Bir doğal afet olarak ekonomik kriz

Değerli abonemiz, 1930 krizi simülasyonu için 1’i, 1974 petrol krizi simülasyonu için 2’yi, 2008 mortgage krizi simülasyonu için 3’ü tuşlayınız...

Kadirhan ÖZTÜRK Ekonomi
5 Eylül 2018 Çarşamba

Latifeyi bir kenara bırakıp bilimsel açıdan yaklaşırsak, ekonomik kriz aslında nem oranın yüzde 100’e ulaşması durumunda yağmur yağmasından farksız. Tıpkı doğa gibi piyasalar da aşırı hareketlere aşırı tepkiler gösterebiliyor. Bu durum aslında tamamen bir düzeltmeden ibaretken biz insanlar bu durumdan canımız yandığı için olanları doğal afet ya da kriz olarak nitelendiriyoruz. Nasıl ki deprem bizim için bir afetken, doğa için bir rahatlamaysa, ekonomik kriz de yine biz insanlar için bir nevi afetken, ekonomik sistem için ise varlığını devam ettirmek ve insanlar tarafından yapılan ekonomik yanlışları düzeltmek adına bir rahatlamadır.

 

Temel olarak, bir noktada bir aşırılık oluştuğunda, bunun ancak başka bir aşırılıkla giderilebildiğini görebiliriz. Örneğin eğer bir insan artık diyetle zayıflamayacak kadar şişmanlamışsa, diyetten daha sert yöntemlerle, mide ameliyatı gibi aşırılıklarla bu sorun çözülmeye çalışılır. Belki de yıllar önce balık etli bir insanken, iyi bir diyetle giderilmeyen bu sorun, yıllarca büyümüş ve artık başka bir aşırılıkla düzeltilmesi mecbur hale gelmiş olabilir. Ekonomilerde de durum aynı şekilde ilerler. Yıllarca çözülmeyen ya da göz ardı edilen bazı sorunlar kendi içlerinde büyür ve yıllar öncesine göre çok daha aşırılık içeren çözümler gerektirir.

Her borcun bir sahibi olduğu gibi, borçlunun kötü durumu, borç vereni de gecikmeli de olsa zora sokar. Ekonomik sistem çoğu zaman pamuk ipliğine bağlıdır aslında. Çin’de büyük bir çelik fabrikasında çıkan yangın, LA’deki bir Hollywood ünlüsünün yeni araba siparişini geciktirebilir. Piyasa dediğimiz büyük mekanizma ise, toplu şekilde hareket edip, bu krizin çıkmaması için fikir birliği içerisinde hareket etmekten uzaktır. Çünkü dünya, herkesin kendi faydasını maksimize etmeye çalıştığı bir yerdir. Türkiye’deki insanların tamamının birlik olup; artık Alman arabası almayalım, petrolü daha az tüketmeye çalışalım, yabancı marka akıllı telefonlar yerine alternatif ürünler düşünelim demesinin imkânsız olması, krizlerin önlenemez olduğunun küçük bir göstergesidir. Piyasa dediğimiz şey; önce haketmediği Alman arabasını alır, daha sonra ödeyemez ve kaybeder. Tıpkı Amerika’da 2008 mortgage krizinde çoğu insanın evini kaybetmesi gibi. Ekonomik krizlerin kaçınılmaz olmasının temel nedeni özünde budur.

Piyasayı oluşturan biz, yani bireyler ise tüm bunlar olup biterken, yaklaşan krizi görme konusunda farklı özelliklere sahibizdir. Kimimiz acelecidir, kimimiz geç kalır. Pek azımız doğru zamanı tam olarak anlayabilir.

Aslında yapılan ekonomik analizlerin, profesyonel ekonomi yayınlarının temel amaclarından biri, var olan durum ile mevcut verilerle olması gereken durum arasındaki farkı tespit etmektir. Yatırım danışmanları olması gerekenden daha ucuz hisse senetlerini ararlar, gayrimenkul danışmanları olması gerekenden ucuz emlakları arar. Ekonomik krizler için de temel mesele, mevcut ekonomik şartların, eldeki verilerle olması gerekenden ne kadar uzaklaştığıyla ilgilidir. ABD’de benzin istasyonundaki market çalışanları ikinci evleri için kredi çekmeye hazırlanırken, konut krizinin çıktığını unutmayalım. American Dream, Amerika gerçeğinden bu denli uzaklaştığında, kriz de kaçınılmaz oluyor.

TÜRKİYE’DE YAŞANAN DÖVİZ KRİZİ ÜZERİNE KISA BİR NOT

Yazının başında belirttiğim aşırılıklardan birini, son dönemde Türkiye’de yaşıyoruz. Her doğal afette olduğu gibi, ekonomik krizlerde de en önemli şey soğukkanlılığı korumak olmalıdır. Görünen o ki; olması gereken döviz kuru ile, gerçek döviz kuru arasındaki fark kapanana kadar bu aşırılığı yaşamaya devam edeceğiz. Yüzde 7,2’lik aşırı bir büyüme, bugün yaşadığımız sonuçları biraz daha sertleştirdi. Süreçle ilgili olarak daha önceki yazılarımda, TL’nin gerçek anlamda güçlü olduğu seviyelerin, cari açığın kapanmaya yakın olduğu seviyeler olduğunu söylemiştim. Mevcut durumun yönetilebilmesi için tüm dostlara tavsiyem, Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik gücü küçümsemeden ve göklere de çıkarmadan, objektifliğini korumaları ve ileriye dönük tahminlerini bu şekilde yapmaları.

Sürecin giderek kötüye gitmesi ile birlikte, Avrupa Birliği tarafından gelen olumlu açıklamalar şunu bir kez daha gösterdi ki, Amerikalıların ‘’to big to fail’’ deyimi Türkiye için geçerli. Türkiye’nin çok büyük bir krize girmesi kimsenin faydasına olmayacaktır. Türkiye içinse en iyisinin, TL’nin olması gereken noktaya geldiğinde ayakta kalabilenlerle daha güçlü bir ekonomik denge kurmak, yani sorunu kökten çözmek olduğunu düşünüyorum.