Oyun çocuklar için nefes almak kadar doğaldır; çocuk, bulduğu her mekân ve zamanda oynar. Çocuk için oyun yalnızca zaman geçirdiği bir aktivite değil, önemli bir ihtiyaçtır. Çünkü çocuklar duygu ve düşüncelerini, isteklerini ve yaşadıkları sorunları oyun yoluyla ifade eder. Bu nedenle oyunu çocuğun hayatın bilinçli olarak sokmak, doğru olarak yönlendirmek, her yaştaki çocuğa değerli kazanımlar sunar. Renan Eskinazi’nin yürüttüğü ‘Küçük Girişimciler’ programının eğitmenleri Selin Avimelek ve Ali Cankat ile ‘oyun’ konuştuk.
Oyunların bir çocuğun gelişimindeki katkısını artık herkes biliyor… Ancak bir arkadaş grubuyla birlikte oynamanın çocuğa kazandıracakları neler?
Ali: Çocuklar keyif aldıkları bu oyunları bir arada oynadıkları zaman neşeli bir ortam yaratılmış oluyor. Bu ortamda hem eğlenceli hem kaliteli vakit geçiriyorlar hem de oyunları kurallar çerçevesinde beraber keyiflice nasıl oynayacaklarını öğreniyorlar. Ek olarak, farklı düşünce biçimleri ile tanışıyorlar. Son olarak program yabancı dilde yürütülüyor olduğundan 2. dillerini günlük hayatta kullanma fırsatı bularak yeni kelimeler öğreniyorlar. Kısaca bu oyunlarla yeni öğretilere hevesli ve yaptıkları yanlışlıklara daha toleranslı oluyorlar. Bu şekilde de ortaya büyük bir değer yaratılmış oluyor.
Bir grup oyununda çocuk, arkadaşlarından ne öğrenebilir?
Selin: Her çocuğun "bilgiyi alma" becerisi ve kapasitesi birbirinden çok farklı olabiliyor. Grup oyunlarında çocuklar en temel olarak paylaşmayı, sıra beklemeyi, kazanma - kaybetme karşısında duygularını kontrol edebilmeyi, adil olmayı, sonuç odaklı olmaktansa süreç odaklı olabilmeyi yani bulunduğu ortamdan, arkadaşlarıyla birlikte geçirdiği ‘an’dan keyif almayı öğreniyorlar zamanla...
Farklı yaş gruplarındaki çocukların belli bir oyun üzerinde, kesintisiz konsantre olma süreleri nedir?
Ali: 4 yaşındaki çocukların bir oyunda konsantre olma süreleri 15-20 dakikalık sürelerde ama çalışmalarımız sonunda bu sürenin gelişimini gözlemliyoruz. Bizim programımızın gözle görülür başarısı konsantrasyon, odaklanma ve sürdürülebilir dikkat sürelerini altı aydan kısa bir süre içerisinde 15-20 dakikadan 60 dakikaya kadar arttırıyor olmamız. Bir sene içerisinde 5-6 yaşına geldiklerinde bu artışı hayatlarının başka alanlarında da (okul hayatları, sosyal hayatları gibi) kullanıyor hale geliyorlar.
Oyun ve girişimcilik birbirleriyle nasıl ilişkilendirilebilen iki kavram?
Ali: Çocuklar, oyunlarla girişimci olmak için gerekli olan becerilere sahip oluyorlar. Girişimcilik kavramı takım çalışması ve işbirliği, ekip çalışması, etkili iletişim, kaynak yönetimi, zaman yönetimi, stres yönetimi ve risk yönetimi gibi becerilerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir kavram. Küçük Girişimciler programının hazırladığı ve harfi harfine uyguladığı müfredat çerçevesinde bu beceriler, çocuklara oyun yoluyla kazandırılmaya çalışılıyor.
Küçük Girişimciler Programı, çocuklara oyundan başka ne sunuyor?
Selin: Aslında bu programın çocuklar farkında olmadan onlara sunduğu en önemli şey hayatlarına "farkındalık" katmak.
Bir oyunu oynarken gözünüz açık olmalı, kendinizden çok rakibinize odaklanmalısınız. Çocuklara sözel olarak da dile getirdiğimiz önemli bir ipucudur bu. Sadece kendi oyununa bakarak kazanamazsın, ancak karşındakinin hamlesini de düşünür, olasılıkları görmeye çalışırsan kazanma ihtimalini arttırabilirsin!
Ve çocuklar bir süre sonra farkında olmasalar da bu beceriyi günlük hayatlarına taşıyabiliyorlar. Etrafında olup bitene karşı daha uyanık olmayı, ne yaparsam ne olur gibi sebep - sonuç ilişkisi kurabilmeleri en büyük kazanımlardan biri bence.
Oyun oynamak öğretilebilir bir kavram mı?
Selin: Bence evet. Hatta bence çocukla çok küçük yaştan itibaren farklı oyunlar oynamak çok çok önemli. Bana öyle geliyor ki çocuk siz ona ne kadar çok verirseniz o kadar çok almaya hazır oluyor. Oyun oynamanın da çok temel belli başlı kuralları var. Örneğin bir çocuk küçük yaştan evde ailece oynadığı oyundan sırasını beklemesi gerektiğini öğrenebilir. Veya çocuk üzülmesin diye anne - baba hep çocuğuna karşı kaybediyorsa bu çocuk gerçek hayata arkadaşlarının karşısına geldiğinde, kaybeden olduğunda bu duyguyu çok haklı olarak hazmetmekte zorlanıyor. Çünkü daha önce hiç kaybetmemiş...
Veya çocuk oyunu her kazandığında “Vaaay! Bravoo kazandın! Süpersin” demek de çocuğa sürekli takdir edilme duygusu yaratabiliyor. Durum böyle olunca arkadaşlarıyla oynarken de her kazandığında aynı tepkiyi bekliyor ama tabii öyle olmuyor... Aradığı tepkiyi bulamayınca bu sefer kendi kendini takdir etmek istiyor ve her kazandığında aşırı sevinç tepkisi gösterebiliyor. Çünkü evde bunu görmüş oluyor...
Mesela biz bu konuya çok önem veriyoruz. Örneğin çocuklara yeni bir oyun anlatırken (oyunun amacı en çok kartı almaksa) “En çok kartı alan kazanıyor” demiyoruz, “En çok kartı alan oyunu bitiriyor” diyoruz. Kazanmanın değil birlikte oyun oynuyor olmanın keyfini daha çok vurgulayabilmek için... Her oyun başında veya sonunda çocuklardan birer yetişkin gibi el sıkıştırıp "iyi oyunlar" demelerini istiyoruz. Çünkü bizim için centilmence oynanan bir oyun kazanan kişiden veya takımdan daha önemli!
Başa dönecek olursak bence oyun oynamanın temel kuralları ailelerin ellerinden geldiği oranda öğretilebilir bir konu.