9 Temmuz 1877 dünya tenisi için en önemli günlerden biri, fakat o gün henüz kimse farkında değildi.
Londra’nın Wimbledon kasabasında bir kriket kulübü, azalan ilgiyi dengelemek ve biraz da masraflara katkı olsun diye çim tenisi de oynatmaya karar verir, sene 1875. Gerçi sonradan adına tenis denecek olan oyun 700 sene önce icat edilmişti ve 300 sene önce de Fransa’dan İngiltere’ye gelmişti ama kraliyet çevresinde kalmıştı. Hatta 1530 yıllarında Kral VIII. Henry tenise çok meraklıydı ve Hampton Court Sarayında bir de tenis kortu yaptırmıştı.
Wimbledon’ın ilk şampiyonu
İlgi beklendiği gibi olmasa da yeni bir oyundur, çim alan da haddinden fazladır. Kulübün yöneticileri düşünüp taşınır ve bir turnuva düzenlemeye karar verirler. Aslında amaç çim zeminin bakımını yapan ve bir Poni atın çektiği aracın bakımını yapabilmekti. İlk turnuva sadece erkeklere açıktı ama ortada da pek tenisçi yoktu.
9 Temmuz 1877 tarihinde turnuva başlar. Tek bir kort hazırlanır, 22 oyuncu katılır. Katılım ücreti de çeyrek ons altın olan 1 Guinea (21 Şilin) olarak belirlenir. Şampiyonluk ödülü 21 Guinea ile 25 Guinea değerinde gümüş bir kupadır ki buna da Field dergisi sponsor olur. On gün süren turnuvanın finalini 200 seyirci takip eder ve 1 Şilin giriş parası öderler. Turnuvanın geliri 10 Sterlin olur ve çim bakım aracı tamir ettirilir. Şampiyon da 27 yaşında bir kriket oyuncusu olan Spencer Gore olacaktır. Bizim ilk şampiyon Spencer Gore’nin oğlu da kendi adını taşıyacak ve 20. yüzyılın ilk yıllarında en önemli İngiliz ressamlardan biri olacaktır.
Maçların oynandığı kort yerleşim olarak kulübün tam ortasındadır ve bu yüzden de adına Merkez Kort derler. Diğer bütün Grand Slam serilerinde bu Merkez Kort ülkenin en ünlü oyuncusuna veya spor insanına atfedilirken Wimbledon’da Merkez Korta Merkez Kort derler! Sonra gelen diğer büyük korta da 1 No.lu Kort denir ve sayılar böylece gider. Çünkü Merkez Kort bir tarihi simgeler, İngilizler de bu tarihe sahip çıkmayı ve gelenekleri yaşatmayı iyi bilirler.
Tıpkı bizim gibi diyecektim ama yutkundum, biz en iyisi yazıya devam edelim de canımız sıkılmasın.
Virginia Wade
1884 turnuvasına kadınlar da katılır. Wimbledon turnuvasının son İngiliz erkek şampiyonu bilindiği gibi 2013 yılında Andy Murray olurken 77 yıllık bir hasretin sona erdiği yazılıp çizildi. Çünkü İskoç asıllı Murray öncesindeki son erkekler zaferinin sahibi 1936 turnuvasında Fred Perry’dir.
Basın Andy Murray haberini manşetten verirken daha bir çarpıcı olsun istedi ama çok önemli bir detay satır aralarına kaldı.
Wimbledon tenis turnuvasını son kazanan İngiliz kadın sporcu, 1977 yılında Virginia Wade idi.
Üstelik de Fred Perry’nin 1936 zaferiyle 77 yıllık duraklama dönemine giren İngiliz erkek şampiyon adaylarına göre İngiliz kadınlar çok daha başarılıydı. Açık Dönem öncesinde Dorothy Round (1934), sonrasında da Angela Mortimer (1961), Ann Jones (1969) ve nihayet Virginia Wade (1977). Tabii böyle bakınca Wimbledon’da İngiliz kadın sporcular henüz 41. yılda diyebiliriz.
İlk Wimbledon turnuvasından bir gün sonra ama 68 yıl arayla İngiltere’de dünyaya gelmiş Sarah Virginia Wade. Babası bir papaz, II. Dünya Savaşı ardından Virginia bir yaşındayken Güney Afrika’ya yerleşirler. Virginia’nın tenis macerası Durban’da başlar. 14 sene kalırlar Afrika’nın en güney ucunda fakat gittikçe şiddetlenen ırk ayrımcılığı baba Wade’i bezdirir, dönmeye karar verirler; sene 1960’dır. Virginia için bir travmadır bu. Tenis oynamaktadır, arkadaş çevresi vardır, okulda başarılıdır, matematiğe büyük bir merakı ve yatkınlığı vardır. Hepsini kaybeder ve üstelik de yeni okulunda yeni arkadaşları için o bir yabancıdır, tuhaf bir aksanı vardır. Bu sırada tek sığınağı tenistir ve yeni bir heyecanla kendini bu sığınağa atar. Babası üniversiteye devam etmesini istese de profesyonel tenisçi olma isteğine karşı çıkmaz. Teniste Açık Dönem başlamasına henüz sekiz yıl vardır ama bütün işaretler işin nereye gittiğini gösterir.
Yine de eğitim şarttır! Üniversiteye devam eder, matematik ve fizik eğitimi alır.
“60’larda kadınlara bugünkü iş ve eğitim fırsatları tanınsaydı, kesinlikle mühendislik alanında bir kariyer planlardım” demiş bir röportajda.
Tenis kariyerini hem amatör dönemde ve hem de Açık Dönem’de sürdüren ender sporculardandır. 1968 yılında önce amatör olarak İngiltere’de Bournemouth Açık Turnuvasını kazanıp 720 dolar aldıktan beş ay sonra Açık Dönem’deki ilk US OPEN şampiyonluğunu Amerikalı Billie Jean King’i mağlup ederek ele geçirir. Ödülü de 6000 dolar olacaktır.
“İlk major unvanıma 23 yaşında ulaştım ki benim için geç sayılır. Daha erken yaşlarda bunu başarabilseydim daha uzun bir tenis kariyerim olabilirdi” diyor Wade.
1972 yılının Avustralya Açık finalinden de zaferle çıkar Wade fakat hep bir şey eksiktir onun için: Wimbledon.
16 yıldır katıldığı bu turnuvada henüz dişe dokunur bir başarısı yoktur.
1974 ve 1976 Wimbledon yarı finallerinden döner fakat 1977 Wimbledon ufukta görünür.
“Kazandığım iki Grand Slam serisi elbette önemliydi fakat bana göre bir sporcunun kariyerinde Wimbledon unvanı her şeyin üstündedir.”
1977 Wimbledon’un iki önemli özelliği vardı. Öncelikle Wimbledon’un 100. yıldönümüydü. Çok daha önemlisi de Kraliçe II. Elizabeth’in tahta çıkışının 25. yani gümüş yıldönümüydü. Tenis sporunu sıkıcı bulup pek hoşlanmayan Kraliçe dahi Gümüş Yılı şerefine Wimbledon finalinde Kraliyet Locasındaki yerini alacaktı.
“Kraliçe de olacaksa, ben de orada olmalıyım” diye düşündü Ginny.
Yarı finalde, önceki yılın şampiyonu Amerikalı Chris Evert ile karşılaşan Wade üç sette finalin ilk ismi olur. Yarı finalin diğer ayağında ise İngiliz Sue Barker ile Hollandalı Betty Stöve final için karşılaşır. Yirmi yıl sonra bir röportajda Sue Barker şunları anlatacaktı:
“O finalde ben olmalıydım. Bunun için de her zaman Billi Jean’i suçladım. Virginia yarı finalde Chris’i yendiğinde Billi Jean bana döndü ve ‘O artık senin Sue’ dedi. Yarı final maçımı Betty ile oynayacaktım ve kolay bir rakipti. Billie bunu söylediğinde aklım maçıma değil de yıl içinde Virginia’yı üç defa yendiğime odaklandı ve kendimi Kraliçe’den ödülü alırken gördüm. İşte olmayacak hatayı yaptım.”
Gerçekten de böyle olacaktı. 21 yaşında Evert ve Navratilova’nın ardından dünyanın üç numarası Sue Barker yarı final maçında kortta adeta sürünecek ve üç sette kaybedecekti. Ertesi hafta aynı Betty Stöve ancak bir oyun alabilmiştir Sue Barker’dan.
“O kadar sinirlendim ki final maçını televizyondan bile izlemedim. Bu hata bütün hayatımı olumsuz etkiledi. Wimbledon kazanamamak çok büyük bir hayal kırıklığıdır.”
Final maçını kazandığında Virginia Wade 32 yaşındadır. Ödül törenine her zamanki gibi pembe kaşmir hırkasıyla çıkar ama Kraliçe de kendisine olan güvenini gösterircesine aynı tonda pembe bir kıyafet seçmiştir.
Virginia Wade kariyerinin belki de en büyük ve unutulmaz zaferine imza atmıştır.
“Hayatın kendisi birer zamanlama zincirinden ibarettir.”
İngiliz Kraliyet Nişanı ile ödüllendirilir. Gelecek sekiz yıl da Wimbledon oynayacak ve böylece bir başka rekorun sahibi olacaktır.
1985 Wimbledon üçüncü tur oynadığında 40 yaşındadır ve ertesi yıl tenisi bırakır.
Birkaç yıl antrenörlük yapar fakat sonra televizyon yorumculuğunu seçer.
“Bugünkü yıldızlar ile mukayese edilmez ama tenisten iyi kazandım ve hep akıllı yatırımlar yaptım. Maddi olarak hiç sıkıntım olmadı ve hâlâ da yok. Tenis oynamak benim için bir terapi. Korta çıktığım zaman adeta beynimi boşaltıyorum. Tenis oynamadığım günler huzursuz oluyorum. Fakat son turnuvamdan sonra bir daha hiç yarışmadım. Artık yarışmaktan hoşlanmıyorum.”
Sarah Virginia Wade bugün 72 yaşında ve televizyon yorumculuğu yapıyor.