Neden bazı spor dallarında sadece erkekler ön planda oluyor? Neden kadınlar başarılı olsalar bile başka bir maç ya da olay o başarının önünde kalıyor? 2018 yılını da bitirmeye yaklaşmışken artık cinsiyet farklılıklarını kenara koymanın zamanı gelmedi mi?
Geçtiğimiz hafta çok beklenmedik bir şekilde kendimi A Milli Kadın Basketbol Takımımızın Sinan Erdem’de düzenlenen medya gününde buldum. Sahanın her köşesinde başka çekim, başka kıyafetler ve oyuncular varken ben kendi içimde ‘minik’ olarak tasvir ettiğim heyecanımı işimi yaparak bastırmaya çalıştım. Fakat senelerdir büyük bir ilgiyle takip ettiğim ve basketbol oynadığım zamanlar kendime örnek aldığım oyuncuları çok yakınımda görünce, içimdeki heyecan ve mutluluk ‘minik’lik seviyesini birazcık aşarak, bariz bir şekilde dışarıdan fark edilmeye başladı.
Özellikle son bir yıldır fazlaca kafa yorduğum, gerekli yerlerde de konuşmaktan hiç çekinmediğim bir konu var. Basketbolcularımızın yanında geçirdiğim dört saatlik çekim ve çalışma sürecinde de aklımda hep bu konu vardı: Kadın sporcular ve sporda erkek dominasyonu. Bunu, çoğunlukla belirli spor dallarının belirli cinsiyetlerle özdeşleştirmesi olarak da özetleyebiliriz. Mesela basketbol dendiği zaman istemsizce aklımıza ilk erkek basketbolu geliyor ya da tekvando dediğimizde insanlar bir erkek ismi duymayı bekliyor. Haliyle bu durum, bazı sporcuların başarılarının daha arka planda kalmasına ya da yersiz eleştiri kurbanı olmalarına yol açabiliyor. Bu sorunla beraber de birkaç soru ortaya çıkıyor aslında. Neden bazı spor dallarında sadece erkekler ön planda oluyor? Neden kadınlar başarılı olsalar bile başka bir maç ya da olay o başarının önünde kalıyor? Bunların hepsine detaylı cevap vermeye çalışsam sayfalar sürer. Bu sorular aklımda var olmaya hep devam edecek ama cevapları da kişiden kişiye değişecek, buna eminim. Bu yüzden de bu yazıda sorular üzerinden değil de, var olan sporculardan ve kadının gücünden ilham alarak yoluma devam edeceğim.
Binlerce Türk sporcumuz var. Bunların bazıları diğerlerine göre daha ön planda, bazılarının madalya sayısı fazla, bazıları daha çok medyanın ilgisini çekiyor, bazıları ise dünya çapında üne sahip olmuş durumda. Mesela Kadın Basketbol Milli Takımımız 2012 ve 2016’da bizi Olimpiyatlar’da temsil etmenin yanı sıra, katıldıkları çoğu turnuvada kürsüde yer almayı ve oynadıkları maçlarla dikkatleri çekmeyi başardı. Yine kadın basketçilerimizden Olcay Çakır, WNBA tarafından draft edilen ilk kadın basketbolcumuz oldu. Fotoğraflardan baktığınızda “Neden bu kadar ciddi bir suratla poz veriyor?” diyebileceğiniz Işıl Alben, aslında eğlenceli kişiliği ve lider ruhluluğu ile genç sporcularımızın başarısı adına Allso adında bir akademi kurdu. Bunlar asıl konuşmamız gereken şeyler iken, bazen bu haberlerin önüne geçen benzetmeleri ya da dış görüntü kıyaslamalarını (En güzel kadın sporcumuz kim? vs) görebiliyoruz. O tarz haberleri aşağılara çekerek, asıl odaklanmamız gereken şeylerin bunlar olduğunu hatırlatmak adına yazıyorum.
Tekvandonun kadınları
Nur Tatar, İrem Yaman. Ülkemizi tekvandoda gururla temsil eden, Avrupa şampiyonlukları, Olimpiyat şampiyonlukları bulunan iki isim. Nur Tatar çok kısa bir süre önce profesyonel spor yaşantısına nokta koyduğunu açıklasa da, 2012 Londra Olimpiyatlarındaki şampiyonluğu ve genç yaştan beri kazandığı Avrupa şampiyonluklarıyla Türk bayrağını dünyanın çeşitli yerlerinde dalgalandırmayı başarmış bir sporcu. İrem Yaman ise yükselen yıldızlardan. Son zamanlarda yaptığı önemli sponsorluk anlaşmalarıyla da göz önünde olan Yaman, üç kez Avrupa Şampiyonu olmuş bir isim. Ayrıca, 2018 yılı itibariyle de kadınlar 62 kg sıralamasında 1 numarada yer alıyor. Tekvando ile ilgili en büyük problemimiz, bu sporun tarzı ve dövüş odaklı olması nedeniyle daha çok erkeklerle anılması. Ya da “erkek sporu zaten” denilerek kadınların bir tık daha arka planda kalması. Bu algının yavaşça dağılmaya başladığı bir dönemdeyiz, fakat eğer bu iki sporcunun ismini duymayan çok sayıda insan varsa bu spor yazan bizlerin hatasıdır.
Nur Tatar
Tenisin ilham veren kadınları
Çağla Büyükakçay ve İpek Soylu’dan bahsetmemek olmaz. Son dönemlerde Türkiye’de tenisin çok daha tanınır hale gelmesinde bu ikilinin de payı çok büyük. İpek Soylu gençlerde kazandığı US Open çiftler şampiyonluğu ile, ülkemize bir Grand Slam şampiyonluğu getiren ilk tenisçi oldu. Çağla Büyükakçay ise 2016 yılında İstanbul’da düzenlenen WTA turnuvasında şampiyon olarak, WTA düzeyinde bir turnuvada teklerde şampiyon olan ilk sporcumuz oldu. Bu başarılar, Türk tenis tarihi adına çok değerli. Hatta genç tenisçilere ilham olan başarılar. Fakat 2016 yılını unutmuyorum. Büyükakçay’ın bu tarihi başarısı, sosyal medyada yer bulsa da, gazete sayfalarında futbol manşetlerinin arkasında kalmıştı. Bu ülkede futbolun daha çok ilgi çektiği bariz ortada olan bir gerçek, ama bu tür başarılar çok kolay elde edilmiyor ve edildiği zaman da kıymetinin bilinmemesi büyük bir hata.
Daha konuşulması gereken, hakkında yazılması gereken bir sürü isim var. Fakat verilmesi gereken asıl mesaja gelirsek; bu ülkede spor adına varını yoğunu ortaya koyan isimler varken ve özellikle 2018 yılını da bitirmeye yaklaşmışken artık cinsiyet farklılıklarını kenara koymanın zamanı gelmedi mi? Kadın sporcular sportif başarılarından çok dış görüntülerinin, saç renklerinin konuşulduğu durumlar da küçük sporseverlere nasıl ilham olabilir ki? Kadının gücü göz ardı edilmemeli, spor dalları erkeklerin domine ettiği-kadınların domine ettiği olarak ayrılmamalı. Daha güzel haberler alacağımız, bol bol eşitlik görebileceğimiz bir gelecek dileğiyle...