“Eski Kasımpaşa hiç aklımdan çıkmadı”

80 yaşındaki Rıfat Güller, çocukluğunu yaşadığı Kasımpaşa’nın mahalle kültürünü, komşuluk ilişkilerini ve yaşanmışlıklarını ‘Hiç Aklımdan Çıkmadı’ kitabında kaleme aldı.

Miryam ŞULAM Sanat
20 Eylül 2018 Perşembe

Rıfat Güller bugün 80 yaşında ve anı kitabını yazarak hayalini gerçekleştirdi. Hasköy’de doğdu; üç yaşında ailesiyle Kasımpaşa’ya taşındı. Kitabının her sayfasında yaşanmışlık var… Günümüzde artık kaybolmuş bir mahalle kültürü, komşuluk ilişkileri, okul ve askerlik anıları var… Tarihin bıraktığı acı ve tatlı izler var… 350 sayfalık kitabın müsveddesini el yazısıyla yazmış sabırlı,  duygusal, dürüst ve çok çalışkan bir insan portresi var. Kendisi ile Şalom okurları için sohbet ettik.

 

Öncelikle tebrikler. Kitaptaki yazım üslubunuz öyle samimi, öyle gerçek ki bir çırpıda okunuyor. Kitabı yazma fikri nasıl doğdu, bu fikri kimler destekledi ve onu ne amaçla yazdınız?

Çocukluk ve gençlik yıllarımı geçirdiğim bu küçük sokak ve mütevazı evlerdeki insanların hasletleri o kadar büyüktü ki… Dayanışma, menfaatsiz yardımlaşma, sevgi, saygı, ahlaki değerleri ve komşuluk ilişkileri o kadar mükemmeldi ki, beni çok etkilemişti. Sanki bizler ayrı ev fertleri değil, büyük bir ailenin bireyleriydik. O bakımdan bu güzel mahalle ve sokağı, buradaki muhteşem birliktelik kültürünü şimdiki zamanlara aktarmak ve ölümsüzleştirmek istedim. O sokakta yaşamış olan hâlen görüştüğüm bazı arkadaşlarım kitap fikrini çok sevdi. Bu kitabı yazmamda en çok destekçim de torunum Selen oldu.

Eski İstanbul’un en çok nelerini severdiniz? 50’li - 60’lı yıllar ile bugünkü İstanbul arasındaki farkı nasıl tanımlarsınız?

Eski İstanbul’un saygı, sevgiye dayalı naif, kibar ve kendine öz İstanbullu olmaktan gelen, her kişinin özgürlüğünün, başkalarının özgürlükleriyle sınırlandığı yaşam anlayışını çok sevmişimdir. Kalite bakımından da, bugünkü ahlaki değerlerin çok üstündeydi. Bugün teknoloji çok ileri olmasına karşın, sosyal ve insani değerlerin ileri olduğunu söylemek zor. Şunu da belirtmem gerekir ki, nüfus 1950’lerde 983 bin, 1960’ta 1,5 milyondu. Dolayısıyla,  gençliğimde, semtlerde herkes birbirini tanırdı.

Adı üstünde, ‘Aklımdan Hiç Çıkmadı’ demişsiniz… 80 yıla dayanmış yaşam öykünüz, nasıl olur da bütün bunları hatırlıyor dedirten detaylarla dolu. Hafızanızı güçlü tutmak için özel bir beslenme şekliniz var mı? Nasıl başardınız bunu?

1965’e kadarki yaşamıma ait çok şey hafızama iyice kazınmış. Unuttuğum bazı insanların isimlerini yine o sokaktaki arkadaşlarımın yardımlarıyla kitabıma ekledim. Özellikle Beyoğlu Balık Pazarında bir asırlık ciğerci dükkânının sahibi olan Orhan Senin’nin epey yardımı oldu. 50. doğum yılım 1988’den itibaren ise, tuttuğum bir günlükte her ayın önemli ülke içi, dışı ve ailevi olaylarla ilgili önem arz eden haberleri hep yazdım. Hâlâ devam ettiğim bu memorandum bana birçok olayı hatırlamamda yardımcı oldu. Beslenmeyle ilgili bir durum olduğunu düşünmüyorum, zira ben gerçek bir pis-boğazım.

Yazmak için, bilgisayardaki klavyeyi kullanmadınız. Hikâyenizin tümünü el yazısıyla yazarken hiç zorlanmadınız mı?

Vallahi zorlanmadım desem yalan olur, ancak o kadar severek ve zevkle yazdım ki, nasıl olduğunu anlamadan beş yılda kitabımı yazmayı bitirdim.

Askerde ‘Sinek Rıfat’ diyorlarmış size… Neden?

Yedek subay talebeyken epey zayıftım, sanırım 58 kilo. Ancak, tank okulunda yemekhanedeki yemekler o kadar güzeldi ki, yemekleri diplerdim. Öğrenci birliğimizin kumandanı Yüzbaşı Ali Türkoğu bir gün yemekhanede sofradan en son ben kalktığımda, “Ulan Rıfat, sinek gibi adamsın ama maşallah fil gibi yiyorsun” deyince, lakabım sinek oldu. Bu lakap, askerliğimin sonuna kadar da bana eşlik etti.

Dikkatli bir okuyucu, kitabınızda hayatınızdaki olaylarla birlikte, yaşama karşı olumlu tutumunuzu ve iyi niyetli düşüncelerinizi de okuyabiliyor. Zaman tünelinde geriye gittiğinizde hikâyenizde, yeni nesle de taşımayı umduğunuz, size göre en önemli kesit hangisi?

İnsanların aralarındaki sosyal ve ahlaki değerlerin korunması gerektiğine çok inanırım. Bu felsefeyi her zaman benimsedim ve o yüzden kitabın her sayfasında, yani hayat hikâyemin tüm kesitlerinde mevcut.

Kitapta 1962 yılından itibaren Şalom Gazetesinde ‘7 Günde Bir’ başlığı altında köşe yazarlığı yaptığınız yazılı. Bundan önce bastırdığınız başka bir kitabınız var mı?

Evet. Tamamen amatör bir hevesle, bir matbaada bastırdığım ve eşe dosta dağıttığım ‘Bir Aşk Hikâyesi’ adlı şiir kitabım var. Şiirlerim, zaman zaman Şalom gazetesinin iç sayfalarında yer aldı. Köşe yazılarımda ise, gündeme dair farklı konuları işlerdim.

2010’da emekli oldunuz ve üç yıl önce, ‘Genç Emekliler’ adlı oluşuma ve korosuna da dâhil oldunuz. Hatta onlar için yazdığınız bir şiir, sonradan bu oluşumun marşı haline geldi…

Doğrudur. 2015’te katıldığım Genç Emekliler’in ambiyansı çok hoşuma gitmiş ve üçüncü haftasında biriktirdiğim güzel duygularla iki kıtalık bir şiir yazmıştım. Başkan Hayim Kampeas’ın bunu marşa çevirmemi istemesi üzerine de, bir gün Mecidiyeköy’den Harbiye’ye günlük tempolu yürüyüşümü yaparken, şiire uygun bir melodiyi de yakaladım. Nota bilgim yeterli olmadığından, Musevi Lisesi marşını besteleyen dostum Dr. Musa Albukrek’i arayıp, kafamdaki melodiyi notaya almasını rica ettim. O da beni kırmayıp piyanonun başına geçti ve melodiyi notaladı. Marşımız, her koro konserimizin içinde okunuyor.

 

Kitapta paylaştığınız isimlerin tümü gerçek mi? Yazma esnasında veya yazdıktan sonra, irtibat kurduklarınız oldu mu?

Kitapta geçen tüm olay ve isimler gerçek. Elbette, yaşayanların oluru alındıktan sonra satırlarda yerlerini buldular. Sağ olanlarla hâlen irtibat içindeyim. Kitabımı okuyan o kardeşlerim, İstanbul’dan, İzmir’den, Amerika’dan ve Yunanistan’dan, kâh whatsapp’tan kâh telefonla arayıp kitabı okurken o günleri yaşadıklarını ve çoğu kez gözyaşlarını tutamadıklarını ifade ettiler. Bu da tabii ki beni çok mutlu etti. Genel olarak tepkiler çok olumlu oldu. Kitap çok samimi ve akıcı bulundu.

Kitabın kapağını kim düzenledi?

Aslına bakarsanız, önce kendi çabalarımla kitabıma bir kapak yaratmıştım. Hatta üstünde sokağımızın orijinal tabelası da vardı. Ancak, mevcut kitabımdaki kapağı, kitabın basımını da üstlenen Libra Yayıncılık, dostum Rıfat Bali tasarladı.

Kitapta, sokağınızın maketini yaptığınızı anlatıyorsunuz; hatta fotoğrafı da var. Bunun gibi farklı maket uğraşlarınız da var mı?

Olmaz mı? En çok keyif aldığım uğraşlardan biri maket ve düzenleme yapmaktır. Örneğin, bir İsviçre köyünü tahta ile çalışarak ortaya çıkardım veya torunum Selen’in armağan ettiği Hollanda’nın orijinal evlerinin çevresini bir peyzaj düzenlemesiyle canlandırdım. Bu da benim hobim.

Bundan sonra yapmak istediğiniz yeni bir proje var mı?

Şimdilik kitabımın keyfini sürüyorum. Ancak, kısmetse bir gün ‘Köşe Bucak’ adını koyacağım ikinci kitabımı hayal etmeye başladım bile. İstanbul’u adım adım dolaşırken karşılaştığım sıra evler, küçük mahallelerin hikâyelerini anlatacağım bir kitap olacak.

Siz bu satırları okurken, böylesi hoş sohbet bir insanla söyleşmek de benim şansımdı diyelim. Rıfat Güller’in de sahne alacağı Genç Emekliler Korosunun yakında gerçekleşecek konserinde görüşmek üzere…