Dünyanın Yahudi Soykırımına bakışını değiştiren, belgesel türünün başyapıtlarından ‘Shoah / Şoa’yla tanınan, dünyaca ünlü Fransız sinemacı Claude Lanzmann, 92 yaşında hayatını kaybetti.
Sinemacılığının yanı sıra entelektüel kimliğiyle de sinemaya bakışı değiştiren Lanzmann, 5 Temmuz günü, Paris’teki bir hastanede hayatını kaybetti.
Sinema dünyasına büyük bir iz bırakan Lanzmann, birçok eseri ile ‘silinmeyecekler’ arasına girdi. Lanzmann, en son 2017’de Cannes Film Festivalinde son filmi ‘Napalm’ı sunmuştu. Lanzmann 1958’den bu yana, Kuzey Kore’ye yaptığı dört seyahatte görüntülediği bu kritik ve gizemli ülkeyi beyaz perdeye taşımış, 90’lı yaşlarında bile üretken olduğunu kanıtlamıştı.
Claude Lanzmann, Steven Spielberg’in, ‘Schindler’in Listesi’ filmini eleştirenlerin başında geliyordu. 2013 yılında Cannes Film Festivaline katılan Lanzmann gazetecilere, “Bu filmi eleştiren ender insanlardan biriyim. Spielberg’in bir Alman’ı yüceltmesini hiçbir zaman affetmeyeceğimi yüzüne karşı da söyledim. ‘Schindler’in Listesi’ filminde verilen mesajla da mutabık değilim. İyi bir öykü anlatıcısı olarak takdir ettiğim Spielberg’in bu filmdeki seçimini yanlış buluyorum. Kendisine sarıldığım için fikrimi değiştirdiğimi sanmayın. İnsanları yanlış yönlendirdiği için Holokost ile ilgili bu tür filmlerin yapılmasını yanlış bulduğumu her ortamda söyledim. Yahudiler gaz odalarında can verdiler. Birkaçını kurtaran bir Alman’ın öyküsü gerçekleri değiştirmiyor” demişti.
Claude Lanzmann kimdi?
Claude Lanzmann 27 Kasım 1925 tarihinde Paris’te dünyaya geldi. II. Dünya Savaşında, 1943’te Clermond Ferrand’daki Blaise Pascal Lisesinde direniş eyleminin örgütleyicilerinden biri oldu. Önce kentlerdeki gizli mücadeleye, daha sonra da Auvergne’deki maki savaşlarına katıldı. Fransız Direniş Hareketi madalyası, ‘Officier de la Légion d’honneur’ ve ‘Commandeur de l’Ordre National du Mérite’ liyakat nişanlarına hak kazandı. Berlin ablukası sırasında, Berlin Üniversitesinde okutman olarak çalıştı; 1952’de Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’la tanışıp dost oldu. O tarihten başlayarak, hiç ara vermeden, Les Temps Modernes dergisine katkıda bulundu. 1970’e kadar, uğraşlarını Les Temps modernes ile gazetecilik arasında paylaştırırken, çok sayıda gazete yazısı kaleme aldı, ilk kez 1952’de gittiği İsrail’e bağlılığını sürdürdü. Cezayir’deki baskıcı eylemleri, boyun eğmeme çağrısında da bulunarak herkese duyuran 121’ler Bildirisi’ni imzaladı ve suçlanan on kişiden biri oldu. 1970’te, kendini bütünüyle sinemaya verdi: Amacı, bir ölçüde de, Cezayir’in bağımsızlığını istemiş birinin İsrail’in varlığını sürdürmesini nasıl isteyebileceğini anlamayı reddeden eski sömürgecilik karşıtı dava arkadaşlarına yanıt vermek olan ‘Pourquoi Israël / Neden İsrail?’ filmini yaptı. Bu film, tüm dünyada önemli bir başarı elde etti. 1974 yazında ‘Shoah’ üzerinde çalışmaya başladı: Film yönetiminin, tam zamanlı bir çalışmayla on bir yılını aldı.
Lanzmann’ın yakın zamandaki etkileyici sinema eserlerinden biri de, 2013 yılı yapımı, ‘The Last of the Unjust / Haksızlıkların Sonuncusu’ idi. Lanzmann, bu filminde 1975 yılında Benjamin Murmelstein ile yaptığı röportajlardan yola çıktı. Murmelstein, Terezin Kampının Yahudi Konseyinin hayatta kalan son üyesiydi. Murmelstein, Naziler tarafından kampta Yahudiler arasındaki düzeni sağlamakla görevlendirilmişti. Savaştan sonra işbirlikçi sıfatıyla yakalanan ve hapse atılan, daha sonra Çek yetkililer tarafından aklanarak berat eden Murmelstein’ın, Lanzmann ile bir haftayı aşkın süren söyleşisinde, suçluluk duygusu hissediliyordu. Kendisine ‘Haksızlıkların Sonuncusu’nu yapmak için niye 38 yıl beklediği sorulduğunda Lanzmann, “Her şeyin zamanı var. Daha anlatacak çok şeyim var. Allah’a şükür henüz mezarda değilim” yanıtını vermişti. 3 saat 40 dakikalık film, yönetmenin en uzun üçüncü filmi idi.
Lanzmann, yaptığı filmler kadar yazarlığı ile de başarılı eserlere imza attı. 2012’de yayınlanan biyografik kitabı ‘The Patagonian Hare’, Kuzey Kore’deki insan hakları ihlallerinden, tıbbi deneylere maruz kalmış Holokost kurtulanlarının kaderine kadar, savunucusu olduğu birçok konuyu kaleme aldı.
Lanzmann’ın diğer filmleri: Elise ou La Vraie Vie (Elise ya da Gerçek Yaşam, 1970), Pourquoi İsraël (Neden İsrail, 1972), Tsahal (1994), Un Vivant Qui Passe (Geçip Giden Bir Canlı, 1997), Sobibor - 14 Octobre 1943, 16 Heures (Sobibor, 14 Ekim 1943, Saat 16; 2001).
Yayımlanmış diğer senaryoları: Un Vivant Qui Passe: Auschwitz 1943-Theresienstadt 1944 (Geçip Giden Bir Canlı: Auschwitz 1943-Theresienstadt 1944; 1997), L’oiseau n’a Plus d’ailes: Les lettres de Peter Schwiefert (Kuşun Kanadı Yok Artık: Peter Schwiefert’in Mektupları; 1974).
“Filmin konusu ölüm”
Sinema tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kabul edile ‘Shoah / Şoa’, Yahudi soykırımıyla ilgili röportajlardan ve tanıklıklardan oluşuyor. Lanzmann, dokuz saatlik eserinde Polonya’da felaketten kurtulanları, felakete seyirci kalanları ve soykırımın faillerini sorgulayarak adeta görsel bir şiir kuruyor. Herhangi bir arşiv görüntüsünün yer almadığı film, 1974-1981 arasında çekilmiş 350 saatlik ham görüntüden kurgulandı. Lanzmann altı yılını sadece tanıkları aramaya adadı. ‘Şoa’ Yahudi soykırımının kronolojik veya gerçeklere dayalı bir kaydı değil. Tamamen anlamsız gelen bir şeyden yavaşça anlamlı gelen bir şeye dönüşen bir tür mozaik için sağ kurtulanları ve görgü tanıklarını izliyor ve dinliyoruz. Lanzmann, 1974’te üzerinde çalışmaya başladığı ve iki saat olmasını planladığı filmi, 11 yılı aşkın bir sürede bitirebildi. Tamamlandığında, filmin süresi 9 saati aşmıştı.
Lanzmann otobiyografisinde Şoa için “Filmin konusunun ölümün kendisi olacağını biliyordum; kurtuluş değil ölüm” diye yazmıştı: “On iki yıl boyunca, amansızca Şoa’nın kara güneşine bakmaya çalıştım.”
Yad Vaşem Holokost Müzesinin Müdürü Avner Shalev de Şoa filminin bıraktığı izi şöyle tasvir ediyor: “Claude Lanzmann’ın eseri ortak hafızada silinmez bir iz bıraktı ve Holokost farkındalığın şekillenmesini sağladı; bu nesil ve sonraki nesiller için…”
Şoa filmi 2012 yılında, Uluslararası Yahudi Soykırımı Anma Gününde, TRT’de yayınlandı. İkişer saatlik bölümlerle, Türkçe altyazılı olarak yayınlanan film, bu gösterimi ile ilk kez bir Müslüman ülkede yayınlanmış oldu.
İzleyiciyi içine çekiyor
Fulya Canşen, Aralık 2012’de ntvmsnbc’de Lanzmann’ın ‘Şoa’sı ile ilgili izlenimlerini şöyle kaleme almıştı:
“Lanzmann’ın Shoah-Soykırım adlı belgeselini, daha doğrusu belgeselin bir kısmını Berlin Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenciyken izlemiştim. Profesörümüzün öğrencilerine neden ‘kaldıramayacaksanız dışarı çıkabilirsiniz’ dediğini ancak birkaç dakika sonra anladım. Fransız yönetmen Lanzmann, Nazi soykırımı mağdurları ile röportaj yaparken izleyeni de içine çekiveren bir yöntem kullanmış. Mağdurların cümleler arasında uzun boşluklar bırakarak, adeta o günleri yeniden yaşayarak anlattıklarını dinlerken siz de dönemin tanığı oluveriyorsunuz. 540 dakikalık belgeselde sadece mağdurlar değil, Nazi zulmüne katkıda bulunanlar da konuşuyor.
Filmin en etkileyici sahnelerinden biri toplama kampında gaz odasına gönderilenlerin saçlarını kesmekle görevli berber Abraham Bomba ile yapılan röportaj. Röportajı berber saç keserken yapmayı tercih eden Lanzmann, kahramanına adeta aktörlük yaptırıyor. Kendisi de Yahudi olan berber tam gözleri dolmuş, anlatacakları boğazına dizilmiş ve susarak kaçmaya yeltendiğinde Lanzmann, O’nu bir süre rahat bıraktıktan sonra ‘Birbirimize söz vermiştik, bunları anlatmak bizim tarihi görevimiz’ diyerek köşeye sıkıştırıyor. Bu sırada kamera hiç kapanmıyor. Lanzmann’ın seçtiği sorular da Nazi soykırımının sistematik yıkıcılığını olduğu gibi yansıtmaya yönelik. Mesela yine berberle yaptığı röportajda Lanzmann önce bir saç kesiminin kaç dakika sürdüğünü soruyor. ‘Üç dakika’ yanıtını aldıktan sonra ‘Saçlarını kestiklerin arasında akraban, tanıdıkların ya da komşuların var mıydı?’ diye soruyor. Yanıt ‘Evet’ olunca ara vermeden diğer sorusunu yöneltiyor: ‘Peki onlarla karşılaşınca ne yaptın?’ Berberin verdiği yanıt, izleyiciyi ağlatacak, Nazi soykırımının olanca şiddetini birkaç saniyede gözler önüne serecek nitelikte: ‘Onlara üç değil, beş dakika ayırdım.’ ”
Natan Sharansky’den, Claude Lanzmann’a
İsrail Yahudi Ajansının görevi bırakmak üzere olan Başkanı Natan Sharansky, Yönetmen Claude Lanzmann’ın vefatı üzerine aşağıdaki bildiriyi yayınladı:
“Claude Lanzmann, Holokost’un hatırasını dünyanın dört bir yanında kalplerin ve akılların içinde tutmak için tek başına çalıştı. Onun çektiği Shoah filmi, o korkunç dönemi, hayatta kalanların ve tanıkların kişisel ifadeleriyle anlattı ve birçok kişi ilk kez Holokost’un gerçekliği ile yüz yüze geldi. Shoah’ı anma konusundaki kişisel adanmışlığı eşsizdi ve daha sonraki yıllarda bile dünyanın her yerinde seyahat etti, kurbanların hatıralarının asla unutulmaması için çok çalıştı. Bunun için ona büyük bir şükran borcumuz var. Huzur içinde uyusun.”