• Defalarca yazdım, bu ülkede çok ama çok güçlü bir barış hareketi var. İsrail halkının büyük bir çoğunluğu Filistin sorununun her iki halk yararına çözülmesinden yana. Buna rağmen sürekli ya da sık sık sağcı partilerin iktidar olması çelişik gelebilir, ama seçmeni sağa iten başta ekonomik vaatler olmak üzere birçok farklı neden var. MUSTAFA K. ERDEMOL - Birgün
Ortadoğu’nun “tek demokratik” ülkesi olarak tanınan İsrail’in söz konusu yasayla bu “Ünvanı”nı artık kaybettiği ortada. Devleti “tek bir ulusun devleti” haline getirmenin İsrail’e kazandıracağı hiçbir şey olmayacağı zamanla anlaşılacak. Son dönemlerde özellikle Etyopya’dan gelen Yahudilere ırkçılık yapıldığı iddiaları ile zaten “demokratik, eşitlikçi devlet” iddiası zedelenmiş olan İsrail’in bu son yasadan ne çıkarı olacağını anlamak zor. Ülke içindeki Yahudi olmayan toplulukların varlığı bölgede her şeye karşın birlikte yaşanabildiğini göstermesi açısından çok iyi bir örnek çünkü. Şimdi Yahudi olmayan İsrail vatandaşlarını “ikinci sınıf” vatandaş olarak gören bir İsrail var artık. Üstelik bu tutumunu yasalaştırmış bir İsrail.
Defalarca yazdım, bu ülkede çok ama çok güçlü bir barış hareketi var. İsrail halkının büyük bir çoğunluğu Filistin sorununun her iki halk yararına çözülmesinden yana. Buna rağmen sürekli ya da sık sık sağcı partilerin iktidar olması çelişik gelebilir, ama seçmeni sağa iten başta ekonomik vaatler olmak üzere birçok farklı neden var. Unutmamak lazım ki ülkede çok da güçlü bir komünist parti mevcut: İsrail Komünist Partisi-Hadash
İsrail Komünist Partisi Sözcüsü Muhammed Barakeh’in protestoda yaptığı konuşmadaki “Hepimiz biliyoruzki şu anda burada bulunan Araplar da Yahudiler de tamamen aynı şeyi düşünüyor değiller. Ama hepimiz protesto için birlikteyiz. Bir Nakba daha olmayacak. Bunun üstesinden geleceğiz” sözlerine itiraz eden de olmadı. İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği güne Nakba (Büyük Felaket) diyor Filistinliler. Alanda toplananlar Nakba sonrası yaşanan gelişmelerden ötürü bir Nakba daha istemeyeceklerini belirttiler.
Yeni çıkan yasa sadece İsrailli Yahudilere tam hak tanıyor bilindiği gibi. Yasaya göre İbranice tek resmi dil olarak kabul ediliyor, Arapça’ya “özel statü” veriliyor. Bu, İsrail’de yaşayan Araplara tanınan birçok hakkın geri alınması demek.
İsrail Komünist Partisi Merkez Komitesi Üyesi, eski parlamenter Issam Makhoul da protestoda bir konuşma yaptı. Makhoul, gösterinin çok ama çok önemli olduğunu belirterek “Bu protestomuz, İsrail’de Arap dünyasını yok sayan her iki ulus için de tehlikeli olan mevcut düşünce tarzına bir alternatif talep ediyor” dedi, ki çok doğru.
Makhoul’un bana göre konuşmasındaki en çarpıcı taraf “Biz bu ülkenin bir parçasıyız. Vatandaşlığımız anavatanımıza ait olma duygusundan kaynaklanıyor, medeni ya da milli statümüzden değil, kimsenin statümüze zarar vermesine izin vermeyeceğiz” sözleri oluşturuyor.
Çoğumuz görmüyoruz ya da görmek istemiyoruz ama İsrail’de barış yanlısı Yahudiler ile Araplarda bu duygu çok gelişmiş durumda.
Artık anlamak lazım, İsrail Netanyahulardan ibaret değil.
MUSTAFA K. ERDEMOL
https://www.birgun.net/haber-detay/israil-de-cok-onemli-bir-protesto-227103.html
Bu iki ödülün daha önce de iade edilmesi istenmiş, 2010 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu ödüllerin veriliş gerekçelerini açıklayarak ödüllerin iadesini gerektirecek bir neden bulunmadığını belirtmişti.
2014 yılına gelindiğinde ise Türkiye ile İsrail arasındaki kriz Amerikan Yahudi kurumuna da yansımış, AJC Başkanı Jack Rosen, bir mektup ile ödülü geri istemişti. Sebep olarak da Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert söylemleri ile Türk-Yahudi ilişkilerine tamiri imkansız zarar vermesini göstermişti. Türk Yahudi Toplumu, AJC Başkanı Jack Rosen’e bir mektup yazarak ödülün iade talebinin yeniden değerlendirilmesini istemiş ancak Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç “ödülü iade etmekten memnuniyet duyacağız,” diyen bir mektup ile AJC’ye karşılık vermişti.
İçeriğinden çıkarılarak hükümeti eleştirmek için siyasi bir malzeme haline getirilen Yahudi Cesaret Ödülü, aynı zamanda ayrımcılığı, antisemitizmi ve nefret söylemini de körüklüyor. Benzer söylemlerle Yahudi kelimesi kötünün eşanlamlısı haline getirilirken, farklı kutupları hatta ortak hiçbir paydası olmayan tarafları bile karşıtlıkta birleştirebiliyor.
Şu an muhalefet kanadının bir koz olarak kullanmaya çalıştığı ve anlamından saptırılmaya çalışılan Yahudi Cesaret ödüllerinden sadece bir tanesi kaldı. O da ADL’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Türk diplomatların gösterdikleri cesaret için verilen ödül. Holokost’ta kendi hayatlarını hiçe sayarak Yahudileri ölüm kamplarından ve korkunç bir sondan kurtarmaya çalışan tüm cesurlara bir şükran belgesi olarak sunulan bu ödül takdir edersiniz ki popülist söylemlere malzeme olamayacak kadar değerli.
Karel Valansi
https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/yahudi-cesaret-odulu-uzerine,20268
Muharrem İnce’nin, “Yaptığı hizmetlerle Yahudi Cesaret Ödülü’ne layık görülen ve bu ödülü kendine layık görenlersiniz” diye bir cümle kurması kimseye tuhaf gelmiyor mu? Yahudi kelimesini nefretin simgesi haline getirmiş bir toplumda; bu lafı ‘umut’ diye bakılan birinin söylemesi sizin de bütün umutlarınızı yıkmıyor mu? Pes dedirtmiyor mu?
Şirin Sever
http://www.posta.com.tr/yazarlar/sirin-sever/sosyal-medyada-kadin-zorbaligi-2039655
Bölgesel ve küresel düzlemde önceki ABD başkanlarından stil ve içerik bakımından bir hayli farklı olan Trump doktrini, Ortadoğu üzerinde de yaklaşım ve strateji itibarıyla radikal ve bunları gerçekleştirme ve işlevselleştirme yönüyle de tarihsel, moral ve toplumsal değerlerden kopan bir gerçekliğe sahip. Başkan Trump ve ekibi, Ortadoğu özelinde özellikle İsrail-Filistin sorununu çözmeye dönük yaklaşımında benimsediği genel politik değer setlerinden bağımsız değil. Trump başkanlık adaylığı sürecinden itibaren İsrail’e ve Filistin’e olan özel ilgisini değişik ortamlarda dile getirirken, adaylık sürecinde hem İsrail’i hem de Filistin’i ziyaret etme imkanı buldu. Trump, İsrail-Filistin sorununu nihai çözüme kavuşturacak kişinin kendisi olduğunu sürekli vurguladı.
Bu meseleyi yakından takip eden entelektüeller ve karar alıcılar Trump’un planının içeriğini öğrenemeden, sorunun çözümü için diplomatik müzakereleri ve politika önerilerini yürütecek ekibiyle tanışma fırsatı oldu. Ekip, Trump’un başdanışmanı ve damadı Jared Kushner, 1997’den itibaren Trump şirketlerinde çalışan ve şimdi de Trump’ın özel temsilcisi olarak görevlendirilen Jason Greenblatt ve ABD’nin İsrail’e atadığı büyükelçi David Friedman’dan oluşan üçlü bir takımdan müteşekkil. Bu bahsedilen ekibin ve Başkan Trump’a yakın olan birçok nüfuzlu neo-con Yahudi’nin ortak bir kimlik aidiyetinden bahsetmek mümkün görünüyor. Bu HABAD-LUBAVITCH adlı Yahudi bir dinsel grup olarak karşımızda duruyor.
Tarihsel kökleri 1775’te Litvanya’ya uzanan bu dinsel grup, Yahudiliğin geleneksel-kültürel değerlerini mistik bir bağlamda yorumluyor. HABAD aslında İbranice Huhma (Hikmet), Binah (Anlayış) ve Da’at (İlim) kelimelerinin kısaltılmasından oluşuyor. HABAD son yılların en hızlı genişleyen ve büyüyen Yahudi dinsel akımı olarak görülmekte. Bin’i aşkın lokasyonda ve ABD’de neredeyse tüm üniversitelerde öğrenci kulüpleri ve sosyalleşme evleri olan, interneti ve sosyal medyayı oldukça aktif kullanan, takipçileri genellikle gençlerden oluşan bir grup olarak nitelendirilebilir. HABAD özünde Yahudi-Ortodoks bir dini grup olsa da, geleneksel ortodoks gruplardan metodolojisiyle ve yaklaşımıyla ayrılıyor. ABD Yahudi Cemaati’nde süregiden kimlik bunalımı ve krizi, üniversite kampüsünde mobilize olan Yahudi gençlerin HABAD’la karşılaşmasıyla farklı bir boyuta evriliyor. Yahudi milenyum gençliği aslında iki opsiyonla karşı karşıya: ya genel nüfusa entegre olup asimilasyonu seçecek ya da bunun tam zıddı olarak ortodoks bir yaşantıyı benimseyerek genel-geçer normlardan ayrıştığını ve Yahudi kimliğinin ayırıcı özelliklerini ve sembollerini görünür kılacak. HABAD ise bu gençlere üçüncü bir yol sunduğu için başarılı oldu denilebilir. Bahsettiğimiz milenyum/y-kuşağından oluşan, orta/üst sınıfa ABD Yahudi kimlik krizine orta yolcu bir tez olarak şunu diyor: gelenekçi olma, gelenekten de kopma. ABD’de epeyce yaygınlaşan HABAD, İsrail’de ise sayısı milyonları bulan Sovyetik Yahudilerin reform ve ortodoks sinagogları arasında bir tercih yapmaya soğuk bakan tavırlarına üretilmiş iyi bir cevap olarak sivriliyor. Bu toplumsal arka planı ilerleten bir faktörü ve dinamiği vurgulamamız gerekiyor, Yahudilerde güçlü ve canlı olan Mesih beklentisi ve onun türevi denilebilecek karizmatik-dini liderlik etrafında birleşme ve kurumsallaşma geleneği özellikle Yahudilerin deneyimlediği büyük travmalardan sonra bu toplumsal realite daha görünür hale gelmiş denilebilir. İşte tam da bu faktörü ve dinamiği ilerleten bir figür olarak 20.yy Yahudi dindar dünyasının en karizmatik kişileri arasında ilk sıralarda yer alabilecek olan Rebbe Menahem Mendel Schneerson’un kurucu bir figür olarak HABAD-LUBAVITCH hareketi üzerindeki etkisi oldukça önemli. Schneerson'un hem İsrail’de hem de ABD’de kurduğu politik ilişkiler ağı ve genel Yahudi nüfusa yönelik kucaklayıcı yaklaşımı, Yahudi dindarlar ve dindarlaşmaya meyilli olan toplumsal sektörlerde kendisine ve öğretilerine yönelik ilgiyi kitlesel bir biçimde arttırdı. HABAD hareketi ise arkasında orta/üst sınıf ABD Yahudi Cemaati’nin politik ve finansal nüfuzunu internetin yaygınlaşmasıyla başka bir boyuta taşıdı denilebilir.
Gökhan Çınkara
“Siyonizm, yahudi halkının, tarihsel doğum yeri, ve Tevrat’a göre vatanı olan İsrail toprağında kendi kaderini belirleme hakkını savunan ulusal hareketidir.
“Yahudi topraklarında binlerce yıldır Yahudi varlığı bulunsa da, hem İsrail toprağı hem de Kudüs anlamına gelen siyon’a dönme arzusu, iki bin yıl önce bu topraktan sürüldüğünden beri, Yahudi din hayatının bir köşe taşı olmuştur.”
İsrail’in kuruluş tarihi ve Filistin meselesi konusunda az buçuk bilgisi olan herkesin bir bir ayıklayacağı çarpıtmalarla yüklü olan ve siyonizmi açıkça savunan yukarıdaki satırlar ADL (anti defamation league/[yahudilerin] tahkirine karşı birlik) adlı ABD menşeili kuruluşun internet sitesinden… Bu isim bana yabancı gelmiyor, diyorsanız haklısınız. Geçtiğimiz günlerde Muharrem İnce, Tayyip Erdoğan’ı, bu kurumdan bir ödül aldığı için suçladı. ADL, ABD’nin en önemli siyonist kuruluşlarından biri. Ödülü Erdoğan’a değil, 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri koruyan Türk diplomatlarına vermişler, Erdoğan da ödülü, artık aramızda olmayan bu devlet görevlileri adına kabul etmiş. şurası açık, siyonizmle karşı olan birinin ödülünü kabul etmemesi gereken bir kuruluş bu. Ama Muharrem İnce’nin bu kurumdan “Yahudi” olarak söz etmesi de kabul edilemeyecek bir çarpıtma. İnce, açık biçimde toplumdaki yahudi düşmanlığından yani antisemitizmden yararlanmaya çalışıyor; Filistin halkının davasını, ırkçılık pahasına gündelik politik çıkarlara alet etmek istiyor.
Ayşe Düzkan
https://www.artigercek.com/yazarlar/ayse-duzkan/boykot-derken?t=1534685578
Aslında ülkesine karşı örgütlere yönelik operasyonu sosyal medyadan ilk yayınlayan ordu TSK değil…
Devletin sosyal medyayı kullandığı ilk örneklerden biri 15 Kasım 2012'de İsrail tarafından gerçekleştirildi.
İsrail Savunma Güçleri (IDF), Hamas’ın askeri kanadı İzzettin Kassam Tugaylarının komutanı Ahmed Al Jabari’ye otomobiliyle Gazze sokaklarında giderken hava saldırısı düzenledi.
Bununla kalmadı, Jabari’yi nasıl öldürdüğünü Youtube üzerinden videosunu aktararak dünyaya izletti…Yetmedi, Jabari yoldaşlarına Twitter üzerinden bir de uyarı mesajı yolladı:
“Alt veya üst düzey hiçbir Hamas üyesinin gelecek günlerde yüzünü göstermemesini öneririz…”
Bu İsrail’in Gazze’deki etkin eylemi olmasının yanısıra, bugüne kadar herhangi bir ordu tarafından serglilenmiş en sert sosyal medya saldırısıydı…
Bireylere dönük bir saldırı ve topluma dönük tehdit olduğunda anında tepki koyup hesabı kapatan Twitter ve Youtube, İsrail’in üzerinden soyal medya saldırısı yapmasını görmezden gelmeyi yeğledi.
Aslında IDF de sosyal medya saldırılarını birkaç gün önce başlatmıştı.
Gazze’den başlatılan roket saldırılarını canlı olarak internette paylaşmaya başlamış, kurduğu Demir Kubbe sayesinde füzeleri nasıl engellediğini halkı ile birlikte dünyaya göstermek istemişti...
Jabari’nin öldürülmesi başlattığı sosyal meyda saldırısının en üst noktasıydı…
Etkili de oldu, İsrail karşıtı örgüt liderleri tebdili kıyafet olmadan uzun süre sokağa çıkamadı…
Muharrem Sarıkaya
https://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/2117371-ordunun-medya-saldirisi-
AKP döneminin artılarından biri gayrimüslim azınlıklarla, önceki yönetimlere kıyasla, daha yakından ilgilenmesi olmuştur. Biraz daha gayret! Bu, ülke imajımız açısından da yararlı olur. Örneğin, sorunların en dikenlisi gibi görülen Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması. Adını anmam doğru olmaz. Çoktan Hakkın rahmetine kavuşmuş olan çok değerli bir anayasa hukukçumuz, en doğru hukuki çözümün okulun aynen eskisi gibi açılması olduğunu bana söylemişti. Değerli hukukçumuzun Atatürkçülüğüne kimsenin lâf edemeyeceğini de olabilecek bir takım tepkilere cevaben söyleyeyim.
Azınlıklarımızın etnik bakımdan bağlı oldukları ülkelerin azınlık haklarına saygı alanında olumlu sicilleri ne yazık ki yok! Yunanistan’ın Türklere, Arnavutlara, Makedonlara, Ermenistan’ın Azerilere, İsrail’in Arap vatandaşlarına nasıl baktıkları ortada. Gene Ermenistan dünyanın dört bir yanında Türk düşmanlığı pompalıyor. Ancak insani konuları, insan ve azınlık haklarını karşılıklılık ilkesi açısından ele almamak gerekir. Bize yakışan, gayrimüslim vatandaşlarımızın da yüzyıllardır bizimle birlikte yaşadıklarını, bizden olduklarını görmek, Maşalyan’ın söylediği ve Lozan Antlaşması'nın öngördüğü gibi onlara pozitif ayırımcılık uygulamaktır.
Oğuz Demiralp
https://t24.com.tr/yazarlar/oguz-demiralp-x/gayrimuslim-azinliklarimiz,20307
Jeremy Corbyn, Filistin meselesiyle yakından ilgili bir siyasetçi. Öyle ki İngiltere’nin iç siyasetini doğrudan ilgilendiren Brexit gibi meselelerde kaçamak tavırlar sergilemeye, zor toplara girmemeye özen göstermesine rağmen Filistin meselesinde epey açıksözlü, müdanasız denebilecek açıklamaları var. Labour dışındaki ve içindeki muhalifleri onun bu özelliğini bir avantaja çevirip Corbyn’i buradan vurmak için bir karalama kampanyası yürütmekteler.
Kampanyayı yürütenlere bakılırsa Corbyn, bir anti-Semitist; Corbyn ise kendini İsrail’in saldırgan politikalarına karşı Filistin halkının haklarını savunan bir anti-Siyonist olarak tanımlıyor. İngiltere’nin İrlanda’da yaptıklarıyla, İsrail’in Filistin’deki varlığı arasında birtakım paralellikler kuruyor. Ne var ki Corbyn’in ve Labour’un öbür “önde gelenleri”nin anti-Siyonizm ile anti-Semitizm arasındaki sınırı aşındıran kimi tavırları aleyhteki kampanyayı yürüten muhafazakârların eline ciddi kozlar veriyor.
2012’de, Karel Ockerman adlı bir grafiti sanatçısının Doğu Londra’da 1980’lerden itibaren Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Bricklane’de yaptığı bir duvar resmi anti-Semitizm suçlamasıyla silinmişti; Ockerman’ın resminde Yahudi bankerler yoksulların omuzları üstüne konmuş bir tablada “monopoly” (tekel) oyunu oynuyorlardı: Ta Hitler’den beri bilinen “uluslararası Yahudi finans sermayesi” klişesi. O zaman milletvekili olan Corbyn, resmin yasaklanmasına hararetle karşı çıkıp bunu Diego Riviera’nın Lenin resminin Rockefeller tarafından yasaklanmasına benzetmişti. Corbyn’in bu anlaşılmaz tavrının Filistin halkının haklarıyla bağlantısını kurabilmek zor.
Yine Corbyn 2013’te yaptığı bir başka konuşmada İngiltere’deki Siyonistlerin İngiltere’nin bir parçası gibi davranmadıklarından, kendilerini İngiltere’ye ait hissetmediklerinden yakınırken görülüyor. Geçen ay Labour muhaliflerince gündeme getirilen bu konuşma yeni bir anti-Semitizm suçlamasına vesile oldu.
Londra’nın eski belediye başkanı Ken Livingstone da (Labour’ın parlak isimlerinden biriydi) Nisan 2016’da durup dururken “Hitler’in Siyonistleri desteklediğini” ileri sürdükten sonra gelen tepkiler üzerine istifa etmek zorunda kalmıştı.
Bu tür olaylar biriktikçe Labour’a yöneltilen anti-Semitizm suçlaması da ister istemez bir haklılık zemini kazanıyor.
Barış Özkul
http://www.birikimdergisi.com/haftalik/9068/corbyn-anti-semitizm-brexit#.W4OSSCQzbcs
Bolton’ın bu itiraf-tehdit karması demecini verdiği yer İsrail’di ve bu zat, orada sadece Türkiye konusunda demeç vermek için bulunmuyordu. Ziyaretin ertesinde yazılanlar, özellikle Netanyahu’nun (tıpkı Trump gibi) kendisini iç siyasetteki güçlüklerden, hatta mahkemeden kurtarmak için sanki o ülkede hiç Arap yaşamıyormuş, ortada bir Filistin meselesi yokmuş, bu dünyada şu kadar milyon Müslüman bulunmuyormuş gibi, İsrail’i Yahudi ırkının devleti ilan etmek dahil üç gün sonra iflas edecek siyasetlerinden bıkmış olan yazarlar, Bolton’ın Kudüs’ten sonra sıranın işgal altındaki Suriye toprağı Golan’ın daimi surette İsrail’e ilhakı işini kotarmaya geldiğini yazıyorlar. Golan, Gazze ve Kudüs’ün toplamından dört kat daha büyük ve Hatay ilimizin yarısı kadar geniştir. Osmanlı’nın Levant bölgesinin en değerli parçası olan Golan, tarım, madencilik ve sulama açısından Suriye için çok önemli. Ancak asıl önemi, bu alanın kuzey İsrail’e tepeden bakan, stratejik konumu.
Hakkı Öcal
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hakki-ocal/kudus-tamam-sira-golan-da-2731158/
6-7 Eylül Olayları olduğunda, 7 yaşında idim. Evden Şair Eşref Bulvarı’ndaki Hocazade Camii’ne yürürken caddeye atılan eşyaları şaşkınlıkla seyrettim. Yerde, bir pul defteri vardı. O zamanlar pul biriktirmek yaygın bir alışkanlık idi. Ben de bu pul defterini sokağa atılmış diye aldım, eve geldim. Babam gördü, çok kızdı, “Git o defteri nereden aldıysan oraya bırak” dedi. Koşa koşa gittim ve
oraya bıraktım.
İzmir’de Musevi sayısı bugünkünden fazlaydı. Alsancak Pazarı’nda Tuhafiyeci Kapadona aklımda kalmış. O zamanlar Denizyolları’nın İstanbul’dan kalktıktan sonra İzmir’e gelen Ege, Marmara gibi gemileri Hayfa’ya da uğrardı. Çok sayıda Musevi vatandaşımız o gemilerle İsrail’e göç etti.
Abbas Güçlü
http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/abbas-guclu/haluk-hoca-dan-ozgecmis-iste-boyle-2729739/
Netten okumalar
https://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/2114254-israil-amerikayi-nasil-ele-gecirdi
https://www.birgun.net/haber-detay/fuhrer-in-ruyasi-gleichschaltung-227562.html
https://www.evrensel.net/yazi/82112/korkak-kim-cesur-kim-gercek-nerede
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-cumartesi/piyano-dehasinin-360-derece-istanbulu-40931661
http://www.hudutgazetesi.com/yazar/6014/br-alinti.html
http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhacirler-42-12850yy.htm
Takılan tweetler
Marka Hikayeleri @markahikayeler 21 Ağu
Daha fazla
Vitali Hakko müşteri memnuniyetini para hırsının nasıl önüne koyduklarını anlatıyor; "Müşterimizin tipine uygun bir şapkamız olmadığında bunu söyler, gerekiyorsa onu eli boş gönderirdik. Ama uygun olmayan bir malı, para kazanma hırsı ve telaşıyla kesinlikle satmazdık."
Karel Valansi @karelvalansi 16 Ağu
Daha fazla
Ve yine görülüyor ki, Yahudi kelimesi tüm farklı kutupları, ortak hiç bir paydası olmayan tarafları bile karşıtlıkta birleştirici gücü olan bir ve belki de tek kelime. #önyargılarınızıkırın
Işıl Demirel @fisildemirel 19 Ağu
Daha fazla
Bu arada her gün antisemit onca söylem üretilirken neden Muharrem İnce’ye bu kadar yükleniyorsunuz diye soruyorlar. Cevap basit: madem bir sosyal demokrat, madem bu kutuplaşma içinde herkesi birleştirmeye talip oldu, yakışmaz! Yoksa her gün 10’larca gazetede daha beterleri var.
Işıl Demirel @fisildemirel 19 Ağu
Daha fazla
@MusyuAvramachi adlı kullanıcıya yanıt olarak
Özür kısmına katılmıyorum. “Yanlış yaptım Türkiyeli Yahudileri üzmek istemem” nedir? Olay zaten Yahudi üzerinden denklemi kurmak. Antisemit söylemi düzeltseydi o zaman helal derdim. Ama neyse beklentilerimi düşüreyim en iyisi Zira Türkiyeli Rumlardan dileyemediği özrü dilemiş
Daha fazla
Türk Yahudi Toplumu Başkanı'ndan "İnce, özür diledi" diyen Ahmet Hakan'a tepki: Muhatabı siz misiniz?
Sputnik Türkiye @sputnik_TR 19 Ağu
Daha fazla
AK Partili Turan'dan 'Yahudi Cesaret Ödülü üzerinden yaptığım eleştiri yanlış oldu, özür dilerim' diyen İnce'ye: Afer
Lars Porsena @LeonSgur 20 Ağu
Daha fazla
"Josephus Problemi" ismini anladığımız üzere Yahudi tarihçi Josephus'tan alır. İlginç bir hikayesi var. Bir intihar çemberi ile alakalı. Bu ilginç tarihsel vakayı matematik ile yoğurup anlatalım.
morpeheuses @morpeheuses 18 Ağu
Daha fazla
Atilhan'ın antisemit tavrının muhafazakar ve sağ kesime mensup kişiler arasındaki etkisini Beşir Ayvazoğlu şöyle dile getirmektedir: "1960'lardan sonra sagın ayırıcı vasıflarından biri de antikomünistliği kadar antisemit oluşudur.
Cengiz Özakıncı @cengizozakinci 19 Ağu
Daha fazla
15 Mart 1937 Cumhuriyet g. Din dersi veren bir Yahudi yakalandı. pic.twitter.com/nGt1j1XKc5
Daha fazla
Çeşitli mecralarda bu fotoyu paylaşanlara hitaben,Holokost hiçbir güldürü malzemesine alet edilemeyecek kadar ciddi bir konudur.1,5 milyonu çocuk 6 milyon insanın eşi benzeri görüşmemiş şekilde katledildiği bir insanlık trajedisini espri malzemesi yapmayın!
Hande Kayma @handekayma 23 Ağu
Daha fazla
@Moisgabay @serkanyalim @roni34tr adlı kullanıcılara yanıt olarak
Merhaba,bu topraklarda Holokost eğitimi verilmediği bir gerçek olmakla birlikte,mizahın empati eksikliği kaynaklı olduğunu düşünmüyorum.Şu görseli İsrailli bir komedyen paylaştı.İbranice anladığınızı ve Bnei Barak'ın neresi olduğunu bildiğinizi varsayıyorum
Izi Doenyas @izidoenyas 7 sa.7 saat önce
Daha fazla
@handekayma @Moisgabay ve 2 diğer kişiye yanıt olarak
Olay alaya almak değil,düşündürmektir.Soykırım insanlık suçlarının en ağırı ve toplu katliam ötesi bir eylem. Holokost ise soykırım ötesi bir şey ve bu yüzden tek ve adı da özel. Yapılan mizah bazen özendirme veya övme seviyelerine taşabiliyor. Bu yüzden bu tür mizahlar riskli.
Murad Çobanoğlu @muradcobanoglu 22 Ağu
Daha fazla
Sayın @BilalEksiTHY, @yhyustun iyi bayramlar, neden @TK_TR uçaklarında @SALOMgazetesi ve @SalomDergi bulunmuyor? @TK_HelpDesk
https://twitter.com/muradcobanoglu/status/1032124366123880448
Türk Musevileri Müzesi @muze500 26 Agu
Daha fazla
Müzede bugününün ziyaretçilerinden#muzedebugun