farklı bir vizyon ve mentalite katıyor.

Amerika'ya gitmek her genç basketbolcunun yapabileceği bir şey mi? Kabul edilme ve basketbol için doğru okulu seçme süreçlerinden biraz bahsedebilir misin?

Herkesin yapabileceği bir şey desem yalan olur. Çünkü çok fazla olumsuz şeyler başınıza gelebiliyor ve bu olaylara karşı dik duramayıp geri dönen çok insan oldu. Doğru okulu bulmak gerçekten çok zor bir olay. Eğer doğru organizasyonu ve doğru koçu bulamazsanız dediğim gibi psikolojik olarak çöküyorsunuz ve yalnız olduğunuz için de çok ciddi şekilde etkileniyorsunuz. Kabul edilme konusuna gelecek olursak, eğer iyi oyuncuysanız her türlü kabul ediliyorsunuz ancak Avrupalı oyunculara önyargıyla yaklaştıkları zamanlar oluyor tabii.

Geçen sene bir sezon İTÜ’de oynadın; bu tecrübe oyununa nasıl yansıdı? Türkiye'deki profesyonel basketbol ortamıyla ilgili neler düşünüyorsun?

Bu seneki performansımı İTÜ’deki antrenörüm Recep Şen’e borçluyum diyebilirim. Nedeni ise basketbola farklı açılardan bakmamı sağlamasıdır. Bana adeta bir baba gibi yaklaştı, yeri geldi kızdı, yeri geldi sahada olumlu bir şey yaptığımda ilk alkışlayan, tebrik eden kişi o oldu. Bu yüzden kendisinin yeri bende her zaman ayrıdır. ITÜ ve daha önce ilk A takım tecrübemi yaşadığım Acıbadem Üniversitesinde çok değerli oyuncular ve abilerim takım arkadaşlarım oldu. Hepsinden ayrı ayrı çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. A takım ortamı bir genç oyuncu için çok güzel bir ortam, her gün yeni bir şeyler öğreniyorsunuz. Fiziksel ve tecrübe olarak sizden daha üstün insanlara karşı mücadele etmek kişisel gelişim açısından bir genç oyuncu için bulunmaz bir nimet.

Fenerbahçe ve Darüşşafaka alt yapılarında oynadın, bu tarz büyük takımlarda kalıcı olabilmenin sırrı ne sence?

Okulunuzdan fedakârlık yapmanız gerekiyor kesinlikle. Ben neredeyse haftanın üç günü okuldan erken çıktığımı bilirim. Bunun dışında ise çok çalışmak tabi ki buralarda kalıcı olmanızı sağlıyor.

Şu anda profesyonel basketbolcu olmak için çabalayan ve çalışan genç oyunculara nasıl tavsiyeler verirsin?

Ben de henüz kendimi olmuş bitmiş tam bir profesyonel basketbolcu olarak görmüyorum; şu anki ilk hedefim üniversiteyi bitirmek. Gençlere tavsiyem çok çalışmaları, o salona ilk giren ve son çıkan olmaları. Sadece takım antrenmanlarıyla büyük oyuncu olunmuyor, bireysel gelişim de çok önemli. Özellikle yaz ayları bir sporcunun kendini geliştirebileceği en verimli aylar. Kendimden örnek verirsem, ben üç senedir tatil yapmıyorum, çünkü siz dinlenirken dışarıda muhakkak biri sizden daha fazla çalışıyor.  

Okulu bitirdikten sonraki planların ne? Türkiye'ye / Avrupa'ya dönmek istiyor musun yoksa Amerika'da mı kalacaksın?

Okulu bitirdikten sonra ilk ve tek hedefim Avrupa’da bir takıma transfer olmak. Bu küçüklüğümden beri istediğim bir şey. Başka ülkelerde oynamanın ve değişik kültürleri görmenin her zaman kişinin ve özellikle de bir sporcunun vizyonunu genişlettiğine inanıyorum. Aynı zamanda ülkemizi Avrupa’da temsil etmenin farklı bir gurur olacağını düşünüyorum.

Bu seneki istatistiklerin ve sezon sonunda aldığın ödüller dikkat çekici. Bu başarılardan sonra hem Türkiye'den hem de Amerika'dan nasıl geri dönüşler aldın?

Senin de belirttiğin gibi, istatistiksel olarak gerçekten çok iyi bir sezon geçirdim (maç başına 14,6 sayı). Takım olarak hedeflediğimiz lig şampiyonluğunu elde edemedik ancak genel olarak iyi bir sezon geçirdik diyebilirim. Hem Türkiye’den hem de Amerika’dan çok güzel mesajlar aldım ve bu beni çok gururlandırdı, aynı zamanda da mutlu etti. Gerek arkadaşlarım gerek de antrenörlerim çok güzel dileklerde bulundu, hepsine de buradan tekrardan teşekkür ediyorum.

NBA' ve NCAA'de ülkemizi temsil eden basketbolcularımız hakkında neler düşünüyorsun? Onlarla hiç konuşma fırsatı buldun mu?

Bayrağımızı çok iyi bir şekilde temsil ettiklerini düşünüyorum. Özellikle de Cedi ve Furkan’ın çok daha iyi şeyler yapabileceğini biliyorum. Çünkü yetenek olarak gerçekten inanılmazlar ve onları izlemek büyük keyif veriyor. NCAA’e gelecek olursak Fenerbahçe’den takım arkadaşım Ömer Faruk Yurtseven bence inanılmaz bir sezon geçirdi. İstatistiksel olarak gerçekten çok etkileyiciydi bu sezon. Bilindiği üzere kendisi Georgetown University’e transfer oldu. Ona da buradan yeni okulunda başarılar diliyorum.

Gündem Dünya Kupası iken sormamak olmaz, sen kimi destekliyorsun? Şu ana kadar seni en çok hangi ülkeler şaşırttı?

Almanya beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Herkes gibi benim de favorilerimden biri onlardı, ancak bu sene zor olacak gibi gözüküyor. Favorim ise yine İspanya. Oynadıkları futbol göze çok hoş geliyor, bol ve seri paslar, tempolu bir oyun oynuyorlar ve bu benim çok hoşuma gidiyor.