Türkiye’de insanların ağırlıklı olarak matematik ve istatistik bilmemek gibi bir problemi var. Bu problem hayatın her alanında kendini gösteriyor. Ancak hayatı istatistik ve matematik üzerinden açıklamak, doğayı tüm ayrıntılarıyla ancak siyah- beyaz görmek gibi…
Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir tartışma programında ekranlarda ve sosyal medyada oldukça sevilen, saygıdeğer akademisyen bir beyefendi, Ortadoğu’da Rusya’nın bir (1) sözü geçtiği noktada ABD’nin on (10) kere fazla sözü geçmesi gerektiğini uzun uzun anlattı. Bunun nedeni olarak da kabaca ABD ekonomisinin 10 kat daha büyük olmasını söyledi. Bu bana ilkokulda matematik defterinin karelerinden oynadığımız ve her bir karenin birbirine eşit olduğu ülke ele geçirmece oyununu hatırlattı. O yaşlarda bir kareye karşılık bir kare için yazı tura atarak büyük bir devlet kurabiliyorduk, fakat zaman insana her karenin birbirine eşit olmadığını yavaş ve sağlam bir şekilde öğretiyor.
Türkiye’de insanların ağırlıklı olarak metamatik ve istatistik bilmemek gibi bir problemi var. Bu problem hayatın her alanında kendini gösteriyor. Matematik bilgisinin azlığı nedeniyle zaten berbat olan İstanbul trafiği sürücülerin yanlış kararlarıyla daha da berbat oluyor. Basit bir x=istenilen yere varış süresi y=istenilen yere varış saati üzerinden, trafikte harcanan zaman ile eve varışın optimum noktasını bulma denkleminden bile oldukça uzağız. Bunu bilet kuyruklarında, toplu taşımada yani kısaca toplu hareket etmek gereken her yerde görebiliyoruz. Tek başınayken basit düşünen insanlar bile kendi faydasını maksimize edebiliyor olsa da, iş toplu hareket etmeye gelince matematik ve istatistik kullanmadan fayda maksimizasyonu imkânsız hale geliyor haliyle. Bu tabi ülkede aklı başında herkesin rahatlıkla farkedebileceği bir durum. Bu nedenle ülkemizde özelikle bilimle iç içe akademik çevrelerde, halkın bu konudaki yaklaşımından ötürü diğer tarafa fazla savrulup, hayatı istatistik ve matematikle açıklama alışkanlığının çok fazla ileri gittiğini düşünüyorum. Hayatı istatistik ve matematik üzerinden açıklamak, doğayı tüm ayrıntılarıyla ancak siyah- beyaz görmek gibi.
Bunu bazı basit örneklerle açıklamak istiyorum. Almanya’nın kişi başı geliri ABD’den yaklaşık on bin dolar kadar düşük. Fakat Almanya’da eğitim, sağlık gibi hizmetlerin ücretsiz olmasından ötürü, bir Almanın eline geçen 40 bin dolar Amerikalının eline geçene göre çok daha harcanabilir, yani piyasa diliyle nettir. Diyelim ki bunu hesaplayıp Almanların kişi başı gelirine ekledik. Eğitimin ücretsiz olmasının getirdiği rahatlık, aile yapısı üzerindeki etkisi, gençlerin iyi bir eğitim almak için ailesine olan bağımlılığının oldukça düşmesi ve bunun birey olma yolunda ilerlemeye yaptığı katkı... Bunlara daha birçok şey ekleyebiliriz. Hesaplamanın oldukça zor olduğu şeyler. Bunları hesaplamaya çalışan denklemlerin de, bilimsel olarak doğruluk payları azalıyor. Çünkü denklemdeki bilinmeyen sayısı arttıkça, hata payı da artıyor.
Sokakta yürürken daha güvenli bir ülkede olmanın getirdiği rahatlık, yılda kaç yeni buluş yapmaya yarar? Bir gencin gelecek kaygısı minumum bir şekilde tamamen sevdiği işe yönelebileceği bir ekonomik ortamın olmasının değeri yıllık kişi başı gelire kaç bin dolar ekler?
Tüm bunlar istatistik ve matematik ile her şeyi açıklamaya çalışanların zorlandığı konulardır. Matematik ve istatistik tüm insanlara açık bir alandır. Eğer her şey bu ikisine göre yürüyor olsaydı, hangi savaşı kimin kazanacağını her zaman doğru bilirdik. Çok doğru denklemler kuran iyi matematikçi ve istatistikçiler de dünyayı yönetirdi.
İki ülke arasında bir gerginlik çıktığı zaman, hangi ülkenin kaç tankı, kaç uçağı var gibi haberleri sıkça görürsünüz. Askeri konularla ilgili araştırmacı bir dostumdan edindiğim bilgiye göre, Suudi Arabistan’ın savaş uçağı pilot kalitesi o kadar düşükmüş ki, ciddi bir savaşta uçaklarını efektif bir şekilde kaldırabileceği muammaymış. İşte istatistiklere yansımayan bir önemli bilgi daha…
Fakat şunu belirmeliyim ki; burada asla istatistik ve matematik üzerine bir eleştiri ya da onların işe yaramadığı üzerine bir imada bulunmuyorum. Bunları kullanıp belli bir anlam seviyesine hızlıca gelmek, her birey için olmazsa olmazdır.
Konuyu şöyle toparlayayım; istatistik ve matematik bize hayatla ve ekonomiyle ilgili belki de yüzde doksan oranında bilgi verir. Fakat bu bilgi zaten çok yüksek düzeyli bir bilgi değildir. En iyi ile iyiyi ayıran o yüzde onluk alan, istatistik ve matematikle değil, tecrübe ve öngörü ile elde edilir. Bütün gün sayıların içerisinde yaşayan ve algoritmalar üzerine çalışan biri olarak ben bu gerçeği kabullendim. Herkese de kabul etmesini tavsiye ederim.