Açıkhava başta olmak üzere yazın son konserleri, aktiviteleri hızla devam ediyor. Geçtiğimiz hafta futbol ligimiz de başlama vuruşunu yaptı. Bu hafta TÜİK verileri ile ülkemizdeki spor, sanat, kültürel faaliyetlerdeki gelişimi inceleyerek hayat damarlarımızı kısaca özetledik.
Her yaz olduğu gibi bu sene yine Açıkhava’da konserlere gittim. Levent Yüksel, Erol Evgin ve MFÖ konserlerine bilet bulurken, Ajda Pekkan ve Şebnem Ferah konserlerine programım uymadığı için gidemedim. 29 Eylül’de Haluk Levent konserini ise kaçırmak istemiyorum. Gittiğim ilk iki konserde yer yer boşluklar vardı. Bunu bilet fiyatlarının yüksekliğine mi, piyasalara mı, yazın ortasında olmamıza mı yoksa sanata ilgimizin düşmesine mi bağlamalı derken neyse ki MFÖ konserinde merdiven araları da dolu olunca (keza Şebnem’in konseri de öyleymiş) geçtiğimiz yıllara göre bir değişiklik olmadığı kanaatine vardım. Shakira fanı olmadığım için İstanbul konserine gitmedim ama Coldplay konserlerine başladığında mutlaka gitme niyetim var. Tercihen Euro Bölgesi dışında bir ülke olursa mutlu olurum tabii. Hatta İstanbul’a gelirlerse daha da mutlu olurum. 2018 yazımıza biraz konser tadı verdikten sonra dönelim rakamlara. Ligimiz mi? Daha ilk haftadan VAR’a rağmen yine tartışmalarla yok başladı.
İlk verimiz Türkiye’deki spor kulüpleri sayısı. 13.211 adet spor kulübümüz var. 1.728’i İstanbul’da. Son veri 2014 yılından ancak bugün çok fark yoktur sanırız. Her sene yaklaşık 100 adet kadar artıyor toplam. 1.172’si müessese spor kulübü, 541’i ihtisas, 1.293’ü okul spor kulübümüz var. 2013-2014 sezonunda ülkemizde yaklaşık 600 bin faal amatör futbolcu varmış, bunun 3.377’si kadınmış. 2014 yılında 3,22 milyon lisanslı sporcumuzdan 989 bini kadın sporcuymuş. Atletizmde 175 bin lisanslı, bilardoda 23 bin, buz hokeyinde 6.289, eskrimde 10.656, golfte 6.575, kick-boksta 125 bin (17.890 kadın), okçulukta 15.861, wushuda 59.853 lisanslı sporcumuz varmış. 2013 yılında tüm spor federasyonlarına bağlı 62,5 bin hakemimiz bulunuyormuş. Golfte 21, wushuda 382, rugbyde 412, satrançta 5.475 adetmiş. Antrenör sayısı ise 2014 itibarı ile 192.880 adetmiş. Badmintonda 14.342 kişiymiş.
İkinci verimiz kültürden. Tiyatro salonu sayımız 2016’da 721 iken 2017 yılında 783 olmuş. 261 bin koltuk 287 bine, 6 milyon seyirci sayısı 7 milyona çıkmış. Grafik 1.’de ise yıllar itibarı ile gelişimini görmek mümkün. Oynanan eser sayısı 7.766’dan 8.948’e yükselmiş. 26.816 gösteri 31.690 olmuş. Grafik 2.’de yıllar itibarı ile sergilenen tiyatro oyun sayısını görmek mümkün.
Grafik 3.’te ise toplamda sinema seyircisi sayımızdaki gelişimi görmek mümkün. 2016’da 5,5 milyon olan seyirci sayımız 2017’de 6,85 milyon kişiye çıkmış. Burada bir saptama yaparsak yıllık tiyatro ve sinema seyirci sayısının 2017 yılında aynı seviyelerde olması önemli ve güzel bir gösterge. Üstelik tiyatro salonu sinema salonlarının dörtte biri seviyelerinde iken. Ve tabii film sayısı, seans sayısı dikkate alındığında burada işletmeciler açısından incelenmesi gereken bir konu daha bulunuyor. Tiyatroda ortalama bir eser dört kere izlenirken, sinemada normalde daha fazla seyirci olması beklenir. Acaba sinemada film başına salon sayısı dağılımında mı yoksa bilet fiyatlarında mı veya film seçimlerinde mi ya da vizyonda kalma süresinde mi bir sıkıntı var. Ya da yabancı filmler mi yeterince seyirci çekemiyor. Yerli filmleri 38 milyon yabancı filmleri 30,5 milyon kişi seyretmiş. 2012 yılından önce bu rakam daha çok yabancı filmler lehineymiş. Yani ulusal yapımlar çoğaldıkça seyirci sayısı artmış ama toplamda tiyatro seyircisi ile kafaya kafaya gelebilmiş. Çocukluğumuzda hatırlarız 32. zafer haftasına giren filmler olurdu. Evet, sinema salonlarının yetersiz olması da bir etkendi ama sadece o mu yoksa film kalitesi de önemli mi? Yoksa artık YouTuber bir kuşak var, 2 saat oyun videolarından sıkılmıyorlar ama 2 saatlik filmlerden sıkılan bir gençlik mi geliyor? Ya TV’deki diziler?
Grafik 4.’teki film sayısının, sinema salonu sayısının gelişimine rağmen seyirci sayısının tiyatroya göre daha hızlı artmamasını “home theather” veya Netflix benzerlerine de bağlamak mümkün. Bu durumda bir girişimcilik fırsatı olarak holografik tiyatro ev gösterimleri iyi bir fikir, demedi demeyin. Patenti alan arkadaş bizi de hatırlarsa (hatta görürse) seviniriz. En azından ürünün adında yer verse mutlu oluruz, birkaç nesil bizi de hatırlar. Rahmetli İsmail Dümbüllü’nün bebekken sahnede kucağına alıp sevdiği bendenizin tiyatroya bir iade piece’i olmalı, tekliflere açığım.
2016 yılında 3.650 olan gazete sayısı 2017’de 3.738 gazeteye, 2.474 dergi sayısı ise 2.527 adede çıkmış. Tiraj sayısı yıllık toplamda 2016 yılında 1,6 milyardan, 2017 yılında 1,56 milyara gerilemiş. Dergilerde ise toplamda her iki yılda 101,5 milyon seviyelerinde.
TÜİK’de bazı veriler güncel dönemi yansıtmıyor. Örneğin kitap sayısı. Kitap sayısı, elektronikler (CD, DVD, vb.) son veri 2011 yılına ait. 175 milyon civarı kitap varmış. Görsel medyaya 2006 yılında (sonra yapılmamış) ayırdığımız süre ayda 66 saatmiş. Bunun 63 saati TV, sinema 32 dakikaymış. Kitap ayda 2 saat 56 dakika, müzik ve sahne sanatları 25 dakika, diğer kültürel alanlar 14 dakika, piknik 42 dakikaymış.
Bu rakamlar bize gösteriyor ki, sanat, kültür, spor alanında gelişim göstermeye devam ediyoruz, ancak sayılı bireysel başarılar dışında ekip oyunlarında veya sürekli uluslararası başarı spor, sanatta, kültürel faaliyetlerde pek gelmiyor. Burada nicelik kadar niteliğe de eğilmemiz gerektiğini söylemek zor olmayacaktır.