Geçen yıldan beri hem tiyatro sezonunun içine hem de senelik düzene sezon dönen Tiyatro Festivali bu yıl da 17 Kasım – 4 Aralık tarihleri arasında, direktör Dr. Leman Yılmaz ve ekibinin hazırladığı olağanüstü bir programla karşımıza çıkıyor. Bu hafta, festivalin geçen hafta açıklanmış programını sizlerle paylaşmak istiyorum.
On ikisi uluslararası, on ikisi de yerli olmak üzere 24 yapımın yer aldığı festival, efsane yönetmen Giorgio Strehler’in 1947’de kurmuş olduğu Piccolo Teatro di Milano prodüksiyonu, Carlo Goldoni’nin ‘Il Teatro Comico / Komik Tiyatro’su ile açılıyor. Yönetmen Roberto Latini bu commedia dell’arte oyununu çağcıl bir yorumla sahneliyor.
Festivalin büyük olayı tiyatro ile güncel sanatın buluştuğu bir başyapıt, Kanadalı oyuncu-yönetmen Robert Lepage’ın uyarlayıp sahneye koyduğu ‘Hamlet / Collage’. Kendi bilincine bakan Hamlet’e odaklanmış tek kişilik performans ‘boşluğa konumlandırılmış’ bir küpün içinde gerçekleşiyor. Lepage’ın Moskova’nın yenilikçi tiyatrosu Theatre of Nations ile bu ilk birlikte çalışması, önümüzdeki yıl Türk-Rus kültür işbirliği programının da öncüsü.
KAÇIRILMAYACAK PERFORMANSLAR
Festivalin bir diğer büyük olayı da, kuruldukları 1959’dan bugüne repertuvarlarına kattıkları, her biri güncel dans alanında çığır açan 600’ü aşkın koreografiyle yılda 150 bin seyirciye ulaşan Nederlands Dans Theater’ın gösterileri. Disiplinler, stiller, teknikler arasında dolaşan avangard ihtişamları, kusursuz koreografilerine eşlik eden müzik kullanımları, yenilikçi sahne ve ışık tasarımları, 16 ülkeden gelip aynı çatı altında mükemmelliği yakalayan yetenekli dansçıları ile güncel dansın geleceğini belirleyen NDT, topluluğun en üretken dört koreografından dört bölümlük bir dans maratonuyla yıllar sonra tekrar İstanbul’a geliyor.
Geçen yıl, bir başka tiyatro efsanesi, Yunanlı Theodoros Terzopoulos, kurucusu olduğu Attis Tiyatrosu’na 30. yıl armağanı olan üçlemesiyle festivale katılmayı planlamış, ancak iki bölümde yer alan oyuncu Aglaia Pappa bir trafik kazası geçirdiğinden festivale ancak son halkası ‘Encore / Daha’ gelebilmşti. İstanbul seyircisini üçlemenin ilk iki bölümünden mahrum etmemek için oyundan önce ‘Alarme’ ile ‘Amor’u özel video gösterimi aracılığıyla beyazperdede izletmiş olan Terzopoulos bu kez her iki oyunu İstanbul’a getiriyor. Videoda bile nefesimiz kesilerek izlediğimiz bu iki olağanüstü performans şenliğin olmazsa olmazlarından.
İstanbul Tiyatro Festivali’yle uluslararası ve disiplinlerarası bir çalışma alanı olan Belçika merkezli Platform 0090, Türkiyeli sanatçıların katılımı ve Türkiye’ye dair konuların, temaların, bağlamların etkisiyle yoğun biçimde Türkiye kültürünü çağrıştıran beş yapımı, ‘Flaman Seçkisi’ ortak paydası altında seyircilere sunuyor.
‘Flaman Seçkisi’ndeki ilk yapıt, tasarım ve performansı İran’dan Masoumeh Jalalieh’le Seyed Alireza Mirmohammadi’ye ait olan, koreografisini İzlandalı koreograf - dansçı Bára Sigfúsdóttir’in yaptığı, ‘Varoluş’ adlı performans. Beden ve varoluşa odaklanan çalışmada bedenin varlığı, dünyayı ve birbirimizi algılamanın ortak zeminini oluşturuyor.
Seçkide yer alan bir diğer çalışma, görsel sanatçı ve sahne tasarımcısı Meryem Bayram’ın kavramsal çerçevesini oluşturduğu ‘Fourfold – Autonomous Scenography’. Merkezine insanın fiziksel mekânı inşa etme ve onunla ilişki kurma biçimlerini alan bu performans sabit bir anlatıya veya tek bir kavramsal çerçeveye direnen yapısıyla, Meryem Bayram ve Guy Rombouts arasındaki ‘canlı’ bir karşılaşma.
Dansçı Bahar Temiz için koreograf Marc Vanrunxt’un tasarladığı dans performansı ‘Beyaz Üzerine Beyaz’, seçkideki bir başka yapıt. Bu performatif deneyimde, Vanrunxt’un performansa dayalı sanatsal deneyime adanmış koreografisi, Temiz’in dansıyla bütünleşiyor.
İstanbul Tiyatro Festivali, Koninklijke Vlaamse Schouwburg-Brussel & Platform 0090 ve Zorlu PSM Ortak Yapımı ‘Nocturnal Symposium / Gece Sempozyumu’ festival seyircisinin kelimenin tam anlamıyla soluksuz izleyeceği bir performans. Eric De Volder’in oyunundan sahneye uyarlanan, kavramsal çerçevesini ve yönetmenliğini Mesut Arslan’ın üstlendiği çalışmada oyuncular, Lawrence Malstaf ve Meryem Bayram’ın tasarladığı kusursuz arenada bir topaç ile birlikte hareket ederek iletişimin sınırlarını keşfediyorlar. Önemli rollerden birini Mert Fırat ile Ersin Umut Güler dönüşümlü olarak üstleniyor. Festivalde birbirinden son derece farklı tarzları olan bu iki oyuncudan sadece birini izlemişseniz ötekinde aklınız kalmasın. Bu olağan dışı oyun sezon boyunca Zorlu PSM Sky Lounge’da sahnelendiğinden onu da izleme şansınız olacak.
İstanbul’da yaşayan bağımsız dansçı, koreograf ve eğitmen Gizem Aksu’nun konseptini, yönetmenliğini ve performansı üstlendiği ‘YU’, iç organların hayata hiç durmadan önerdiği arkaik, organik ve spontan bilgelikte bedeni duyumsama, hissetme ve hareket ettirmenin izine düşen cesur, ilginç ve müthiş etkileyici sinematografik bir çalışma. 2016’da Moda Sahnesinde hayranlıkla izlediğim ilk hâlinden sonra sanatçı tarafından yenilenen son şekli geçtiğimiz nisan Toneelhaus’da prömiyer yapmıştı. Son şeklini sabırsızlıkla beklediğim ilginç ötesi bir çalışma.
Uluslararası yapımlardan, Camilla Pessi ve Simone Fassari’nin işbirliğinin ürünü Compagnia Baccalà’nın oyunu ‘Pss Pss’, tiyatroyu sirk ve clown ile harmanlayan müthiş zekice kurgulanmış keyifli ve ustalıklı bir gösteri. Sessiz sinema döneminden izler taşıyan bu son derece eğlenceli, mizahi performans büyükler için tasarlanmış da olsa, 7 yaş üzeri her izleyiciye hitap eden, ailece izlenebilecek bir performans.
Festivalin kapanışını, hip-hop sahnesinin1990’ların başındaki en etkin figürlerinden, koreograf Mourad Merzouki’nin yönetmenliğini üstlendiği ‘Pixel’ yapıyor. Işığın ve dansın sınırlarını sınayan bu performans, hip-hop ile video sanatı arasında bir pencere açıyor ve projeksiyonun sentetik dünyası dansçının gerçekliği ile etkileşime girerek, bedenlerle imgeler, bir şiir ve imgelem yaratmak için birleşiyor.
SIRA GELDİ FESTİVALİN YERLİ YAPIMLARINA
Yerinde bir kararla hemen sezon başında prömiyer yapmış yeni prodüksiyonlar festival kapsamına alındığından, Oyun Atölyesinde başrolünü Haluk Bilginer’in üstlendiği, Muharrem Özcan’ın yönettiği Ekim 2018’de prömiyer yapacak olan, ‘Kral Lear’ festivalde de izlenebilecek.
Bir istisnai durum da Bakırköy Belediye Tiyatrolarıyla ilgili. Bakırköy Belediyesi, BBT’nin festival için hazırlayacağı yeni oyunun maddi olanaklarını temin edemeyince BBT etkinlikten çekileceğini bildirmiş, ancak festival kentimizin en ilginç ve önemli topluluklarından birini şenlik dışı bırakmaktansa, hâlen sahnelemekte oldukları ‘Gülünç Karanlık’la katılmalarını istemiş. Hem minimal bir bütçeyle müthiş işler çıkaran tiyatromuzu yüz akı bir topluluğu desteklemek, hem de bir kısım İstanbul seyircisinin büyük olasılıkla izlememiş olduğu dört dörtlük bir ‘festival oyunu’nu etkinliğe kazandırmak adına, son derece yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum.
Yerli oyunlar arasında Duru Tiyatro’nun yeni iki kişilik oyunu ‘Yüzleşme’, BGST’nin ‘Dava’yı adaletin zerresinin bile kalmadığı bir memlekette ele aldığı yeni kolektif çalışması ‘Artık Bir Davan Var’, Gülce Uğurlu’nun gerçek deneyimlerden yola çıkarak, çağın en büyük göç dalgasını sahneye getirdiği ‘Misafir’, Yeşim Özsoy ile Ferdi Çetin’in metin ve konseptini oluşturdukları, asırlık öykümüzü bir kadının gözünden anlatan ‘Yüz Yılın Evi’ var. Devlet Tiyatroları, çetin bir cevizle, Sevim Burak’ın ‘Sahibinin Sesi’ oyunuyla, DasDas, yeni yerinde yeni kolektif sahnelemeleri ‘Timsah’ ile festivale katılıyorlar.
Son yıllarda çok büyük bir gelişme gösteren, geçen sezon çok ilginç örneklerini izlediğimiz dans da unutulmamış tabii ki: ‘Do Ku Man’ ve ‘45’lik’ birbirinden ilginç iki çağcıl dans performansı.
A Corner in the World Festivalinde keşfettiğim, farklı yaş ve alanlardan kişilerden oluşan Hareket Atölyesi Topluluğu, bizleri içine sıkıştığımız rutinden çıkıp ‘paralel bir evrene’ geçmeye davet eden ‘Ruhiye’ ile ilk kez festivale katılıyor.
Çok ilgi çekici bir çalışma da Firuze Ergin’in Yusuf Atılgan’ın ‘Anayurt Oteli’nden uyarladığı ‘Zebercet’. Halil Babür’ün Zebercet’i canlandırdığı tek kişilik oyun. İKSV Tiyatro Festivali Direktörü Kerem Ayan sahneye koyuyor.
Yoğun programın uluslararası oyunları tabii ki kaçmaz ama yerliler cephesi de çok etkileyici. Onları sezon boyunca izlemek mümkün olsa da, festival coşkusu içinde seyretmenin de keyfi başka tabii ki! Festival biletleri Siyah ve Beyaz Lale Üyeleri için 11 Eylül, Kırmızı ve Sarı Lale Üyeleri için 12, 13, 14 Eylül tarihlerinde ön satışta. Genel satış 15 Eylül’den itibaren başlıyor.
İyi seyirler dilerim.